Bu günlerde Dünya coğrafyasında ve ülkemizde korona salgını dolayısı ile bebeğinden yaşlısına kadar herkes adeta bam tellerini sıyırmış durumda, yada sıyırmaya yakın...
Bu nedenle hangi konuda köşe yazımı yazmalıyım artık bir kararsızlık, bir isteksizlik ruh hali içerisindeyim...
Yazmak bir tarafa bu alabora olmuş dünya içerisinde başınızın sıkıntıya girmesi içten bile değil. "Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali"
Ülkemizde o kadar sorun var ki yaz yaz bitmez. Yazma ile de iş bitmez. Hangisinden başlıyalım:
- Tarımda ki (hayvancılık) sorunlar
- Zamlar
- Korona enfeksiyonu
- Henüz ruhsatı ve testi dahi bitmemiş aşı
- İşsizlik
Varda var...
Bu sorunlar böyle sürüp gidiyor. Peki kıyısından köşesinden azıcık dokunup yazsak ne olur! Cısss...
Elin yanar. İktidarı, muhalefeti Allah muhafaza insanı topa tutar.
Öyle bir ülke olduk ki iktidarı ile muhalefeti ile yağcılık, şakşakcılık, jurnallemek, tehdit almış başını gidiyor. İnsan gerine gerine "oh be özgür ülkede yaşıyorum" deyip ağız tadıyla hiç bir şeyi menfi yada müsbet yazamıyorsunuz. İşte bu gün hazır sinir uçlarım zıplamışken delice yazılar yazmak içimden geldi.
Alkışlamak, yağcılık şakşakcılık ve siyaset......
Yüze gülücülük, iki yüzlülük, dalkavukluk, şımarıklık yapmak. Kısacası yalakalık yapmak.
Şımarıklık her ne kadar psikolojik bir davranış şekli gibi görünse de, arkasında büyük bir güç ilişkisi vardır.
Ana ve babadan alınan güçle, çocuğun şımarması gibi, iktidar sahiplerinden yada muhalefetten alınan güçle şımarmak, siyasi bir şımarıklıktır.
Siyaseten şımarmış olanın, ne stratejiden ve nede taktikten haberi dahi yoktur. Yararlanacağı güç oldugu sürece sizinledir. Gemi su aldığında bu yalakaları etrafınızda göremezsiniz. Oysa iktidardan yada muhalefetten aldığı güçle stratejisi ile taktikleri vardır. İktidar ve muhalefet asla şımarıklığa gelmez. Ama gel anlatın bu şımarıkca davrananlara... Beyaza siyah diyecek kadar gözü karartmıştır bunların. Çünkü günü, saati ve dakikası geldiğinde ülke nimetlerinden haksız bir şekilde nemalanacaktır. İktidarın sürdürülebilir olması için, sürekli güç kazanımı ve belirli bir disiplin içinde olması gerekir. Muhalefetinde oy kazanmak, iktidar olabilmek için her türlü motifi kullanmakdan geri kalmayacaktır.
Siyaset olmasada iş hayatında da, toplumun her kesiminde bu şımarıklık daima vardır ve olmaya devam edecektir. Paranın, ülke kaynaklarının olduğu yerde subaşını tutanlarda şımarıklık ve çevresinde de dalkavukluk, şakşakçılık asla eksik olmayacaktır. Onlar devrin insanlarıdır. Hangi güç iktidar olursa her zaman o tarafa kayarlar. Bu şımarık takımları her gün üstüne vazife olmayan konularda toplumu geren, ikilik yaratan konuşma ve davranışlardan asla da geri kalmazlar. Ama unutmasınlar ki Allah'in c.c. adaleti daha keskindir. " Keser döner, sap döner, bir gün olur hesap döner"
Şımarmış olan bir kişi, aslında kendi kariyeri, kendi çevresi, çıkarı ve kendi dünyasının peşindedir. Oysa iktidarın siyaseti; hep iktidar olmanın, muhalefetin siyasetide iktidar olabilmenin siyasetidir.
İktidar eğer ki siyasi ahlâk çerçevesine dikkat etmezse toplumu yozlaştırır, şımartır. Kast edilen, iktidarın kendisinden ziyade, onu destekleyen tabanın, beyin takımının sözde düşünürlerinin şımarmasıdır.
Tabanın topyekün şımarması diye bir şey olmaz. Ancak " İmam yellenirse cemaat de şeyeder". Şımarmanın sonuda bu olur...
Toplum geçim derdindeyken kimse şımarmazlar. İktidar tabanındaki şımarıklar, tuzu kuru olanlardır. Bunlar zenginlerdir.
Zenginlik zaten şımarıklığın ana kaynağıdır. Bu şımarıklığı bir de, iktidarla, güç ile bütünleştirdiğinde, şımarıklık akla ziyan uç noktaya uzanır. İşte bu zeminler oluştuğunda da anlaştığın konularda beraber, anlaşamadıklarında herkes bildiği gibi davranır. İşte bu şımarıklıkla
kabadayılık, mahalle dayanışması ve şımarıklık üçlüsünden siyaset çıkmaz. Toplumda dejenere olur.
Şımarıklığın içinde esasen ne akıl vardır, ne bilim vardır, nede kültür.
Şımaranlar, her istediğinin olacağına, her inandığı şeye herkesin inanacağını sanır.
Aslında öyle bir süreçten geçiyoruz ki, kimsenin şımaracak halinin olmaması gerekir. Nimetleneceği kaynak kimin kaynağıdır. Bu devlet kimin devletidir. Dünya beri malınız olsa çöken bir devletin sınırları içinde yaşasanız ne olur?
İktidar ve muhalefet şımarıkları hala işin ciddiyetini kavrayamıyorlar. Dini sohbetlerinde, insan aklı ile alay ediyorlar. Siyasi söyleşilerde, gerçek dışı bilgilendirmeler, gerçek dışı varsayımlar, gerçekmiş gibi anlatılıyor. Bu tutum toplum içinde onarılamayacak yaralar açıp, halkı kutuplaştırmak, düşmanlıktan öte bir işe yaramaz.
"Liderin dengi liderdir.
Bir mesele varsa liderler oturur konuşur."
Gerisi siyasi şımarıklığa girer.
Hoş olmaz.
Şıkta olmaz.
Aslında iktidar gücünden destek alarak, gerçek dışı varsayımlar üzerinden iktidara ve muhalefete destek olduğunu sananlar, bir gün gerçeğin kendisi ile karşılaşacaklar, yozlaşmanın temel göstergesi iktidardan güç alan şımarıklar hala kendi desteklediklerinin iktidarda olduğunu sanarlar. Bu güç el değiştirdiğinde en yakın dostlarının yüzüne nasıl bakacaktır onu bilemem. Birde işin ahiret boyutu da var. Unutmayalım ki mezarlıklar heybetinden selam bile almayanların bir fatiha okuma ihtiyacı olanlarla dolu. Tabi ki haksız kazanç sonunda hepimiz Allah'ın huzurunda hesaba çekileceğiz. Bu da unutulmasın.
Siyaset şımarıklığı asla kabul etmez.
İttifaklar da hiç kabul etmez.
Her fırsatta ortağa çelme takmak ortaklığı bitirir....
Oldum olası bu şımarık hareketleri sevmemişimdir. Ama gel görki toplumumuz sistem mühendislerince aşamalı olarak yıllar içinde dejenere edilmiştir. Nasıl ki 2015'de İzmit körfez geçiş köprüsünde kopan halat sonucunda Japon mühendis intihar ediyorsa, yada batı ülkelerinde ufacık bir hatadan iktidarlar, bakanlar, devlet adamları istifa edebiliyorsa bu alışkanlık ülkemize de yerleşmelidir.
Sonuç olarak öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki her alanda güçlü olmalıyız. Gidecek başka yerimiz yok. Canla, başla ülkemize ahlâki sorumluluklarımızı bilerek sahip çıkmalıyız.
Saygılarımla...