Cinsiyetçilik Nedir?
Cinsiyet, kişilerin doğduğu anda biyolojik, anatomik bazı farklılıklar ile ‘kadın ve erkek’ olarak adlandırılmasıdır (‘’doğumda atanan cinsiyet’’). Toplumsal cinsiyet kavramı ise bireylere cinsiyetlerinden dolayı uygun görülen rolleri, bazı beklenti ve sorumlulukları kapsar. Bu kalıplar ataerkil sistem içerisinde oluşmuşlardır, dolayısıyla erkek egemen bir anlayış barındırırlar. ‘Cinsiyetçilik’ dediğimizde ilk akla gelen bir cinsiyetin diğerinden daha üstün olduğunu savunmaktır, bu düşmanca cinsiyetçiliktir. Ancak eşitsizlik her zaman bu kadar açık bir şekilde olmayabilir. Cinsiyetçiliğin bir de korumacı cinsiyetçilik boyutu vardır. Kadınların daha ince, narin, nazik olduğu ve erkekler tarafından koruyup kollanması gerektiği şeklinde ya da yüceltme şeklinde olabilir(Kadınlar daha ahlaklı, sadık, düşünceli gibi). Korumacı cinsiyetçilik görünürde çok zararlı olmasa da, kadınlara değer veriliyor gibi görünüp bazı durumlarda konforlu bir ortam yaratsa da sonu yine aynı yere çıkıyor: ‘’Kadınlar güçsüzdür’’. Bu ‘iyi niyetli’ cinsiyetçilik kadına yönelik geleneksel bakışı ve erkek üstünlüğünü sinsice desteklemektedir.
Cinsiyetçilik dilde başlar. Günlük hayatta belki de hiç farkında olmadan söylediğiniz, ‘sadece şaka’ diye gülüp geçtiğinizi düşündüğünüz sözler cinsiyetçiliği beslemektedir. Kadın bedenini aşağılayan küfürler, toplumsal cinsiyet rol ve kalıplarını destekleyen atasözleri/deyimler, günlük dil içerisinde bir şeyin en düzgün hali için kullanılan ‘adam gibi’ sözü, bir erkek bireye hakaret etmek ve küçümsemek için söylenen ‘kadınsılaştırma’ sözleri bunlara örnektir. Futbol maçlarında tecavüz içerikli, kadın bedenini aşağılayan söylemlere sürekli maruz kalıyoruz. Haber dili ve servis ediliş şekli de zaman zaman cinsiyetçi içerikler barındırabiliyor. Örneğin trafik kazası haberlerinde sürücü kadın olduğunda cinsiyetini özellikle belirtmek ‘Kadınlar araba kullanamaz’ genellemesini desteklemektedir. Dizilerde ve televizyon programlarında kadın-erkek ayrımı ve cinsiyetlere yüklenen kalıplar sürekli işlenmekte ve cinsiyetçilik desteklenmektedir.
Kadınların duygusal, kırılgan, korkak, narin, kibar, temiz, düzenli olduğuna ve olması gerektiğine dair genellemelerle sürekli karşılaşırız. Ayrıca çok konuştukları, sürekli dedikodu yaptıkları, birbirlerini çekemedikleri, sinsi oldukları, bilim, ekonomi, futbol, araba gibi konulardan anlamadıkları iddia edilir. Kişiden kişiye farklılık gösteren bu durumları (kişisel özellik ve ilgi alanları) bir cinsiyete genellemek ne kadar doğrudur?
Duyguların ve Davranışların Cinsiyeti
Kadınların duyguları erkeklerden daha yoğun yaşadığı söylenir ve bununla beraber duygu ifadeleri de genelde ciddiye alınmaz. Örneğin, karşı tarafın düşüncesiz davrandığı bir durum da olsa yine kadının gereksiz abarttığı, ‘’trip attığı’’ düşünülür. Kadınların öfkelenmesi durumunda ‘’Özel gününde misin? Menopoza mı girdin?’’ gibi sorular ile haklı öfkesi ciddiye alınmaz. Ağlamak, korkmak, kaygılanmak, alınganlık kadınlar için daha normal kabul edilse de, bütün kadınlara genellenir ve kadınların abartılı şekilde yaşadığı iddia edilir.
Giyiminiz çok sade olursa, kibar ve kırılgan olmazsanız, evdeki işleri sevmiyorsanız, genelde makyaj yapmıyorsanız, kendinizi ve kariyerinizi önemsiyorsanız, biraz futbolla ilgileniyorsanız, hatta birisi sorduğunda çantanızda ıslak mendil ya da peçete yoksa bile yeterince ‘kadın’ olmadığınız düşünülebilir. Sizin için belirlenen kalıpların dışına çıktığınız anda ‘erkeksi’leştiğiniz ima edilir. Dışlanmaya ve sözel baskıya maruz kalırsınız.
‘’Ama kadınlar da böyle’’ diyebilirsiniz. Çünkü böyle yetiştiriliyoruz. Çocukluğumuzdan itibaren oynadığımız oyunlar, oyuncaklarımız, yakınımızda bize model olan yetişkin insanların söz ve davranışları, yukarıda bahsettiğimiz günlük hayatta sıkça yapılan genellemeler, örtük ve açık ‘nasıl olmamız ve olmamamız gerektiğiyle ilgili’ mesajlar ve hayatın her yerinde karşılaştığımız cinsiyetçi söylemler bizleri şekillendiriyor. Sorgulayamadan tek tip kadın ve erkekler oluyoruz ve çoğu insan bu durumun farkında bile değil.
Cinsiyetçi Yaklaşım Nelere Sebep Oluyor?
- ‘Kadın olmak’ maalesef sürekli hizmet etmek, geri planda kalmak anlamına geliyor ve kadınlar sosyal hayata tam ve özgür bir katılım sağlayamıyorlar.
- Kız çocuklarına ‘düzgün’ oturup kalkması telkin edilirken erkek çocukları çıplak geziyor, kız çocukları annelerine ev işlerinde yardım ederken erkekler oyun oynuyor. Kadınlar sosyal kısıtlamayla çocuk yaşta tanışıyorlar ve ergenliğe girdikleri dönemde bu kısıtlanma iyice artıyor. (Kız arkadaşlarınızın artık oyunlar oynayıp koşamadıklarını, beden eğitimi derslerinde kenarda oturduklarını hatırlarsınız.) Yetişkin bir kadın olduğunuzda da istediğiniz saatte, istediğiniz şekilde dışarı çıkamıyorsunuz.
- Kadınlardan hem sürekli güzel ve bakımlı görünmesi istenirken hem de çok dikkat çekmemesi bekleniyor.
- Kadınlar belirlenmiş ‘güzellik’ standartları yüzünden kozmetik ürünlere sürekli para harcamakta, estetik ameliyat mecburiyeti hissetmekte, bedeniyle ilgili psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Buradaki problem güzel ve bakımlı görünmek değildir, bunun sadece kadınlar için bir mecburiyete dönüşmesi cinsiyet ayrımıdır.
- Cinsellik konusunda yetersiz bilgi ve kadınlara bu konuda yapılan baskılar yüzünden kadınlarda cinsel işlev bozuklukları gelişebilmektedir.
- Ev içerisindeki ücretsiz kadın emeği yok sayılmaktadır. Kadınlar çalışıyor olsalar da evdeki işler yine onların sorumluluğunda olmaktadır.
- Kadınların bazı meslek gruplarına uygun olmadığı düşünülür. Yüksek mevkilerde kadın çalışan tercih edilmez. Eğer bir kadın alanında yükselmeyi başarırsa oraya nasıl ulaştığıyla ilgili çirkin yakıştırmalar yapılır.
- Çocuk bakımı tamamen kadınların görevi olarak algılanmaktadır.
- Kadınların her şeyden önce iyi bir eş ve anne olması beklenmektedir. Kendisini değil sürekli başkalarını düşünmesi, fedakar olması gerekmektedir. Kariyerine devam etmek isteyen kadınların ‘evde kalacağı’, evliyse de eşini ve çocuklarını ihmal ettiği söylenir ve kadınlar suçlanır.
- Kadınların araba kullanamadığı şeklindeki ifadeler yüzünden kadınlar trafikte hakaretlere maruz kalmakta, taciz edilmektedir. Eğer yanında erkek varsa arabayı kullanma önceliği onda olmaktadır.
- Kadınların erkeklere ‘emanet’ olduğu, korunup kollanması gerektiği fikirlerinden dolayı erkekler kadınlar üzerinde söz hakkı olduğunu düşünür. Kız arkadaşının/eşinin giyimine, dışarı çıkmasına, görüşeceği insanlara karışmak onu çok sevmek ve korumak değildir. Bunun adı flört şiddetidir.
- Cinsiyetçilik tacize, tecavüze, kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetlerine zemin hazırlamaktadır ve bu olaylarda bile yine mağdur olan kadınlar suçlanmaktadır.
Kadınlara bugün çiçekler dağıtılıp, cinsiyetçilik yarın kaldığı yerden devam edecekse bugünün hiçbir anlamı yok demektir. Kadınlar çiçek değil eşitlik istiyor. Bireysel olarak bize düşen cinsiyetçi söz ve davranışların bilincinde olmak ve bunlardan kaçınmaktır.
8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun!