Askerin görevi devleti yürütmek değil iç ve dış düşmanlara karşı devleti koruyup kollamaktır. Ne zaman bu siyasilerimiz işi çıkmazlara getirdiyse sonu müdahale olmuş ve ülkemiz demokrasimizden çok kayıplar vermiştir. Askerde bir insan olup bu halkın öz ve öz çocuklarıdır. Akşama kadar kışlasında kalan askerlerimiz akşam olduğunda evinde ve çevresindekilerle birlikte aynı havayı solumaktadırlar. Ne zaman ordumuz bir şekilde müdahale etse bundan inanın en fazla rahatsız olacak olanın yinede askerler olacağından kuşkum yok.
Emekli bir asker olmamdan dolayı şahsım ve ülkem adına ben bu müdahalelerden rahatsız olmaktaydım. Ve bu gün nihayetinde sivilim. Asker kışlasında kalmalıdır. Ülkeyi yöneten sivil yönetimler birbiriyle uzlaşmalı, halkını düşünerek hareket etmeli, askeri kendi emellerine kullanmamalıdır.
Bu müdahalelerden az yad a çok 12 Mart 1971 olmak üzere bu günümüze kadar olanını yaşadım ve gördüm. Askerin 27 Nisan 2007 bir gece yarısı basın yazısı ele alması nasıl yanlışsa, 28 Şubat sürecinde yaşananlarda yanlıştır. Bir taraftan 28 Şubatta yanlışa sebebiyet verildi diye o dönemde ki askeri görevlileri yargılamaya çalışılırken diğer taraftan Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini eleştiren sözlerini 2. Ordu Komutanı İsmail Metin Temel'in alkışlaması da yanlıştır. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin meydanlarda “apoletlerini sökeceğim” demesi de yanlıştır. Ordu siyasetçilerin hedefinden dışarı çıkarılmalı artık ordu daha fazla hırpalanmamalıdır.
Aslında yapılacak en doğru şey 2. Ordu Komutanı İsmail Metin Temel'in bu hareketinden dolayı istifa etmesi ya da özür dilemesidir. Sayın Komutan siyaseti seviyor ve yapmak istiyorsa istifa edip milletvekilliğine adaylığını koymalıdır. Emrindeki her asker her siyasi oluşumlara katılır ve her siyasiye alkış tutarsa bu doğru olan bir şey mi olur? Geçmişte de örnekleri oldu. Siyasete merak edenler istifa etti, boylarının ölçülerini aldılar.
Yakın zamanda biliyorsunuz 15 Temmuz 2016’da Fetöş tabanlı bir kalkışma yapıldı. Ordunun en üst tabakası emrindeki emir subayları ve ast rütbeli generallerince derdest edildi. Bu millet Silahlı Kuvvetlerin başındaki generali boğazlandığından dolayı ağustos ayında boğazlı kazak giydiğini de gördü, yerlerde boğuşulduğunu da okudu. Kuvvet komutanlarının kaçırıldığını da öğrendi.
Yurt dışına da gittim ne ordu mensuplarını şehir içinde gördüm ne de şimdiye kadar basınlarında ordu mensubu resim gördüm. Bizim ülkemizde “siviller demokrasinin içine eder, ordu gelir müdahale eder”, sonrada “askeri vesayet yönetimi” diye sızlanırlar. Askerde ikide bir müdahale eder. Öbür tarafta “kendisini yerde yatırtan albayları kendileri general yaparlar, gider siyasi bir toplantıda safını belli eder alkış tutar. ”Pes doğrusu rahatlık bize batıyor” demekten kendimi alamıyorum.
Şu hale bakın tek tek müdahaleleri yazıyorum:
1913 Bab-ı Ali Baskını: Olayın yaşandığı tarihlerde Balkan Savaşları'nda alınan hezimetler bütün halkın ve muhaliflerin sinirlerini gerdiğinden 23 Ocak 1913 günü o zamanlar binbaşı olan Enver Bey önderliğinde Bab-ı Ali'ye girildi. Dönemin Harbiye Nazırı Nâzım Paşa silahla vurularak öldürüldü. Sadrazam Kamil Paşa'ya ise zorla istifa mektubu imzalatıldı.
27 Mayıs 1960 İhtilalı: 1946 yılında çok partili hayata geçen Türkiye, 1950'de yüksek bir oyla iktidara gelen Demokrat Parti yönetimindeydi. Demokrat Parti iktidarının ikinci döneminden sonra, temelde insanların hoşuna gitmeyen şey, uygulanan baskı ve sansür politikalarının yanında, Atatürk ilke ve inkılâplarından uzaklaşılması idi. Nitekim askeri müdahale, 27 Mayıs 1960 gecesi patlak verdi.
Orgeneral Cemal Gürsel hareketin başına geçti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes tutuklandılar. 1961 yılında yeni anayasa kabul edildi, Yassı ada'da yargılanan Adnan Menderes ve birçok siyasi idama mahkum edildi. Celal Bayar yaşı sebebiyle müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
22 Şubat 1962 Ayaklanması: Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir'in, o yıl Harp Okulu’nu bitirme döneminde bulunan 600 kadar asteğmeni toplayarak 20 Şubat günü Hükümet ve Genelkurmay, belirli birlik kumandanları için süratle atama ve gözaltına alma işlemleri başlatmıştır. Netice olarak Talat Aydemir'in atamaların durdurulması yönündeki ısrarını İsmet İnönü kabul etmez ve Aydemir gözaltına alınır, öğrenciler ise memleketlerine gönderilir.
12 Mart 1971 Muhtırası: Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'a bir muhtıra verildi. Mektupta hükümetin istifası isteniyordu. Bunun üzerine Başbakan Süleyman Demirel istifasını sundu. CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, Başbakan seçildi. 26 Mart günü CHP'ye istifasını sunarak bağımsız bir başbakan sıfatıyla partiler üstü kabineyi kurdu.
12 Eylül 1980 Askeri Müdahalesi: Artan terör olayları sonucunda 12 Eylül 1980 gecesinde, düzenli bir biçimde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından devlet yönetimine el koyuldu. 1961 anayasası uygulamadan kaldırıldı ve bütün siyasi partiler kapatıldı. 1982 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarihini değiştirecek yeni bir anayasa tasarlandı. İşin tuhaf yanı her gün yüzlerce terör olayı olurken bıçak gibi olayların tamamı kesilmiştir !
28 Şubat 1997 Süreci: Necmettin Erbakan'ın başbakan, Tansu Çiller'in ise dışişleri bakanı olduğu 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu'nun irticaya karşı başlattığı ordu ve bürokrasi merkezli bu süreç, post-modern darbe olarak da adlandırılmıştır. "İrticayla mücadele eylem planı" ile anılan bu süreçte verilen kararların ve yaptırımların uygulanıp uygulanmadığı denetlemek için Çevik Bir öncülüğünde Batı Çalışma Grubu kurulmuş, 28 Şubat sürecinin yargılamaları için daha sonra Ergenekon davaları süreci başlamış, Ordu genel yönetimine Fetö ekibince kumpas kurulmuş, ordumuz büyük yara almıştır.
27 Nisan 2007 e-muhtırası: Gece saat 23:20'de Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt tarafından yapılan basın açıklaması ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerinin aşındırılmakta olduğu belirtilmiştir. Kamuoyunda hakim olan görüş, basın açıklamasının bir muhtıra mahiyetinde olduğu yönündedir ve internet aracılığıyla yapıldığı için açıklamaya "e-muhtıra" adı verilmiştir.
15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi: Her zaman sabahın alaca karanlığında darbe başlatılırken bu kerede tersinden başladı. Akşam yaşanılan bu olay, saat 22.00 sularında İstanbul'daki boğaz köprülerinin askerler tarafından kapatılmasıyla patlak verdi. Başkent Ankara'da F16 uçakların alçak uçuşları ve helikopter seslerinin duyulmasıyla gerilim arttı. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok şehirde tanklar sokaklara indi. Bu ülkenin ordusu Fetö avenesi tarafından ele geçirilmiş ve halkının başına bombalar atmaya başlamıştır. Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakan Binalı Yıldırım, Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve mevcut Bakanlar, canlı yayınlara telefonla bağlanarak halkı sokağa çıkmaya davet etti.
Gerisini de siz biliyorsunuz zaten. Biz bu kadarını biliyoruz. Bilmediklerimiz var ise zamanla hepsi ortaya çıkacaktır.
Bakın ülke olarak bu kadar badireler atlatmışken hala asker siyasetin içine sokulmak isteniyor neden? Askerin görevi devleti iç ve dış düşmanlara karşı koruyup kollamaktır. Siyasilere de düşen devleti demokrasi kurallarına, anayasada belirtilen eşitlik ilkesine göre halkın refah seviyesini yükselterek yürütmektir. Ordumuz yeterince 15 Temmuz ve öncesinde yıpranmıştır. Artık ordu kışlasında rahat bırakılmalıdır. Ne zaman asker müdahalede bulunduğunda ülkemiz her sahada kaybediyor. (ekonomi, demokrasi, uluslar arası ilişkiler v.s)
Tekrar diyorum bu vatan bizim başka gidecek bir yerimiz yok. Ordu bizim göz bebeğimizdir. Lütfen artık askeri rahat bırakın.
Saygılarımla