Endonezya hakkında Endonezya hastası olduğumuz halde bazen olumsuz yazılar yazıyoruz. Sonra da Endonez dostlarımıza şunu özellikle söylüyoruz: “Endonezya’nın geleceğinden çok umutluyum. Çünkü ülkenizde kadın var. Bizde yok. O bakımdan yazılarımızı bir Türk atasözünü düşünerek okuyunuz: “Dost acı söyler.”
İşte bu duygular içerisinde aşağıdaki makaleyi yazdık. Son günlerde yolsuzluk cezalarını 2 seneye indirip onu da evden git gel imza at şeklinde uyduruktan bir infaza dönüştüren yasa nedeniyle Endonezya Halk Danışma Meclisi (DPR) önünde şiddetli protesto mitingleri yapan üniversiteli gençler bize ilham verdi.
Rüşvet; cemaatla birlikte ibadet etmek demektir. İşte bu kadar yaygındır.
İslâmi değerleri savunan ve İslâm davası güdenler; ülkelerinde bir alternatif düzen üretemedikleri gibi dürüstlüğün, adaletin ve erdemin simgesi ve güvencesi olamıyorlar. Endonezya’da “yolsuzluk ve rüşvet cemaatla birlikte ibadet etmektir” (korupsi itu ibadah berjemaah) şeklinde halk arasında yaygın olan ifadenin boyutu çok düşündürücüdür. Halbuki din davası güdenlerin söylemleri ve hitapları hiç de böyle değildir. Din davası güdenler; hırsızlığın imanla yapıldığı, dini var, imanı yok türünden icraatların merkez elemanlarıdırlar. Endonezya’da “ben hediye yolu ile rüşvet (gratifikasi) alırım” diyen Endonezya İslâm Bilginleri Meclisi’nin (MUI) önde gelen din adamının öyküsünü yazdıktan sonra bu kadarı da olmaz demiştik.Ama daha fazlası da varmış.1981 Şubat-1984 Ekim arasında Endonezya büyükelçisi olan Pulat Tacar “Yaşam Bir Rüyadır Kitabı” adlı söyleşi eserinde şahit olduğu bir olayı anlatmaktadır:(1)
Kitabın “Devlet Başkanımızı taşıyan uçak bahşişle iniyor” başlıklı bölümde şu bilgiyi veriyor: “ Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in yurt dışına yapacağı ilk ziyaretin sırasıyla Pakistan, Çin, Endonezya ve Güney Kore’yi kapsamasının düşünüldüğü bize duyuruldu ve önerdiğimiz tarihlerin Endonezya Cumhurbaşkanı Suharto açısından uygun olup olmadığını saptamam istendi. Başkan Suharto kısa zamanda yanıt verdi ve Kenan Evren’i ülkesinde ağırlamaktan büyük memnunluk duyacağını belirtti. Heyette Dışişleri Bakanımız İlter Türkmen ve diğer bakanlar ile eşleri ve kalabalık bir gazeteci gurubu bulunuyordu. Bizim Dışişleri Bakanlığımızın protokol dairesi bu konularda son derece deneyimlidir. Ama Endonezya bürokrasisinin zaafları bu ziyaret münasebetiyle ortaya çıktı. Az kaldı sorun yaşayacaktık.
– Nasıl bir sorun yaşayacaktınız?
- Heyet yola çıkmadan yaklaşık bir ay önce, protokol genel müdürümüz Cakarta’ya geldi ve Endonezya cumhurbaşkanının protokol Müdürü ile tüm ayrıntıları görüştü. Devlet başkanımızın geleceği uçağın tipi, kaptanların ve personelin adları dahil tüm ayrıntıları Endonezya makamlarına ilettik. Uçuş bilgilerini bir nota ile de Endonezya Dışişleri Bakanlığı’na yeniden sunduk verilecek iniş izni ile çağrı parolasını beklemeye başladık. Heyetimiz bir Çarşamba sabahı Çin’den Cakarta’ya uçacaktı. Ziyaretin başlamasından beş gün önceki cumartesi sabahı protokol genel müdürü banatelefon ederek,heyetimizi getirecek uçak için izin başvurusu yapmamız gerektiğini hatırlattı.Buyurun buradan yakın! Kendisine bu başvuruyu bir ay önce yaptığımızı ve yanıt beklediğimizi bildirdim ve verdiğim notanın tarih ve sayısını hatırlattım. Protokol genel müdürü izin formalitelerini büyükelçilik olarak yerine getirmemiz gerektiğini, ABD başkan yardımcısınında uçakla geldiğini ve onun uçağına da ABD Büyükelçiliği tarafından izin alındığını söyledi. Bu telefon konuşmasından birkaç gün önce, Başkatip Taner Seben Endonezya protokolünü arayarak uçağımızın izin formalitesinin sonucunu sormuş, bir-iki güne kadar yanıt verileceği cevabını almıştı. Endonezya’da cumartesi günü öğleden sonra daireler tatildir. Bu konuşma yapıldığı sırada saat 12.00’yi göstermekteydi.
–Endonezya protokolü gerçekte ne istiyordu?
–Endonezya’da bu soruların cevabını bilemezsiniz.Protokol genel müdürü, devlet başkanımızın uçağını bir ticari uçuş olarak nitelendiriyor ve bizden bu ticari uçağın Cakarta’ya inişi ile ilgili işlemleri –gerekli ödemeler dahil- yapmamızı istiyordu. Büyük olasılıkla tembellik etmişlerdi ve notamızı işleme koymamışlardı. Böyle durumlarda paniğe kapılmamak gerekir. Daha sonra Kazakistan’a büyükelçi olan Başkatip Taner Seben beni teselli etti ve pazartesi günü sorunu çözüme kavuşturacağını, ancak kendisinin ufak küpürlerden oluşan 100-120 dolara ihtiyacı olacağını söyledi. Ufak küpürlü dolarlar, iznin verilmesi için gereken yaklaşık 20 imza ve mührü hızlandırmak için “motor yağı” görevini görecekti.
–Yani rüşvet mi, bahşiş mi? Ne denir buna?
-Efendim bizde bir yönetici “rüşvet değil bahşiş” dedi gümrüklere ödenen paracıklar için. Biz de bahşiş diyelim. Başkatip Taner Seben ertesi sabahı Endonezya Hariciyesi’nden dosyayı alarak yola çıktı. Akşamüzeri büyükelçiliğe geldiğinde bitkindi. Ama yüzündeki gülümsemeden sorunu çözümlediğini anladım. Taner’in son imzayı alış öyküsü de harika. Filme çekilecek gibi. Son imza için, çok sayıda memurun çalıştığı uzun bir odaya girmiş; en uçta oturan ve başı memur dosyaları arasında kaybolmuş bulunan, gözlüklü zayif bir memur kendisine bakıp, çalışmaya devam etmiş. Masanın üstündeki dosya yığınının en altında,bizim uçağın izin dosyası duruyormuş. Bunun üste çıkarılması için asansör gerekiyor, kendiliğinden olmuyor. İşte bütün bir gün harcana harcana tükenme düzeyine ulaşmış olan yeşil banknotlardan son onluk da o asansör görevini görmüş......”
Emekli büyükelçinin kibar ve diplomatik bir lisanla “bahşiş” dediği ödeme bal gibi rüşvetti. Arka yüzünde de servetin aşağıdan yukarıya akan yani egemen sınıfa halkın bir şükran borcu gibi götürüp teslim ettiği rüşvet olarak görülmeyen bir kültürel ürün gibi algılanan zihniyetin yaşattığı bir ödeme türü yatmaktaydı. Kısaca diyebilirizki şükran borcuydu. (pundutan)
Endonezya’da egemen olan üç sınıftan birisinin yani devlet adamlarının (priyai) durumu böyleydi.
Peki takımerkin diğer ayağı olan din adamı (ulama) sınıfında ise durum nedir?
Din Bakanı (KA) Ali Suryadharma; hacı paraları ve Kuran basımı ile ilgili yolsuzluk iddiaları 2014 Temmuz ayı sıralarında sürüp gittiği günlerde halkın gözünde bir şaklabandı.
Yine Endonezya’da İslâm davası güden partilerden birisi olan Adalet ve Refah Partisi (PKS) başkanı Luthfi Hasan Ishaaq Avustralya’dan kurbanlık dana ve koyun ithali vakası filimlere de konu olacak hatun işleriyle birlikte işlenmiş bir cürüm olup 2014-2017 yılları arasında kamu oyunu işgal eden bir vakaydı. Bu sefillik ülkede karikatürlere konu oldu.
2010-2011 yıllarındaki Açe Zekât Fonu paralarını vatandaş tabiriyle sünnet eden (disunat) eden yolsuzluk aktörlerinin istismarları 2013 yılında ortaya çıktı. Açe’deki yolsuzluğun çok endişe verici boyutlardaolduğu yetkililer tarafından da kabul edilmektedir. Karikatürlerde hocaefendi (kiai)sarığı takmış din hırsızlarının gözünde nasıl göründüğünü özetler: Açe Endonezya’da en bozuk ikinci eyalet olarak kabul edilmektedir.
Hakeza Endonezya Milli Zekât Toplama Kurumu (Baznas) da öyle. Türkiye’den gidip de oralarda İslâma hizmet gerekçesiyle eğitim kurumu açanların bu kurum ile protokol imzaladığını yutupta izledim. Çok dikkat edilmesi gereken bir husus olup Türk insanının haysiyetini zedeleyecek işlere girmemeye özen göstermelerini beklemekteyiz. Çünkü Endonezya’da her kurum yolsuzluk ve istismar batağında yüzmektedir.
Endonezya milli bir arayış içinde yolsuzluk konusunu çözecek bürokratik birikimi elde etme sürecini yaşamaktadır.Tüm İslâm ülkelerine e örnek olacak bir çözümü bulacaklarına inancımız tamdır.
(1) Yaşam Bir Rüyadır, Pulat Tacar Kitabı, Esra Lagro, Söyleşi, Şubat 2010,İstanbul, 163-194aras Endonezya anılarına ayrılmıştır.Türkiye İş Bankası Yayınları, Uluslararası seri numarası: 9789944888424