Sene 1915.
Barut, kan, ateş ve yanık kokusundan geçilmediği zamanlar…
Seddülbahir, Zığındere, Kilitbahir, Kabatepe alev alev!..
Conkbayırı, Arıburnu binbir meşakkatle dolu..
Dağları, vâdileri, sâhilleri kara dumanların sardığı Çanakkale günleri…
Saroz Körfezi’nin zehir soluduğu vahşet saatleri...
Kavrulan toprak, sızlayan vicdânlar, direnen îmânlı yürekler, yanıktan tanınmaz olmuş çehreler…
İnsafsız, merhametsiz kâfir orduları, içlerindeki sonsuz kin ve nefretle dehşet saçıyorlar…
Başta İngiliz ve F(ı)ransızlar!..Yegâne arzuları, sömürmek!..
Çanakkale Boğazı’nın masmavi suları, görülmemiş sayıda kâfir gemilerine direniyor…
Alaylardan bir 57. Alay vardı ki, bu dehşet anlarında, o da büyük bir mücâdele veriyordu…
Ortalığı kasıp kavuran ap-acı kokuların genizleri dağladığı 1915 zamanlarında, nice yiğitler kopup gelmişlerdi Anadolu’nun bağrından…Herbiri, belli ki, ilk defa ayrılıyordu köyünden...
Herbiri bir ciğerpâresini bırakıp gelmişti buralara, ölüm pahasına…
Kimi yavuklusunu, kimi hem yavuklusunu, hem yavrusunu…Anasını, babasını…nice sevdiceklerini bırakıp gelmişlerdi.
Mahzûndular…Fakat vatanın selâmeti, şanlı bayrağın dalgalanması ve Türk Milleti’nin ebediyen payidar olması için canları pahasına yol alıp, tertemiz yüreklerini şehâdet şerbetiyle bir kez daha yıkamak için sökün etmişleri dağlar ardından!..
Zâlimlere ve hâinlere karşı canları pahasına mücâdele veren bu kahraman Mehmetçikler, dönüşünü düşünmedikleri bir yola koyulmuşlardı…
Onlar; Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş, aynı hisleri taşıyan, aynı hedefleri gözleyen, aynı kaderi paylaşan, aynı mangada vazife yapan, aynı isimli yedi arkadaştılar.
Yedisinin de adı, . Mehmet’ti. Hepsi de yağız mı yağız, şahbaz mı şahbazdı!..
Bunun içindir ki, bunların mangasına “Yedi Mehmetler Mangası” diyorlardı.
SÖZ BAŞI
Ateşle kıvrandı yer
Alından döküldü ter
Küle döndü bahçeler
Ters döndü tarihçeler;
Saldırıda kahpeler:
Yeter artık be, yeter!
***
Gök, kaplandı dumanla.
Toprak sarsıldı kanla.
Her yan doldu düşmanla
Yarışımız zamanla
İşimiz yok amanla.
Haykırdı içte cevher:
Yeter artık be, yeter!
***
İrressistible, Ocean!..
Gömüldü suya yan yan
Dayan yiğidim dayan
Sana hayran bu cihân
Fedâ vatana bu can;
Gazanız kutlu sefer:
Yeter artık be, yeter!..
***
F(ı)ransız, İngiliz’e…
Ders verin, gelsin dize.
Bu da yakışır size;
Lâyık geçmişinize;
Her türlü mertebeler:
Yeter artık be, yeter!..
***
Dövüldü hep tabyalar
Morto, Anafartalar…
İşte Avrupalılar
Herbiri, bir canavar.
Rabb’im ,Türk’e kuvvet ver:
Yeter artık be, yeter!..
Kastamonu’nun Kırkçeşme Mahallesi’nden Mehmet Pehlivanoğlu anlatıyor:
“Yedi ceddimiz pehlivan olduğu için soyadımız Pehlivanoğlu olmuş!..” (1)
Ben, Kastamonu Kırkçeşme’den
Pehlivanoğlu Mehmed’im.
Bir gün olsun, durmadım, dinlenmedim.
Çalıştım, didindim, güreş ettim
Pehlivandı yedi ceddim.
***
Şimdi, iş başa düştü; baş, vatana…
Vermeyen nankördür, onu, Yaradan’a!..
***
Çanakkale’de bir 57. Alay vardı, bilenler bilir!
Dosta güven verir, düşman irkilir.
***
Yedi düvelde yoktu bir daha emsâli.
Şehâdetti, muhakkak hepsinin emeli-hayâli.
***
Ve bir mangası vardı ki, hepsinin adı Mehmet’ti
Yedisi de birbirinden civânmertti.
***
Nam salmıştı “Yedi Mehmetler Mangası” diye;
Hepsi de âşıktı vatan denilen sevgiliye!..
***
Manga komutanımız Balıkesirli Mehmet Çavuş’tu.
Maraşlı Uzun Mehmet, kalbine bu vatanı doldurmuştu.
Mertler merdiydi Tokatlı Kara Mehmet;
Karamanlı Deli Mehmet hep ön safta vuruşmuştu.
***
Bergamalı Efe Mehmet, tam efeydi adı gibi.
Ölse de belli etmezdi, ecdâdı gibi.
***
Vakfıkebirli Taka Mehmet’e vız gelirdi üç-beş kefere;
Bırakmazdı hiçbir işini, bir sonraki sefere!
Kumraldı saçları, gözleri çakırdı, gömgöktü;
Ter döktü, kan döktü geleceğe iz döktü!
***
Yozgatlı Pala Mehmet, süngü harbi dendi mi eşsizdi;
Merhamette de öylesine rakipsizdi.
***
Ve ben, Kastamonulu Pehlivan Mehmet!..
Ne diyeyim, bu canı Allah verdi, bana emânet!..
***
Kastamonulu Pehlivan Mehmet diyor ki: “Hey gidi hey…Ne manga idi o manga.
Süngüye kalktık mı, dağ yürüyor sanırdı İngiliz gâvuru. Conkbayırı’nın dili olsa da söylese…O alay gibi alay gelmemiştir. O manga gibi manga olmamıştır. Her biri aslan yavrusu..Boşa kurşun atmadık, boşa süngü sallamadık.”( 2)
Türk’ü boğmak için uzandı eller…
Ateş oldu yağdı başımıza şarapneller!
***
Triumph, Bouvet, Majestic, Agememnon…
Hepsinde aynı haykırış: Kan, kan, kan!
Görmedi böyle bir zulüm bu cihan!..
***.
İnsanlar ruhsuz, vicdanları kapkara .
Avrupalı bu, ha İngiliz, ha F(ı)ransız olmuş adı.
Türk ki, her zaman hürriyete susadı.
Mutlak bir çıkış yolu bulur düşünce dara
O ki, isim vermişti zamana, çağlara!
***
Conkbayırı, Arıburnu, Kilitbahir
Zığındere, Kabatepe, Seddülbahir…
Zerresine binlerce mermi yağıyor, bir bir.
.
Dudaklarımızda, tekbîr: Allah, büyük; Allah bir!..
***
Zamanıydı, şehâdetin, işte bu zaman.
Öyle ki, bütün vatan sathı kapkaraydı.
Ne dindirmek mümkündü bizdeki öfkeyi
Ne de istemek, bizden, geride beklemeyi
Bizim için artık her siper, birer saraydı!..
***
Dalyan boyluyduk, hepimiz boylu boslu endamlıydık
Vatan için, bayrak için, millet için gamlıydık.
***
İmânımız tamdı, sadakatle Allah’a…
Kavlimiz vardı,dönmemek üzre, bir daha!..
-İki tarafın, ölülerini ve yaralılarını toplaması için bir günlüğüne ateşkes ilân
edildi. Dünyanın bir ucundan vatanımızı işgal için gelen bu merhametsiz insanların,
utanmadan, sıkılmadan, ölü ve yaralılarını almak için, Türk askerlerinin bulunduğu
mıntıkaya gelişi ve bizimkilerin de onların tarafındaki şehit ve yaralılarını alışıdır:
Ortalık, alaca duman, çehreler bumburuşuk
Biz ki, yıllar yılı yaşamışız böyle uyuşuk uyuşuk.
***
Bu zulmet karşısında çoktan uyanmalıydık;
Birbirimize kenetlenmeliydik artık!
***
Durmadı, durmayacak bilinmeli, hiçbir zaman, kâfir;
Bu kinle bitirecek bizi, inanın, bir bir!..
***
Kimi cigara ikramında, kimi, şeker vesâire..
Vay be! diyor, içinden, Mehmetçikler
Vay be!...Ne de nâzikmiş(!) bu kefere!..
***
Şimdi gelmiş bana, vatanımda dostluk satıyor!..
Benim nabzımsa hâlâ saf saf atıyor!..
***
Sanki, değildik, aylardır, boğaz boğaza;
Karşı durmasaydık, kanarlar mıydı acaba aza?
Çevirmişlerdi bu güzel vatanımı bir enkaza!.
Ve sokmuşlardı istikbâlimizi, âdeta, çıkmaza!...
***
Silerken kanlı bezle tüfeğimin pasını;
Bir İngiliz zabiti dikildi başucuma.
Şeytan görsün suratının karasını.
Her hâliyle acı katıyordu acıma..
Dokunuyordu her hâli elbette ki, kanıma!
***
Kuzu postuna bürünmüş aç kurttu herbiri.
Bıraksalardı yerlerdi bizi diri diri!..
***
Ne kızarmış, ne de mahçup bir çehresi vardı.
Bir de, rezil adam, öylesine kibarlık taslardı!
***
Uzattı bir cigara, yangın yeri yüreğim;
Hiç renk vermedim, aldım, kulak arkasına koydum.
“Ateşkes” ya, bu!..Başka ne edeyim?
Acı bir tebessümle baktım, ne diyeyim?
İçimden, canlı canlı, gözlerini oydum!
***
Tüfeğimi silerken hep süzdü beni;
Güyâ dost tavrıyla çözdü beni!
***
Fan fin fon bir şeyler konuşuyordu
Anlamıyordum ya ne dediğini.
Biliyordum bir tek, beklediğini
Türk’ün tükenişini, silinişini.
Hem de, göz ucuyla etrafı kolaçan ediyordu…
Sanki kulaklarımda bir ses çan çan ötüyordu!
***
Öyle sinsi ki, bu elin gâvuru;
Güyâ yokmuş gibi, kibri-gururu…
***
Baktı, boyuma-posuma, -ki, “selvi kavağı”-(3) gibiydim.
Hele ki, bu hâki elbiseleri giydim.
Sivilken, girince, bir de delikanlılık çağıma,
“Saraçlar Çarsısı’ndaki Mümin Usta
Kispet uyduramıyordu bacağıma! “’(4)
***
Ne düşündü bilemem, ayağa kalktı, doğruldu;
Hiçbir şey demeden yoluna koyuldu.
***
Baktım arkasından, hırsla, kinle;
Dedim: ” Ey kâfir evlâdı beni iyi dinle!”
İnsan ol da barışalım seninle!
Çünkü, haberiniz yok insanlıktan;
Olsaydı, kahpece vurmazdınız bizi, arkamızdan!”
***
Biz, “Yedi Mehmetler Mangası”yız
Yalnızca Hakk’a inanırız!
“Ne postal uyardı ayağımıza, ne urba uyardı sırtımıza”(5).
Birimiz yeter de artar bile sizin kırkınıza!..”
***
Bir gün, Mustafa Kemal geldi yanımıza.
Bütün alayca sınır yoktu heyecanımıza.
Fırka komutanımızdı, siperleri dolaşıyordu.
Sanki peşinde vardı koskocaman bir ordu.
***
Keskin bakışlarıyla süzdü bizi, sırtımızı sıvazladı.
Göğsümüz kabardı, biraz da bizi nazladı.
Sorular sordu, bizi dinledi:
“-Allah, nazardan esirgesin,
Mehmet dediğin böyle olur işte!”(6) dedi;
Göğsümüz kabardı.
***
Günlerden bir gün, yine süngü hücûmundayız.
Sarıldık, helâlleştik,
Gâvurda bitmek tükenmek bilmez kalleşlik…
Derken; bir patlamayla sarsıldık
Dağ gibi insanlar, etrafa savrulduk.
Hem de ne sarsılma, ne savrulma!...
Sanki dağlar yıkıldı üstümüze
Gelemedik bir türlü kendimize.
***.
Bir enkazın altından çıkardılar beni
Yarı ölü, yarı diri.
Kan, boydan boya bürümüştü gövdemi.
Açmam zordu gözlerimi.
Bilemedim nerede diğerleri!..
***
Hastahânede, kestiler bir bacağımı.
Kalbim siperdeydi hâlâ…
Şaşırmıştım ne yapacağımı!..
***
Artık,Topal Mehmet Pehlivan’a çıktı adım;
Diğer kardeşlerimi Rabb’ime ısmarladım.
O günden beri gözyaşım dinmedi bir türlü;
Ağladım, ağladım, hep ağladım!..”
BİLGİLENDİRME: Bu destan, merhûm Tuğg. Fâzıl Bayraktar (1928-2021)’ın “Yedi Mehmetler Mangası” adlı makalesi esas alınarak yazılmıştır. Allah, rahmet etsin. Mekânı cennet olsun!.. M.H.K.
(1)Yedi Mehmetler Mangası, Tuğg. Fazıl Bayraktar
(2) a.,g.,makale
(3) a.,g., makale
(4)a.,g.,makale
(5)a.,g.,makale
(6) a.,g.,makale