Ülkemizin en çetrefilli sorunlarından birisi Sağlıkta Dönüşüm Projesidir. Bu proje kapsamında daha ne bilinmeyenler çıkacak hiçbir kimse yeterli bilgiye sahip değildir. Adeta sihirbazın şapkasından tavşanı, kuşu, v.s çıktığı gibi bu proje kapsamında x bilinmeyen sürprizler yavaş yavaş belirginleşmeye başlamıştır. Okuduğunuz gibi bu proje oldukça çetrefilli olup hükümetlerin popülist politikaları sonucu tribünlere oynamaları nedeniyle bu proje kapsamında ülkemize borç veren dış sermayenin dayatmaları sonucu hayata geçirilmiş projelerdir. Kimse bu yenilik gibi halka söyledikleri, hayıflandıkları meseleler değildir. Bu projeler sermaye kuruluşlarına özelleştirme adı altında adeta kapı aralamaktır. Devlet ben borçluyum bu projeleri yap kazan şu kadar sene sonra bana devret demiştir. Projenin, yapılanmanın, dönüşümün Türkçesi budur. Bu özelleştirme sonucu devletin yapması gereken hizmetleri özel sermaye (İç ve dış) üstlenmiş, olan biz halka olmuştur. Ek fark adı altında iyice ekonomik krizlerden bunalan, ekonomisi zayıflayan halkın cebine metazori el atılmıştır. Bu dönüşümün ileri ki aşamalarında uyum yasaları adı altında her türlü sürprizlere gebedir. Halkının ekonomisini, yaşam ve refah seviyesini yükseltmeyen milletlerin emperyalist bir dünyada söz söyleme hakkı kalmadığı gibi topraklarını da koruyamaması ile karşı karşıya kalacaktır. Akıllı politikalarla ciddi bir ekonomik programlarla bu işin üstesinden gelmemiz gerek. Yoksa bu sorunlar halkımızla beraber devletimizi de tuş edecektir.
Biz tekrar konumuza dönelim:
İlk olarak 2004 tarih ve 5258 Sayılı Aile Hekimliği Kanunu çıkarılarak sağlık ocağı sisteminden aile hekimliği uygulamasına geçilmiştir. Gemde 250-300 aile hekimi karşılığında geçilmiştir. Aile hekim açığı pratisyen hekimler ile karşılanmıştır. Belki de dünyada ilk defa böyle bir projeye geçiş ülkemizden başka ülkelerde yapılmamıştır! 2010 yılında 20.185 olan aile hekimliği birimlerinin sayısı 2014 yılı itibarıyla 21.384 olarak gerçekleşmiştir. Bundan sonra Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın ana bileşenlerinden olan Genel Sağlık Sigortası (GSS) uygulamasıyla da toplumun daha önce sağlık sigortası kapsamına girmeyen kısmının da sağlık hizmetlerinden yararlandırılması ve sağlık harcamalarının finansmanına katkı sağlaması amaçlanmıştır. Bu uygulama ile Devlet, Genel Sağlık Sigortası ile sosyal güvenlik kuruluşlarından daha fazla sağlık primi alırken yoksulluk sınırının üstünde gelir elde edenlerden de zorunlu olarak prim toplamaktadır. Böylelikle sağlık hakkından yararlanmak prim koşuluna bağlanmıştır. Böyle bir uygulama ise primlerini ödeyemeyenlerin ya da ödeme yükümlülüğünü yerine getirmemiş olanların sağlık hizmetlerinden dışlanması sonucunu doğurmuştur. 25 Şubat 2011 tarihinde kabul edilen 6111 sayılı torba yasa ile bu soruna kısmi bir çare arayışının ürünü olarak prim borcunu ödeyemeyen bağımsız çalışanların borçlarını taksitlendirmeleri/yapılandırmaları olanağı sağlanmış ve bu yapılandırmadan doğan ödeme yükümlülüklerini düzenli olarak yerine getirmeleri koşuluyla sağlık hizmetlerine erişimlerine imkân verilmiştir. Tüm bu düzenlemeler, prim tahsilâtına ilişkin sıkıntıların sağlık hizmetlerine erişim konusunda yaratacağı krizlerin birer göstergesidir.
Sağlıkta Dönüşüm Programının ana amaçlarından diğeri piyasaya özgü değerler ve Mekanizmaları mevcut sağlık kurumlarına yerleştirerek bu kurumların sağlık işletmesi olarak görevlerini sürdürmelerini sağlamaktır. Bu amaçla yapılan değişikliklerle özel sektör istihdam ve değerlendirme modellerinin sağlık kurumlarında uygulanmaya başlandığı görülmektedir. Böylelikle sağlık kurumlarının piyasa ortamında, piyasa mekanizmalarına göre işleyen kurumlar haline getirilmesi amaçlanmaktadır. Bu sürecin sağlık çalışanları için öngördüğü istihdam modeli ise sözleşmeli çalışmadır. Söz konusu model, sağlık alanının piyasaya açılması anlamına gelen Sağlıkta Dönüşüm Programının çeşitli safhalarında çeşitli yöntemlerle yaşama geçirilmiştir.
Bu anlamda öncelikle 10.07.2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanun ile “Eleman Temininde Güçlük Çekilen Yerlerde” sözleşmeli personel alımı, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4/b maddesine tabi olmak üzere ücretleri döner sermayeden karşılanmak üzere sağlık personeli alımı yapılmış, ardından Sağlık Bakanlığı’nın 13.09.2006 tarih ve 158632 sayılı Genelgesi ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 86. maddesi kapsamında vekil ebe ve hemşire alımı gerçekleştirilmiştir.
24.11.2004 tarihli ve 5258 sayılı Kanun ile getirilen Aile Hekimliği Sisteminde de aile hekimi valilik ya da valiliğin göstereceği merci (il sağlık müdürlüğü) ile aile hekimi yanında çalışacak aile sağlığı unvanını taşıyan yardımcı sağlık personeli ise aile hekimi ile sözleşme imzalamaktadır. Diğer yandan 663 Sayılı KHK ile birlik bünyesinde üst düzey yöneticilerinin (genel sekreter, tıbbi/idari/mali hizmetler başkanı, hastane yöneticisi vd.) sözleşmeli statüde istihdamlarının yolu açılmıştır. 663 sayılı KHK ile aynı zamanda yabancı hekim ve hemşire çalıştırılmasına imkân tanınarak sağlıkta yeni bir personel istihdam politikasının temelleri atılmıştır. AB’ye uyum süreci ve GATS bağlamında düşünüldüğünde personel politikasında yapılan bu değişikliklerin öncelikle yabancı sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacının karşılanmasına (Özkal Sayan ve Küçük, 2012:200) yönelik düzenlemeler olduğu sonucuna varılmaktadır.
Personel istihdamında tercih edilen sözleşmeli personel uygulaması aynı zamanda Performansa Dayalı Ücret ve yönetim şekli ile de desteklenmiştir. 2005 Mali Bütçe Kanunu’nun 37. Maddesi ile performansa dayalı döner sermaye uygulaması ile sağlık çalışanlarının ücretlerinin belirlenmesinde rekabetçi bir sistem oluşturulmuştur. Diğer yandan hiyerarşik denetimin yerini işletme yönetimine uygun olarak performans denetimi almıştır. Nitekim, 663 Sayılı KHK’de Kamu Hastaneleri Birliği’nin en üst yöneticisi konumundaki genel sekreterin birliği belirlenen hedef, politika ve stratejilere, ilgili düzenlemelere ve performans programına göre yönetmekle görevli olacağı (md. 31), sözleşmeli statüde istihdam edilecek personelle yapılacak sözleşme ekinde kurumsal hedefler ve performans değerlendirme kriterleri de gözetileceği, başarısızlık sebebiyle genel sekreterin değişmesi halinde başkanların ve başarısızlığa sebebiyet veren hastane yöneticilerinin sözleşmelerinin kendiliğinden sona ereceği (md.32/5) hükümleri yer almaktadır.
Türkiye’de Kamu Özel Ortaklığı (KÖO) yönteminin sağlık sektöründe uygulanmasına yönelik yasal adımlar atılmıştır.
Kamu Özel Ortaklığı Modeli yöntemlerinden olan Yap-İşlet-Devret Modeli 2005 yılındaki değişiklikle beraber Sağlık Sistemi içine girmiş ve uygulanmaya başlamıştır Sağlık tesislerinin yapımı ile ilgili olarak Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) uygulaması, 2005 yılında3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa eklenen 7. madde ile hukuki bir alt yapıya kavuşturulmuştur. Daha sonra 2006 yılında bakanlar kurulu kararıyla “Sağlık
Tesislerinin, Kiralama Karşılığı Yaptırılması İle Tesislerdeki Tıbbî Hizmet Alanları Dışındaki Hizmet ve Alanların İşletilmesi Karşılığında Yenilenmesine Dair Yönetmelik” çıkarılmıştır. Böylelikle, 2006 yılından sonra “Sağlıkta Dönüşüm Programı” çerçevesinde gerçekleştirilen sağlıkta reform düzenlemeleriyle birlikte klinik hizmetlerinin de hizmet ihaleleri ile dışarıdan temin edilmesi uygulamaya konulmaya başlanmıştır.
2007 yılında ise 5683 sayılı Kanun ile Sağlık Bakanlığında bu yöntem ile yaptırılacak
yatırımlarla ilgili iş ve işlemleri yürütmek üzere “Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı” adı altında bir daire oluşturulmuştur. Söz konusu daire 2011 yılında yapılan Sağlık Bakanlığı teşkilat yasası ile inşaat-onarım dairesi ile birleştirilerek Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü adını almıştır.
2007 yılında ise 5683 sayılı Kanun ile Sağlık Bakanlığında bu yöntem ile yaptırılacak yatırımlarla ilgili iş ve işlemleri yürütmek üzere “Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı” adı altında bir daire oluşturulmuştur. Söz konusu daire 2011 yılında yapılan Sağlık Bakanlığı teşkilat yasası ile inşaat-onarım dairesi ile birleştirilerek Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü adını almıştır. Kamu Özel İş Birliği (KÖİ) yöntemi ile yapılan işlerin hızlandırılması amacıyla 2013 yılında “6428 Sayılı Sağlık Bakanlığınca Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Tesis Yaptırılması, Yenilenmesi ve Hizmet Alınması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”çıkartılmıştır. Sağlık Bakanlığınca 2013 yılı sonu itibarıyla KÖİ yöntemi ile 17 projenin sözleşmesi imzalanmıştır. Yine bu dönem içerisinde sözleşmesi imzalanan bu projeler dışında 41projenin de fizibilite çalışmaları devam etmektedir. Kamu-Özel işbirliği yöntemi ile planlanan yatırımların yapılması halinde yaklaşık 50.000 yeni yatak hizmete sunulmuş olacaktır. Bu dönemde sağlık yatırımlarında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Örneğin; 2003-2013 döneminde sadece Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan sağlık hizmet binalarının kapalı alanı 7 milyon m²’yi bulmuştur. Sağlık Bakanlığı tarafından son 11 yılda 650’si hastane binası,1.593’ü birinci basamak sağlık kuruluşu olmak üzere 2.243 sağlık tesisi tamamlanarak hizmete sunulmuştur. İşte bunların çoğu özelleştirme kapsamında yapılmıştır. Bu özelleştirmenin halka meblağı yavaş yavaş çıkmaktadır.
4 ncü böülüm olmasına rağmen hala sağlıkta ki dönüşüm projesinin içinden çıkamadık. Yine tekrar bu konuya devam edeceğiz deyip, saygılarımı sunarım.