İmkânınız varsa bir yurt dışına çıkın ülkemizle orayı karşılaştırıp aradaki kültür ve eğitim farkını görün. Avrupa Birliğine girmenin de rüya olduğuna bizzat kendiniz karar vermiş olursunuz.
Başta sokaklarından fark edersiniz. Bir tane çöp tenekesi göremezsiniz. Hafta da bir gün çöpünüzü belirtilen saatte çıkarırsınız onun haricinde çöpünüzü kapı önüne koyarsanız cezayı yersiniz. Çöp konteynırları para iledir. Yetmiyorsa bildirirsiniz ikincisi gelir. O da para ile. Çöp vergisi ödemedim mi sınır dışı edilir devlet ile işiniz biter.
Yollarına bakın yaya, bisiklet, araç yolu bölünmüştür. Yanlış yola girdiyseniz sizi uyarırlar eğer devam ederseniz sizi anında polise şikâyet edip, ortada göremediğiniz bir sürü polis bir anda karşınıza çıkacaktır.
Yine hız sınırını uydudan idare ederler. Ana ve tali yollarda sıkışıklık oldum mu hız sınır tahdidini anında açıp bir dakika da o sıkışıklık giderilir. Ve yine anında önünüze hız sınırı çıkacaktır. Uymazsanız kapınıza resminiz çekilmiş olarak ceza gelir.
Güvenlik kuvvetlerinden hepsi korkar. Sadece bizim Türkler, Araplar, sığınmacı Kürtler hariç. Polise karşı gelme ve mukavemet Türkler, Araplar, sığınmacı Kürtlere mahsus dur.
Marketten alışveriş yapıyorsunuz çocuğunuz mesela vişne suyu paketini ayağı ile patlattı herkesin üstü başı battı. Market müdürü gelir çocuğu sever, “Bir daha yapma evladım” der. Müşterilerine “İsimleri not alır, “temizlik faturalarını getirin ödeyelim” der.
Araç yolunda dönel kavşağa geldiniz değil mi! Dönel kavşakta araç varsa o kavşağa içindeki araç çıkmadan siz giremezsiniz. Yolları betondur. Öyle ikide bir sök yeniden yap yoktur. İkinci dünya savaşında yapılan yollar aynen kaymak gibi bozulmadan duruyor. Orada harfiyen kurallara uyan vatandaşlarımız bizim ülkemizde kurallara uymuyorlar. “Gaz pedalına tuğla koymayı” biz yurt dışında ki vatandaşlarımızdan öğrendik.
Hastaneler derseniz her şey dakikli. Tertemiz. Hasta altına mı yaptı. Hemşire hanım o hastayı sever. Altını bir güzel temizler. Bizde ise bin azar işitirsiniz dayak yemediğiniz kalır. Belki yersinizde.
Ben oralarda sokaklarda ne bir asker gördüm ne de doğru dürüst polis. Seçimlerde sokaklarda konser verir gibi hiçbir araç da göremedim, duymadım da. Ya da alkışlayan bir general ne görülmüştür ne de duyulmuştur.
Her taraf yeşildir. Yaban hayvanları boş arazilerde dolaşırlar. Kimse onlara ilişmez. Elinize oltayı alıp rastgele yerden balık avlayamazsınız. Avlayacaksanız paralı balık tutma çiftlikleri var. Saatlik olarak ne kadar tutarsanız tutun. Bizde ise betonlaşma vardır.
Yargılık işiniz oldu ve yargı karar verdi “uymayacağım dediniz” değil mi? Hiç şansınız yok. Anında polis gelir sizi hapse götürür. Hiçbir Almandan, İtalya’ndan, yada bilmem ne ülkesindeki vatandaştan “falan yargıç adamımdır, yada bir yargıç, hakim, savcı yada hatırı sayılır birini bulur hallederiz”sözünü asla duyamazsınız’ Oralarda af sözünü hemen hemen hiç duyamazsınız.
Bunları yaşayan bu yaşama alışan bu ülkeye temelli yerleşmiyor işte. İmkânlarından yararlanmak için bir ayağını yurt dışında bırakıyor. İşini gücünü halletmek için bir ay gelip zar zor kalıyor. Sonra soluğu alel acele yurtdışında buluyorlar. Ama bizim kaderimizle ilgili kalkıp her şey Avrupa’da ki gibi diye oy kullanabiliyorlar.? Bu nasıl bir adalet anlamış değilim! O da ayrı bir mesele tabi.
Neyse biz kaldığımız yerden devam edelim..
Daha çok örnekler var. Bunları ben onları övmek için yazmadım. Ülkemizi küçümsemek içinde yazmadım. Bunları ben neden yazdım. İşte zurnanın zırt dediği yere geldik.
Bunlar bizim ülkemizde neden olmuyor. Olmaz çünkü bizim kültürel dokumuzu bu emperyalist ülkelerin sistem mühendisleri kökünden bozdu. En basiti tramvayda, otobüste, dolmuşta dünkü bebeler ellerinde bir cep telefonu bacak bacak üstüne atıp 70 lik dedeme, nineme bile yer vermiyorlar.
“Bir ülkeyi geleceğe sağlam temeller üzerinde kurup yaşatmak istiyorsanız önce şu dört hedefi kurup yerleştireceksiniz. Gerisi kendiliğinden gelir.
Adaleti 2. Eğitimi 3. Sağlığı 4. Ulaşımı tesis edeceksiniz.”
Atatürk milli liderimiz bunu başarmıştı. Ama heyhat 1950’lerden beri her yerden, her yönden dökülüyoruz. Demokrasi ile, Cumhuriyet ile yaşamayı beceremedik, beceremiyoruz. Rahatlık bize batıyor. Tarım ve hayvancılık ülkesi olan ülkemizde samanı ve hayvanı dışarıdan ithal eder olduk. Soğan, patates 5 lira- 6 lira. Yakında maydanoz ve pırasayı da ithal edersek hiç şaşırmayın. Ahlaki değerlerimiz ise bir çöküntü içinde. “Demokrasi ve ahlaki balans ayarlarımızda arıza” var. Sanki bizim gidip yaşayabileceğimiz başka bir vatanımız var?
Çözüm nemi?
Köylüyü toprağına döndüreceksiniz. Herkesi en az lise seviyesi dahil okutacaksınız başka çıkış yolu yok. Din ve ahlak bilgisi verirken hikayeden vermeyeceksiniz. Diğer taraftan en verimli arazilerimiz çoraklaştı. Bir “köyüne geri dönene 300 koyun projesi” çıktı, evlere şenlik adı var kendi yok. Dünya beri prosedür. Köylü şehre akın edince alt yapıdan tutun şehrin her kademesinin tuğlası oynuyor. Devletin tuğlası oynuyor. Şiddet artıyor. Üretmeden tüketiyoruz maalesef.
Adalet demiştik değil mi?
Bakın meraklılarınız açın Google amcaya “Veteriner tarım Meslek Lisesi Bimer, cimer” yazınız. Ne göreceksiniz.
Bu okulu allem ettiler kalem ettiler paldır küldür yıktılar. Kışın ortasında öğrencilerini Tekkeköy’den de bir hayli dışarıda olan şehirden 30 km uzakta olan iki araçla gidilebilen Gelemen bölgesindeki yatılı tarım ortaokuldan bozma binalara postaladılar. Okul aile birliği ve öğrenciler hukuki mücadeleye başladılar. Derken Bölge İdare Mahkemesi, Danıştay 8. Dairesi, Bölge idaresi tekrar ve en sonda idare mahkemesi Okul aile birliğini haklı buldu. Oraya okul yapılmasına karar verdi.
Verdi de ne oldu “yargı kararlarını ben uygulamıyorum diyor” eski Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz. Yeni yönetim de halk yerine koyup randevu bile vermedi Okul Aile Birliğine. Onca mahkeme kararına uymuyor üstüne üstlük hala İl Genel Meclisinde yeniden imar mevzuatları ile yeniden oyun sergiliyorlar.
Sayın Samsun Valimiz Osman Kaymak'ın “İlimizde tekli eğitime geçmek için bin 200 dersliğe ihtiyacımız vardı. Şu anda 800 dersliğin inşaatı devam ediyor. 400 dersliği de 2019 sonu itibariyle bitirmek zorundayız. Samsun'da kaynaktan öte arsa sorunu yaşıyoruz. Özellikle İlkadım, Atakum ve Canik'te arsa sorunu yaşıyoruz. Kaynak problemimiz de var ancak hayırsever Samsunlu iş adamlarının desteğini bekliyoruz.“ diyor. Büyükşehir Belediye Başkanımızda “Kent parkı yapacağım” diyor.
İlimizde miting yapan Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı adayı sıfatı ile şunları söyledi:
“16 nisan 2018 Recep Tayyip Erdoğan açıklamasında Eğitimde 4579 yeni derslik, öğrencilerimize 73 trilyon burs verdik. İkinci devlet üniversitesini faaliyete geçiriyoruz. 8 bin 440 kapasiteli yüksek öğrenim yurdu yaptık. Çarşamba, Tekkeköy, Kavak, Alaçam ve Terme’de 5 bin 550 kişilik yeni yüksek öğrenim yurtları yapıyoruz. “ ve “Ayrıca bir üniversite daha yapıyoruz” diye beyanda bulundu. Biz okul yapılsın istiyoruz sizler gibi. Samsun’a ikinci Üniversite yapılıyor. Ne güzel Emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.
Şimdi Valimize mi inanacağız! sayın Cumhurbaşkanına mı inanacağız! Yusuf Ziya Yılmaz’a mı?
Geniş bilgi için bilgi belgelere, mahkeme kararlarına, moloz parkın son haline bakmak istiyorsanız buyurun link:
http://melikevarak.blogspot.com/2018/06/yargi-kararlari-ulkemizde-neden.html
Televizyonlarda “bay Muharrem, sayın Erdoğan’lı” atışmaları bırakın şu mutfaktaki yangını söndürün, Ülkemizde adaleti tesis edin. Mutfağın temel maddesi soğan, patates oldu 5-6 lira. Kimsede adalete güvenmez oldu!
Saygılarımla