Bilge Kağan, Orhun /Göktürk Kitâbeleri ‘nde şöyle der:
”Türk, Oğuz Beğleri, millet! İşitin! Üstte gök basma(dıy)sa, altta yer delinme(diy)se, Türk millet(i)! (Senin) ilini, töreni kimler bozdu?”
Demek ki, Türk milletinin “ilini ve töresini “ birileri bozmuştu ki, Bilge Kağan, Türk Milleti’ni uyarmak lüzûmunu hissedip, bunu, bütün Türk nesillerine “gür bir ses, muhteşem bir üslûp ve âbidevî bir eserle” iletmiştir.
Zamana yâni târih içersindeki gelişmelere baktığımız zaman, Türk milleti, yaşadığı bütün coğrafyalarda, bu “bozmak” fiiliyle karşılaşmış, “üstte gök basmadığı” ve “altta yer delinmediği” hâlde, birçok “yıkılışların muhatabı” olmuştur.
Şüphesiz ki, bu milletin içinden çok büyük kahramanlar çıkmış ve yeni devletler kurarak hayatını sürdürmüştür.
Ancak; “hâkim devletten”, “mahkûm/çâresiz” hâle gelmek ise, büyük gafletlerin ve birlik şuûrundan uzaklaşmanın eseri değil midir?
“Hâkim devletten”, “yalpalayan/sendeleyen devlete” gelinmesinin sebepleri üzerinde gereği gibi durulmamış, gerekli tahliller yapılmamış, böylece, “dış destekli emperyal güçlerce” himâye gören millî birlik şuûru zayıf olan gayrı millî unsurlarla da elele vererek bozulmalar, zayıflamalar, çökmeler hızlanmış/hızlandırılmıştır.
Ne yazık ki, gerekli kültürel, iktisâdî ve askerî güç birliği olmadan da bu işlerin sıhhatli bir şekilde hedefe ulaştırılması mümkün olmamaktadır.
Bu durum, dün, Bilge Kağan’ın nasihat ettiği zamanlarda da böyleydi, bugün de böyledir ve yarın da böyle olacaktır.
Bahtiyar Vahapzâde (16 Ağustos 1925-13 Şubat 2009); Türk Dünyâsı’nın büyük bir fikir adamı ve şâiri olarak, doğup büyüdüğü ve hayat sürdüğü Azerbaycan’da, bu hâli, kızıl komünist rejiminde yaşamış, ona karşı mücâdele vermiş ve yaşadıklarını da, büyük bir azim ve ciddiyetle yazarak gelecek nesillere nasihat olarak dile getirmiştir.
Bütün şiirlerinde, nesir yazılarında ve konferanslarında, birlik olamamanın; iktisâdî, kültürel, sosyal ve askerî sahalarda güç birliği yapamamanın acısıyla feveran etmiş ve, tıpkı Bilge Kağan’ın , “Türk, Oğuz Beğleri, millet!” dediği gibi, çırpınmıştır.
“HAKKI YOK” başlıklı şirinde, bu his ve düşüncelerini şu mısralarla dile getirir:
“Yad elinde çiğnenirken şeref, şan,
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok.
Her işimiz başlanırken sıfırdan,
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok!
***
(…)Ne çok imiş bu toprağa göz diken;
Baka baka gözümüze mil çeken.
Düşmanımız dostumuzdan çok iken,
Türk’ün Türk’e adâvete hakkı yok.
***
Sînesini yarmalıyız zulmetin,
Bu amaca gittiğimiz yol çetin.
Her gün nice şehit veren milletin,
Birbiriyle adâvete hakkı yok!”
Bu “yol”un çok “çetin” olduğunu bilerek, “zulmetin sînesini yarmak” için, bir bütün olarak Türk milleti elele vermelidir. Bu durum; çok meşrû bir hak, çok sâde bir emel ve çok iftihar edilecek bir mevkidir.
Şâir; açık, berrak ve şuûrlu olarak söylüyor ve mekân sınırı tanımaksızın; Urumçi’deki Türk’le, Almanya’daki Türk; Ukrayna’daki Türk’le, Kerkük’teki Türk; Kırım’daki Türk’le, Avustralya’daki Türk; Bakü’deki Türk’le, İstanbul, Ankara, Bursa, T(ı)rabzon, Diyarbakır, Samsun’daki , Kars’taki Türk; Amerika’daki Türk’le Erzurum’daki, Bağdat’taki, Taşkent’teki Türk… bu sözlerin muhatabıdır, demek istiyor!...
Vahapzâde için, Türkçe/Türk dili, Türk birliğinin de temelini teşkil eder. “Ana Dili” başlıklı şiirinde şöyle der:
“Bu dil, bizim ruhumuz, aşkımız, canımızdır.
Bu dil, bibirimize ahd-ü peymanımızdır.
Bu dil, tanıtmış bize bu dünyada her şeyi,
Bu dil, ecdâdımızın bize miras verdiği
Kıymetli hazinedir…onu gözlerimiz tek
Koruyup, nesillere biz de hediye edek.”
Türk Dili’nin korunması, geliştirilmesi ve birleştiricilikte birinci unsur olması hususunda, bana yazdığı 26 Eylül 2001 târihli mektubunun bir cümlesi, durumu îzah için yeterlidir.
Diyor ki: “Benim Azerbaycan’daki 50 yıllık mücadelemin esasını Ana Dili ve onun korunması teşkil eder.”
Vahapzâde; Yahya Kemal’in, Edebiyâta Dâir adlı eserinde ifade buyurduğu gibi: “Türkçe’nin çekilmediği yerler vatandır. Ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar; vatanın kendi gövde ve ruhu Türkçedir.” düşüncesinin tıpatıp bir temsilcisidir.
“Târih-dil ve din”in, komünist zulûm rejimi altındaki baskıları ve Türk millet olarak çekilen/çektikleri eziyetleri anlattığı “Örümcek Ağ Bağladı” başlıklı şiirindeki bâzı mısralar da bunu gösterir:
“Tarihimiz danıldı
Uydurma tarih ile kimliğimiz anıldı.
Öz kökünü bilmeyen gözü küllü bir millet
Zamanın yollarında her adımda yanıldı.
***
(…)Dilimiz yasak oldu
Ruhumuz kalbimizde ebedî tutsak oldu.
***
(…)Biz böylece yaşadık, yaşamadık, süründük
Emelimizde değil, kelmemizde göründük.
Ruhumuz kan ağladı
Câmi kapılarında örümcek ağ bağladı…”
(Danıldı=İnkâr edildi)
Vatan aşkını dile getiren “Gazel” başlıklı şiirinde ise, Vahapzâde, vatansızları uyandırmanın heyecanını yaşar:
“Bin kitap söz yazarız kalbi usandırmak için,
Kâfidir bir acı söz, bin yüreği kırmak için.
***
(…)Aşkının gözleri kör ise, ezelden yok ise,
Ne yapım ben seni bir Hakk’a inandırmak için?
***
Bahtiyar’ım ki, vatan aşkına yandım, yanarım,
Hele yatmışları gafletten uyandırmak için.”
Türk Dünyâsı’nın bu yüksek millî birlik şuûrlu âlim ve edibini rahmetle anıyorum. Mekânı cennet, rûhu şâd olsun!..