DİNİ KONULARDA BİZİM ASIL SIKINTIMIZ OKUMUYORUZ… OKUMADIĞIMIZ İÇİNDE CAHİL CÜHELA TAKIMINA GÜN DOĞUYOR. BOŞLUĞU ONLAR DOLDURUYOR.. ONLARA DEĞİL KENDİMİZE KIZALIM !...
Yeni emekli olduğum 2003 yıllarıydı. Bir tanıdığın bİr konuda bilgisine başvurdum. O da bana beni dinlemeden, kendisine göre bana cevap hakkı tanımadan uzun uzun anlattı.
Sonunda dedim ki: Bittimi? "Bitti" dedi.
Nihayet bana sıra geldi. Ona Cum’a suresinin 5 ayeti kerimesinin mealini söyledim:
“Kendilerine Tevrat öğretildiği halde, onun gereğini yapmayanların durumu, sırtına kitap yüklenmiş merkebin durumu gibidir.“ dedim.
Oda bana “Ne yani bana eşek mi demek istedin?” dedi.
Bende ona “Estağfurullah ne haddime Allah c.c diyor” dedim.
Bu örneği, Ramazan münasebetiyle verdim.
Malum Ramazan ayındayız. Toplumumuzun % 80’ni ramazan ayı geldiğinde yeniden Müslüman olmuş gibi mukabelelere koştururlar, iftar düzenlerler yada iftara giderler. Televizyonlar derseniz her sene aynı yüzler, aynı tür programlar. Kimisi ağlamaklı, kimisi ilginç konu ve sorularla yine gündemimizde Ama hepsi öncelik cebinin derdinde.
Bir yıl boyunca haram helal gözetmeden yenilen - içilenler unutulur bir ay boyunca saf bir Müslüman olur çıkarız. Sonra çarkı devran...
Bazı zatlarda zurnanın zırt dediği yerden çıkar gibi "Yatak, yorgan, battaniye cinsel dürtüleri, asansörde halvet" fantezisi gibi sözleri de gündeme getirip lök diye birden oturtuverir.
Ancak bu mesele, bugün “Asansörde halvet, yorgan ve yastıkta şehvet arayan” din uleması geçinen tiplerden ibaret değildir. Asıl sıkıntı eğitimsizlikten, cehaletten kaynaklanmaktadır.
Biz okumazsak, adam gibi ilmi yetkililerden çoluğumuza - çocuğumuza eğitim vermezsek, cahil cühela bir başkası gelir o boşluğu doldurur ve garip bir nesil ile karşı karşıya kalırız. Kan bağı bizde tasması başkasında.. Aynı Fetönün devşirmeleri gibi...
Niye kızıyoruz ki? Kızmamız gereken aslında kendimizdir.
Günümüzde yaşananlar büyük ölçüde menkıbelere dayanıyor. klasik İslam kültürünün hiçbir eleştirel düşünce süzgecinden geçirilmeden, Kur’an ve Sünnete vakıf İslam bilim insanları tarafından tartışılmadan, modern zamanlarda gerçek dinmiş gibi sunulmasıdır. Ne yazık ki İslam toplumlarında tarifi imkansız yaralara yol açmaktadır.
Peki bu bataklıktan nasıl kurtulacağız?
Bunu tartışmak zorundayız!.
Bunun çözümü özgür bir düşünce ortamında İslam bilim insanlarının menkıbelere, hurafelere itibar etmeden Kur’an ve Sünnetin getirdiği bilgiyi modern zamanlarda yorumlayarak dinle hayat arasındaki bağı yeniden kurmaktan geçer.
Bu tartışmaların özgürce yapılabilmesi için de, kesinlikle daha çok demokrasiye ve daha çok özgürlüğe ihtiyaç bulunmaktadır.
Ülkemizde demokrasi ve özgürlük kelimelerini görür görmez bazıları fena halde tedirgin oluyorlar. Hemen savunma ortamına geçip direk zındıklıkla itham ediyorlar. Ama özgürlük ortamı olmadan derinlikli ilmi çalışmalar ve tartışmalar yapılamaz ki...
Düşünün ki, Kur’an ve Sünnet ilmine vakıf bilim insanları daha ağızlarını açar açmaz kendilerini dinimizin tek yetkili ağzı edasıyla, ilmine, bilimine, tahsiline bakmadan kafirlikle itham ederek susturmaya çalışıyorlar.
Unutmayalım, bugün Diyanet’in, İmam-Hatiplerin, ilahiyat fakültelerinin öğrettiği din, ile kendilerini şeyh, hoca derviş diye adlandırılanların anlattığı dinden farklı değildir.
Allah gibi sahibimiz ve yaratıcımız, Kur’an-ı Kerim gibi rehberiniz, Hz. Muhammed Mustafa s.a.v gibi önderimiz olacak; üstelik Allah’ın en muteber, en sevgili ve duası en çok kabul olan kullarının da biz olduğuna inanacağız, bir taraftan da Dünya’nın en geri, en kan dökücü, en problemli, en nefret edilen, en perişan ve açlıktan en çok ölen, binlerce yıllık yurtları cehennem haline gelen insanlar olacağız! Bu nasıl bir ikilemdir nasıl bir Müslümanlıktır anlamış değilim.
Allah aşkına hangi siyaset dinden, Allah kelamından daha büyük olabilir? Din adamları siyaset adamlarına göre daha dikkatli, daha mutedil olması gerekmez mi?
Siyasetçinin bile söylemeye cesaret edemediği şeyleri din adına söylemek hem dinimizi hem de bu toplumu hırpalar, parçalar.
Bu nedenle her seviyedeki insan konuşmalarına dikkat etmelidir.
Zira Kur’an-ı inceleyiniz Allah c.c. her 10-20 ayette bir aklımızı kullanmayı, haddimizi bilmeyi emreder. İmamlık, hatiplik 1000 sene önceki yazılmış eseri tercüme yapmak değildir. İmam hatiplik Kur'an-ın özüne aykırı olan söylemlere çıt çıkarmamak değildir. Gönülden Kur’an da emredileni sünnetullahla birlikte canı gönülden yaşamak ve çevresindekilere örnek olmak, Allah'ın daim gördüğü şekilde hareket etmektir. .
Hala günümüzde televizyon haram derken akıllı cep telefonu elinden düşmeyen, ya da "gâvur icadı" diyenlerin en son model arabalara binen kafa yapısına sahip bir çevre var!
Ülkemizde, İslâm dini hakkında doğru bilgi sahibi olmayı sağlayacak çok yönlü bir bilgilendirme seferberliği başlatılmalıdır. Böylece dindar insanın, dinden çıkma korkusuyla, ya da bilinçsizce cenneti garantileme sevdasıyla fanatik eğilimlere, şiddete açık hale gelmesi, temiz dinî duyguların istismarı önlenmiş olur.
İşte bu olmadığı için bunlardan bir tanesi de Fetöş efendiydi. Dini kullandı o da geldi tepemize kendi seçtiği ayak takımını kullanarak ordumuzun silahlarıyla bombaları yağdırdı.
Bir imam efendide yüz milyonlarca dolar ne arar?
Devletin en mahrem yerlerinde yıllarca emek sarf edilen seferberlik belgelerini devşirdiği savcılarla girip belgeleri alıp Amerika’ya neden götürür! Atatürk boşuna demedi Din işi ayrı devlet işi ayrı…
Din ve dindar insan, hiçbir şekilde potansiyel suçlu olarak görülmemelidir. Din alanında ortaya çıkan, bilgisizlikten, cehaletten kaynaklanan olumsuzluklar fırsat bilinerek "din düşmanlığına" meydan verilmemelidir.
Takiyyelik davranışlardan da kaçınılmalıdır. Toplumu derinden etkileyen değerlerin, istismarı, kesinlikle önlenmelidir.
Dinin en azından "sosyal bir realite" olduğu bilinmeli, dini dışlayarak, ya da görmezlikten gelerek hiçbir şey yapmanın mümkün olmayacağı da bilinmelidir.
Dinin devleti olmaz. Olsaydı Yüce Allah cc Hz. Peygamber s.a.v efendimize emrini verirdi.
Devletin içinde her tür inanışa sahip halk bulunabilir. Mekke’de Medine’de Müslüman halkın yanında yahudisi de, hristiyanı da, ateisti de vardı.
Allah c.c Bakara suresi 256 ayette “Dinde zorlama yoktur; artık doğru ile eğri birbirinden ayrılmıştır. Artık kim tâğutu reddedip Allah'a iman ederse, kopmaz ve kırılmaz, sapasağlam bir kulpa yapışmış olur. Allah ise her şeyi işiten, herşeyi bilendir.” Emretmektedir. Hal böyle iken zorla din dikte etmeye kalkanların makamı Allah’dan c.c daha mı yüksektir. Bu bir kalp, gönül sevgi işidir. Sözde Müslüman çoğunluğu olan ülkeyiz. Ama namaz kılma oranı % 15-20 lerde, suç oranı patlamış, çek- senet sahtekârlığı almış başını gitmiş,
100 binin üzerinde cami 300 bine yakın Diyanet personeli var? Bunun bir izahı olmalıdır! Nereye gidiyoruz böyle doludizgin. Cumadan cumaya namaz kılan, Cenazeden cenazeye Allah’ı aklına getiren, ramazandan ramazana Müslüman olduğu aklına gelen bir toplum…
Maalesef din ile gelenek arasındaki farkın yeterince anlaşılmadığını söyleyebilirim. Çünkü geleneksel yaşam dini yaşam olarak kabul ediliyor. Din gelenek üzerinden ele alınıyor. Gelenek üzerinden yaşanıyor. Sorunlarda buradan çıkıyor. İnsanın hakikat karşısında en önemli engeli, perdesi gelenek denilen beşeri üretimlerdir.
İnsanı insan yapan akıl ve düşüncedir. Allah’ın yarattığı en şerefli varlık akıldır. Allah akıldan daha değerli, üst bir varlık yaratmamıştır. Akıl, bilgiye götürür, bilgi hürriyete. Hür olmayanlar acınacak hale düşerler. Kendi olmayan insan kendini gerçekleştiremez. Akıl ve irade ile kendi hayatını yaşamayan insan hayatını başkalarının peşinden giderek köleleştirir.
Tıpkı 15 Temmuzda fetöş efendinin peşinden koşanlar gibi….
Saygılarımla