Bu sorunun aslında cevabı kısa ve basittir. Cevabı Ülkemizin durumu gibi olur. Nasıl mı ? Bu konuyu biraz açacagım:
2002 genel seçimlerinden bu yana sanıldı ki her istediğinizi yapabilirsiniz ! Ya da ömrü billah hep iktidarda olacaksınız! Bütün iktidarlar öyle ya da böyle kaybetmeye mahkumdur. Baki olan sadece Allah'u Zülcelal Hazretlerinin c.c iktidari ve imparatorluğudur.
Tarihte Türk milleti kadar eski bir millet günümüze kadar kavuşa millet bir iki tane bile olmamasına rağmen nedendir bilinmez sürekli tarihimizde bizim kadar devletler kurmuş, iktidar savaşları yaşamış başka bir millet yoktur. Aynı zamanda güç sarhoşluğu yaşamış da yoktur.
Yazımın başında belirttiğim gibi 2002 seçimlerinden bu yana ekonomik göstergeler iktidarca dikkate alınmadığından "perşembenin gelişi çarşambadan belli olur" misali adım adım "bu gücün ömrü billah süreceğini" sanarak zaman ve ülke kaynakları hovardaca liyakatsiz yöneticilerce harcanarak dışa bağımlı olan ülkemizin gemisi lök diye 31 Mart ve 23 Haziran'da secimle birlikte karaya oturdu.
Bildiğimiz gibi 31 Martta yerel idareler seçimi yaşandı ve iktidar "metal yorgunu" adını verdikleri bu güç sarhoşluğu içerisinde büyük şehirlerin büyük çoğunluğunu kaybetti. Ve kriz yönetici kadrolarca iyi idare edilemiyerek İstanbul'da seçimin yenilenmesine kadar bir süreç içinde günahıyla, sevabıyla bir süreç işledi.
Sonuç: 13 bin küsür oy farkından 800 bin küsür oy farkına vararak toplumun psikolojik ortamında bir kırılma ile "etkiye tepki" kuralıyla iktidara sert bir kırmızı kart gösterildi.
Toplumun hassasiyet gösterdiği konularda toplumun sinir uçlarını irrite edecek derecede, toplumun balans ayarlarını zıplatacak ölçüde kontrolsüzce hareket edilerek sanıldı ki bu güç gürül gürül hep kesintisiz gelecek, bu gücün günün birinde sel misali önüne geleni katıp götürebileceği de akla hiç getirilmedi, ya da getirilmek istenmedi.
Son üç seçimdir köşemde hep yazdım. Ben iktidarın yönetiminde olsam önce danışmanlardan başlar tüm kadroları değiştirirdim. Hatta sağolsun Kapsam Haberin sahibi Ramazan bey 31 Marttan sonra ki buna benzee yazdığım yazımı da yayınlamadı. Belki o zamanın şartında öyle gerektiriyordu, yayınlamamış olabilir.
Ülkemizde öyle bir seçmen topluluğu türedi ki futbol takımı tutar gibi yanlışı da gördüğü halde körü körüne, inatlaşan kinleşen bir seçmeni de çok şükür yetiştirdik başardık.
Hala olanlardan ders çıkarmak yerine sanki zıtlaşmak, kutuplaşmak adına elinden geleni ardına koymayan, hep aynı nakaratı söyleyen seçmen ve yönetici topluluğu artık toplum nezdinde bir itibar görmüyor bunu geçte olsa bu halk kırmızı kartı çakarak hepimize gösterdi.
Peki ders alındı mi? Bence cevabı hayır. Yine toplumun sinir uçlarını zıplatan açıklamalar karşılıklı olarak kırıla gidiyor. Görevi engellemek, hizmetleri aksatmak gibi davranışlar en çok kimi etkileyecektir. Bumerang misali "bumerang fırlatırsınız gelir fırlatanı bulur". Yani kısacası ne ekerseniz onu biçersiniz!
Bakıyorsunuz seçmenlere:
Şunu yapma, şöyle olsunlar. Şöyle rezil olsunlar, bilmem niye yaptın, bilmem harcamıyacaktın sürünecektiler!". İşte böyle kalitesiz seçmenin ricalide böyle oluyor. Sanki yapan cebinden yapıyor. Ben bu ülkede, bu topraklarda yaşıyorsam bu hizmeti sonuna kadar isterim. Hizmet yapıyorsa kimse cebinden yapmıyor. Vergilerimizle bu hizmetler yapılıyor. Hizmet vermeyeceklerse o görevlere talip olmayacaklardı.
Görünen o ki ders alınmamış güç sarhoşluğu içinde hazımsızlık söz konusu. İktidarın ve muhalefetin de bu toplumun "etkiye tepki" hareketini iyi değerlendirmeleri gerek. Aksi takdirde iktidar da muhalefet de bu günlerini arayacaktır. Zira kimse bulunmaz Hint kumaşı değildir.
Cumhuriyet tarihimize bakıldığında günümüze gelinceye kadar farklı bir seçmen portresi söz konusuydu. Önce ki kuşakta ki biz seçmenler iktidarı muhalefeti biatçı kültüre sahipti. Ama günümüzde ki yeni nesil ile iletişim öyle bir hal aldı ki tüm Dünya artık bu yeni nesilin cep telefonu ile cebinde geziyor. Sorgulayan beyinlere senaryo dayatamazsınız. Ben buna kuşaklar çatışması diyorum. Ben bunu kızımla bile yaşamaktayım. Yeni nesilin ufku, beyin kapasiteleri cok farklı. Bazen babamla çatıştığımızda babam bana : "Bizim zamanımızda böyle değildi, şöyleydi" dediginde bende ona "babacığım senin zamanında Magirus otobüsler vardı. Şimdi şunlar, bunlar var, Kimse onlara da binmiyor. Taksi gibi uçaklara biniyorlar" diyordum.
Evet şimdi hep diyorum siyasetcilere, siz siyasetciler artık gençlerimizin ufkunu bilerek hareket etmek, kendinizi ona göre yetiştirmek zorundasınız. Toplumun hassasiyet gösterdiği konuları ikinin biri kaşımak, toplumla zıtlaşmak kime fayda getirir. Birleştirici olmak lazım. Toplum olarak şiddetle buna ihtiyacımız var. Yapmazsanız ne olur size anında kırmızı kartı gösteriverirler.
1970-1990'lı yıllarda toplumda şu anlayış vardı "iki gönül bir olunca samanlık seyran olur" Ama şimdilerde bu anlayışın yerini "para, para, para" aldı. Çocuğunuza 10-20 tl verin size şunu söyleyecektir. " Dalgamı geciyorsun baba. Bu parayı ne yapacağım!" Peki sözüm ona siyasetçilerimize, özellikle iktidara şunu söylemek isterim. İktidara geldiğiniz günden beridir halkı geren, sinirini zıplatan konularla ugraşacağınıza bu toplumun gelir refah durumunu artırmaya çalışsaydınız sizin heykelinizi dikerlerdi. Ama bakıyoruz kadrolarda ki herkes kendi başına buyruk. Ağzı olan konusuyor.
Kısacası "GÜCÜ KONTROL ALTINA ALMAZSANIZ, O GÜÇ SİZİ ÇARPAR....