Sevgili dostlarım, birinci bölümde kendilerini özgürlükçü, halkların hürriyetini koruyuculuğunu dile getirip emperyalist emellerini nasıl “Kuzu kılığına girmiş bir kurt” gibi önüne geleni katleden ülkelerin ilki Fransa’dan başladık ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Ey halkımın çocuğu tarihini iyi bil! bu kalleş ülkelerin salyalı ağızlarından çıkan kelimeler seni sakın kandırmasın.! Atalarımızın, çoluk çocuğumuzun nasıl katlettiklerini ibretle oku! Oku da bunların oyununa gelme!
Kaldığımız yerden devam edelim:
8 MAYIS 1945, CEZAYİR SOYKIRIM GÜNÜ
45 bin Cezayirli katledildi. Kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden on binerce Cezayirli, Fransız askerlerinin kurşunlarıyla can verdi.
Askerler, yolda karşılarına çıkan Cezayirlileri rastgele öldürdü. Öldürmekle yetinmeyen Fransız askerleri, Cezayirli Müslüman kadınlara tecavüz etti. Hortumla yıkanan kadınlar, askerler tarafından tecavüze hazırlıyor. Bir başka genç kadın ise, Irzına geçen askerlerin arasında ve çırıl çıplak. Askerler, zorla, kadının fotoğrafını çekiyor. İşte özgürlük vereceğini vaat edenlerin insanlara nasıl vahşice davrandıklarını sizlere yazıyorum.
Katledilen on binlerce Cezayirlinin bir kısmı şehir dışında açılan dev çukurlara gömüldü. Bir kısmı ise, kamyonlara doldurularak kireç fırınlarında yakılmaya götürüldü. Cezayirlilerin cesetleri, Nazi fırınlarına benzeyen ölüm fırınlarında yakıldı.
KURTULUŞ SAVAŞIMIZ ZAMANINDA FRANSİZLARIN YAPTIĞI CİNAYETLER
Adana’da bulunan 1. Fransız Tümeni karargâhında görevli Yüzbaşı Denis Leroy’un, 7 Şubat 1920 tarihli 33/489 sayılı raporundan “Mustafa Kemal Paşa başarılı olursa, gelecekte, gerçekler ortaya çıkar ve Ermenilerin bizden aldıkları güç ve destek sayesinde yaptıkları katliamların ortağı durumuna düşeriz”. Diye raporlara işlemiştir.
Bu rapora Fransız Dışişleri Bakanlığı’ndan gelen 30 Mart 1920 tarihli 7 sayfalık yanıttaki, “Ermenilerin sadece bölgenizde değil Anadolu’nun farklı alanlarında da Müslümanlara karşı savunulamayacak işler (toplu katliamlar, halkı sürgüne zorlamalar) yaptığı” bilgilerine sahibiz. Ancak unutmayınız ki, Türklerin sesi Avrupa’ya ulaşacak durumda değildir.”
Fransa’nın yeni Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son aylarda Ermeni sorununu yeniden gündeme getirmeye başladı. Macron’dan önceki cumhurbaşkanları da, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarının savunucusu olmuş, bu konuda Türkiye ile ters düşmekten, ağır ithamlarda bulunmaktan da çekinmemişlerdi. Fransız devlet adamlarını diğer Avrupalı meslektaşlarından daha fazla Ermeni iddialarının destekçisi yapan nedir?
Osmanlı İmparatorluğu sınırları içindeki bağımsızlığını alamamış tek Hıristiyan halk olan Ermenileri sömürgeci çıkarları için kullanan ülkelerin başında Fransa gelmektedir. Fransızlar, 1. Dünya Savaşı öncesinde Amerikan, İngiliz ve Rus politikalarının önüne geçmek için Ermenilere, Adana merkezli Kilikya Ermeni Krallığı’nı (Prenslik) ya da diğer bir tanımlama ile “Küçük Ermenistan’ı” yeniden kurma sözünü verecek kadar ileri gitmişti.
Fransa’nın Suriye üzerindeki emelleri Haçlı seferleri ile başlamıştır. Marunîleri devamlı olarak Dürzîlere karşı desteklemiştir. Fransa Suriye üzerindeki emellerini gerçekleştirmekte Arap milliyetçilerini de kullanmıştır. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere ve Fransa aralarında yaptıkları Sykes-Picot anlaşmasıyla Suriye, Fransız nüfuz sahası olmuştur. I. Dünya Savaşından sonra Suriye‘yi işgal ederek, burada manda idaresi kurmuştur Fransa, Suriye‘de askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel alanda tam bir emperyalizm politikası izlemiştir.
Bu konu uzamakta olup bu konuyu burada kesip konumuza devam edelim:
İTALYANLARIN MEZALİMLERİ:
27 Eylül 1911 tarihinde İtalyanlar İstanbul'daki elçilikleri vasıtasıyla Osmanlı Hükümeti'ne bir ültimatom gönderirler. Bu ültimatomda Osmanlı Devleti'nden “Bingazi ve Trablusgarp'ın (Libya) kan dökülmeden İtalyan birliklerinin işgaline bırakılması” istenmektedir.
Bu isteklerinin reddedilmesi üzerine İtalyanlar, 29 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Hükümeti'ne karşı harp ilan ederler ve 3 ekimde Trablusgarp Limanı'na dayanırlar. Şehri bombalamaya başlayan İtalyan birlikleri daha harbin ilk günlerinde Trablusgarp'ın bir kısmını işgal ederler.
Bu durum onların şehrin tamamını kolaylıkla alabilecekleri yönündeki ümitlerini arttırır. Fakat bu sırada Osmanlı ordusu 23 Ekim'de karşı hücuma geçerek kaybedilen toprakların bir kısmını geri alırlar. Osmanlı ordusunun hücumu karşısında hayal kırıklığına uğrayan İtalyanlar, “bunun üzerine Trablusgarp'taki yerli halkı erkek, kadın, çocuk demeden kurşuna dizerek katlederler.” 28 Ekim tarihine kadar 4 gün devam eden bu kıyım Avrupa ve İngiltere'nin tepkisine neden olur. Bunun üzerine İtalyan Hükümeti harekete geçmek zorunda kalır. Trablusgarp’taki İtalyan birlikleri komutanı Caneva'dan durumu izah etmesini ister. Caneva ise kendisinin katliam emri vermediğini sadece silah taşıyanların öldürülmesini emrettiğini söyler.
Bu İtalyan vahşeti hakkında Reuters ajansının harp muhabiri M.E. Ashmead-Bartlett 11 Ekim 1911 tarihli makalesinde 23-28 Ekim tarihleri arasında öldürülenlerin 4 000 kişi olduğu bilgisini vermektedir. İngiliz savaş muhabiri M.E. Ashmead-Bartlett, bunlardan 1 000'ini savaş sırasında ölen Türk ve Arap askerlerin, geriye kalan 3 000'ini ise suçsuz sivil halkın oluşturduğunu belirtmektedir.
Osmanlı devleti Uşi Antlaşması ile Trablusgarb'ı İtalyanlara terk etmek zorunda kaldıktan sonra da İtalyanlar bölgede hâkimiyeti hiçbir zaman tam olarak sağlayamadılar. Ömer Muhtar'ın liderliğindeki direniş hareketi İtalyanlara karşı başarılı oldu. Sonunda Cezayir İtalya illetinden kurtulmuş oldu.
Bu bölümü de uzatmadan burada noktalayalım. Diğer bölümde sizlerle buluşmak üzere
Saygılar
KAYNAKLAR:
https://www.timeturk.com/tr/2011/12/20/fransa-nin-cezayir-ve-ruanda-katliamlari.html
Gürbüz Evren- Evrensel Bakış Açısı http://www.butundunya.com/pdfs/2018/04/123-127.pdf
Ömer Osman Umar – Suriye’de Fransız Emperyalizmi http://web.firat.edu.tr/sosyalbil/dergi/arsiv/cilt12/sayi1/297-310.pdf