Şâirler Sultanı Necif Fâzıl, 1964 yılında yazdığı 'Aman' başlıklı şiirinde şöyle haykırıyor:
"Aman efendim, aman!
Galiba Âhir Zaman!
Manzarası yurdumun,
Tufan gününden yaman!
Göz görmez aydınlıkta;
Âsümanadek duman.
Yer dumanmış ne çıkar,
Duman dolu âsüman.
Türk evi delik deşik;
Yıkık dökük hânüman.
(...) Hangi yol Türk'e uygun,
Hangi parti tercüman?
(...) Rahmet, meçhul kelime;
Bilinmez isim, Rahmân.
(..) Genç adam, at yorganı!
Sana haram, uyuman!
Aman, efendim aman!
Efendim, aman, aman!"
Hıristiyan, putperest, yahûdi veya ateistin bile...demokrasi idrâki ve inançlara hürmet noktasında, en azından nezâketen sustuğu bir zamanda, dönemde ve sahada, Devlet imkânlarından faydalanan "dindar" yaftası takmış bir zatın, mukaddes kitâbımız Kur'ân-ı Kerîm'in mübârek âyetlerinin birini "Bakara-makara" diye istihzâ ile 'hafife" almasına sessiz kalan ve susan bütün dillerden utanıyorum!
Dişlerini sıkı sıkıya kenetleyip, bir türlü açılmak istenmeyen ağızların yekûnundan utanıyorum!
Efendimiz (s.a.v.)'in: "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytândır" buyruğunu kulak ardı ederek / görmezden/ duymazdan gelerek, haksızlığın her nev'ine karşı kayıtsız kalmayı tercih eden hattâ bunu âdet hâline getiren cümle fikir bahillerinden utanıyorum!
Câhiliyye Devri sabığı zihniyetli bir başka zatın, kendini-hâşâ- Kâinatın Efendisi Şanlı Peygamberimizin yerinde görerek ve çevresindekileri de "Uhud'daki okçulara" benzeterek, - benim de içinde bulunduğum - büyük bir ekseriyeti Uhud'daki okçular'ın karşısındakiler olarak - küffâr -gibi göstermesi veya onlardan sayması mânâsına gelen hitapta bulunmasına, tek bir kelâmla da olsa 'buğz'etmeyen sefillerden ve gafillerden utanıyorum!
Utanmanın, insanlara verilen mukaddes değerlerinden biri olduğunun idrâkiyle, hayâsızlığın dehşetinden endîşeye kapılıyor ve ondan da utanıyorum!
Bütün bu gafil tavırlara mukabil, dillerini kendi irâdeleriyle (!) bağlayan hattâ kelepçeleyen câhillerden utanıyorum!
İçi dağlananların veya dağlanmış görünenlerin bağırlarından bir türlü çıkamayan hakîkî çerağlardan utanıyorum! Yangın yerinin külleri, sanılmasın ki, hakikati aksettiriyor!
Bu zatların fevkinde, âmir mevkiinde bulunan mes'ul ve salâhiyetlilerin, mes'eleleri, kendilerinin uzağında telâkkî etmelerinden utanıyorum! Boğulan, ezilen, koğulan, hakîr görülen nefsimiz değil; îmânımızdır! Bundan dehşete düşüyor ve utanıyorum!
Kendilerine, İslâm'ı öğretmek vazîfesiyle maâş tahsis edilen, başkanından îtibâren bütün Diyânet erbabının, bu mes'elede uyarıcı îkâzda bulunmayanlarından utanıyorum!
Varlık sebeplerini borçlu bulundukları bu mukaddes dinin' ilim adamlı' vasıflı / unvanlı , - bu mevzûda tek söz etmeyen- cümle elemanlarından-profesöründen, doçentinden...- utanıyorum!
Meydan meydan konuşarak, sağanak sağanak iftira yağdıran, yalanı, irtikâbı hiç dile getirmeden âdeta mâkûl sayıp, ilmi, irfânı, âdâbı, fazîleti...zillet mertebesizliğinde ifşâ etme gayretinde olan mahfillerden, ve onları, zihinlerinde zerre fikir numûnesi bulunmadan alkışlayanlardan utanıyorum!
Tecziye yoluyla değil, bir îmâ ile bile, îkâza yaklaşmadığına şâhit olduğum bilumûm salâhiyet sâhiplerinden utanıyorum!
Bizi çepeçevre tezvîrât ile ihâta eden ve ettirenlerin vurdumduymazlığından utanıyorum!
Ahlâksızlığın gırla gittiği bir sırada, süklüm püklüm, güyâ hiçbir şeyden habersiz gibi görünenlerin riyâ dolu hâl ve gidişlerinden utanıyorum!
Diyânet İşleri Başkanı, bir beyanatla günü kurtardığını sanıyor. Ne, "Bakara-makara" diyen zattan ve ne de " Uhud okçuları"ndan söz edebiliyor! Ammâ ve lâkin; Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in "Çocuklarınıza güzel isimler veriniz. Sizler, kıyamet günü isimlerinizle ve babalarınızın isimleriyle çağrılacaksınız öyleyse isimlerinizi güzel yapın" emirlerini uygulamak isteyen bir il müftüsüne kükreyebilmişti!...İşte, bu hâllerden utanıyorum!
Ne diyor Diyânet İşleri Başkanı: " Mahremiyetin ihlâli; insâf, vicdân ve adâlet ölçülerinin gözardı edilmesi; her ne surette olursa olsun, yalana, iftiraya ve tecessüse başvurulması, dinin yüksek değerlerinin hafife alınması, hangi sebeple olursa olsun helâl-haram sınırlarının yok sayılması ve kul hakkı bilincinin zaafa uğratılması, bu sadakatle asla bağdaşmaz. Bütün bu mefsedetlerin dinî ve millî varlığımızı tehlikeye sokacağı ve toplumsal yapımızı tahrip edeceği unutulmamalıdır." ( Yeniçağ Gazetesi, 26 Mart 2014, sy. 9)
Bu sözlerde, " Bakara-makara"yı veya "Uhud okçuları"nı hedef alan değil, "îmâ eden bir kelime var mı? Demek ki, onlar, Sayın Diyânet İşleri Başkanı tarafından "dinin yüksek değerleri" olarak kabûl görmüyor! Ona göre tehlikeli olan şey "mefsedetler"dir. "Mefsedet", ne midir? Herkesin bilmediği bir kelimeyle konuşacaksınız ki, sizi, kimse anlamasın ve " Ne muazzam şeyler söylüyor!"desin.
Milletimiz tarafından "dindar" sıfatıyla vasıflandırılan Cumhurbaşkanı ve milletin seçip O'nun atadığı Başbakan'dan da tek kelime çıkmıyor. Niçin?
Bir Danimarka gazetesinde, Peygamber Efendimiz ile ilgili olarak çıkan karikatürden ve Rasmussen'in duruşundan, çok daha az mı vahimdir bu hâdiseler? Sonuçta; biraz kürkrenmiş ve nezâketen(!) Rasmussen'in Nato Genel Sekreteri oluşuna da destek verilmişti, değil mi? "Bu destek" ten dolayı, yine, Türkiye'deki o mâlûm çevrelerden hiçbir ses çıkmamıştı. Hattâ; bu destekten dolayı, ABD Başkanı Barack Obama'dan teşekkür bile alınmasına bile sevinilmiştir!
Ne bahtiyarlık(!) değil mi?
Sözlerimi, Necip Fâzıl'ın ibret vedici "Vasiyeti" ile bitiriyorum. Ümit ederim ki, "Emâneti"ni, tekrâren ilgililere duyurmuş olurum:
" Bu vasiyet, çoluk-çocuğumun ve şahsî yakınlarımın dar ve hususî kadrosundan ziyâde, onların da içinde bulunduğu geniş ve umûmî zümreyi muhatap tutuyor. Başta gerçek Türk'ün ruh köküne bağlı yeni gençlik, şu kadar yılık mücâdele hayatımda beni okumuş veya dinlemiş her fert, kısaca Allah ve Resulüne perçinli herkes...Onlara hitap ediyorum ve dileklerimin yerine getirilmesi için gerekli çalışmayı işte bu yeni gençliğe ısmarlıyorum! Eğer üzerlerinde bir hakkım varsa, Hesap Gününde tek tek sorumludurlar. Emânetim, beni seven ve İslâm dâvasında bir hak sahibi olduğumu kabul eden herkese..." ( Necip Fâzıl, Esselâm, b. d. yayını, İstanbul 1982, sy.136)
"Türk'ün ruh köküne bağlı...Allah ve Resulüne perçinli herkes..."
Selâm hepinize!..
M. HÂLİSTİN KUKUL