1937-1938 yıllarında Tunceli’de meydana gelen olaylar, günümüzde farklı adlarla anılmaktadır: Kimisi Dersim İsyanı, kimisi Dersim Ayaklanması, kimisi de Dersim Katliamı olarak adlandırır. Bu dönemde devlete karşı ciddi bir başkaldırı ve devletin bunu bastırmak için gerçekleştirdiği operasyonlar söz konusuydu. Tunceli, yani o zamanki adıyla Dersim, özerk bir bölge olarak yönetilirken, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte özerkliğini kaybetti. Bu dönemde, aşiretlerin yönetim hakları ellerinden alındı, vergi yükümlülüğü ve zorunlu askerlik gibi uygulamalar getirildi. Ancak bu durum, aşiretlerin ve yerel halkın direnişi ile karşılaştı.
Ayaklanmanın Sebepleri ve Gelişimi
Dersim bölgesi, coğrafi yapısı ve etnik yapısı gereği devlet otoritesinin zor sağlandığı bir alandı. Bölgedeki otorite boşluğunu kullanmak isteyen dış güçler de vardı; özellikle Fransa’nın mandası altındaki Suriye üzerinden bölgedeki huzursuzluk daha da körükleniyordu. Dersim Ayaklanması, Abasan Aşireti Reisi Seyit Rıza öncülüğünde, diğer aşiretlerin de katılımıyla başladı. Bölgedeki köprülerin yıkılması, telefon hatlarının kesilmesi, askeriyeye saldırılar düzenlenmesi gibi büyük çaplı eylemler gerçekleştirildi ve bu saldırılar sırasında pek çok asker şehit oldu. Devlet bu durumda, bölgedeki direnişi bastırmak amacıyla hava bombardımanı dahil çeşitli askeri tedbirler aldı.
Devletin Tutumu ve Ayaklanmanın Bastırılması
Bu ayaklanma, devlete karşı Kürt isyanlarından biri olarak görüldü. Bölgenin coğrafi şartları sebebiyle operasyonlar zorlaştı, bu yüzden askeri kuvvetler hava saldırılarına başvurdu. Askeri operasyonlar sonucunda isyan bastırıldı ve liderler, Seyit Rıza ve diğer önde gelenler, yakalanarak idam edildi. İsyanın kısa bir özeti bu şekilde olmakla birlikte, tarihin doğru bir şekilde anlaşılması önemlidir.
Tarihi Olayların Günümüzdeki Etkisi ve Yanıltıcı Yorumlar
Tarihi hakikatlerin anlaşılmasında çarpıtmalardan ve yanlış yorumlardan kaçınılmalıdır. Bugün bile bu mesele, Türkiye’yi bölmek isteyen güçlerin ve PKK gibi örgütlerin, uluslararası arenada Türkiye’ye karşı baskı unsuru olarak kullanmak istediği bir konudur. Tarihi olayları bugünün siyasi, iktisadi ve sosyal gerçekleri ile değerlendirmek yanıltıcı olabilir. PKK ve işbirlikçileri, bu tür konuları gündemde tutarak Türkiye üzerinde siyasi baskı kurma amacındadır.
Aradan geçen bunca zamanda, tarihî olayları geçmişin siyasi ve sosyal şartlarıyla değerlendirmek daha sağlıklı bir yol olacaktır. Günümüzün penceresinden bakarak o dönemin olaylarını değerlendirmeye çalışmak, meseleyi tam anlamıyla kavramamıza engel olabilir. Bu durum, dünün gerçeklerini saptırarak gelecekte daha büyük sorunlara sebep olacak tartışmalar yaratabilir.
Dünya Üzerinde Yaşanan Diğer Soykırımlar
Türkiye’yi insan hakları ve soykırım iddiaları ile suçlayan ülkelerin kendi tarihlerindeki soykırım ve insan hakları ihlallerine bakıldığında, pek çok kanlı olay görülmektedir. Dünyada yaşanmış en büyük soykırımlar arasında, Kuzey ve Güney Amerika’nın yerli halklarının yok edilmesi, Hindistan’daki İngiliz sömürge dönemi katliamları, Nazi Almanyası’nın Yahudi Soykırımı gibi pek çok örnek vardır. Bu tür soykırımlar tarihte ne yazık ki sıkça rastlanan bir durum olmuştur.
Bazı Örnekler:
İspanyol ve Amerikalıların Yerli Soykırımı: Amerika kıtasında 1492 yılında Kolomb’un keşfi sonrası milyonlarca yerli, sistematik olarak yok edildi.
İngilizlerin Hindistan’da Yaptıkları Katliamlar: İngilizler, Hindistan’da milyonlarca insanı çalışma kamplarında kötü muamele ile öldürmüştür.
Almanların Yahudi Soykırımı: Nazi Almanyası, İkinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca Yahudi’yi toplama kamplarında öldürmüştür.
Fransızların Cezayir’de Yaptıkları: Fransızlar, Cezayir’de bağımsızlık isteyen halk üzerinde şiddet kullanarak milyonlarca Cezayirli’yi katletmiştir.
Bu örnekler, Türkiye’yi insan hakları ihlalleri ile suçlayan ülkelerin kendi tarihlerindeki karanlık sayfaları gözler önüne sermektedir. Her ülkenin tarihinde kendi halklarına ve diğer milletlere karşı uyguladığı baskı ve zulümler bulunmaktadır. Türkiye üzerinde insan hakları ihlalleri üzerinden oyun oynayan devletlerin, önce kendi tarihleri ile yüzleşmeleri gerekmektedir.
Türkiye, tarihte yaşanan olayları modern değerlerle değerlendirip suçlamalar yöneltmek isteyenlere karşı, tarihi olayların ve yapılan müdahalelerin o dönemki siyasi ve sosyal gerçekler çerçevesinde ele alınması gerektiğini savunmalıdır. Devlet otoritesine başkaldıran, silahlı isyan çıkaran gruplara karşı devletin müdahalede bulunması kaçınılmazdır. Bu durum, yalnızca Türkiye için değil, tüm dünya devletleri için geçerli bir ilkedir.
Bugün, Türkiye’yi karalamaya çalışanların aslında tarihte ve günümüzde insanlığa karşı en büyük suçları işlemiş olan devletler olduğunu unutmamak gerekir. Ülkelerin geçmişleriyle yüzleşmesi, tarihin doğru anlaşılması için önemlidir; ancak, tarihi olaylar üzerinden kin ve düşmanlık yaratmak hem geleceğe dair yapıcı yaklaşımların önünü tıkayacak hem de farklı toplumlar arasındaki ilişkileri daha da karmaşık hale getirecektir.