TBMM'DE KABÛLÜNÜN 94. YILINDA: TÜRK İSTİKLÂL MARŞI'NDA MİLLÎ TÂRİH ŞUÛRU
Târih; zaman denilen muazzam geniş levha üzerinde, belli coğrafyalarda, insanlar tarafından meydana getirilen hâdiseler arasında ilgi ve irtibat kurarak mukayese ve muhakeme ile, geleceğe ibret gösteren vesîkalardan müteşekkil içtimâî bir ilimdir.
Her millet, bu zaman tablosunda kendisini arar, kendisine mekân bulur ve mâzîsini 'tahlil' ederek sîgaya çeker. Hâliyle; her millet, 'içtimâî altşuûru' ile, tanıştığı ve taşındığı 'hâl'den, 'istikbâl'e kendinden emîn olarak yürüyüp, merhale katetmek istiyorsa, yeri geldiğinde, en küçük teferruatları bile 'tahlil etmek' zorundadır.
O hâlde; 'umûmî millî hâfızayı' ve 'millî şuûrulatını' dâimâ tâzelemek ve tâzeliğini muhafaza etmeyi temin edecek vasıtaları harekete geçirmeyi becerebilmelidir.
Bu hususta, yaşamakta olan her ferdin tek tek; ve, topyekûn cemiyet olarak bunu algılaması, hazmetmesi ve müşterek bir idrâk ve vicdân hâlinde geliştirip geleceğe intikal ettirici vasıtaları keşfederek 'ezel-ebed' arası târihîliği (zamanı); mekân (vatan-coğrafya) ve şahıs (millet) nezdinde idâme ettirmesinin gönüllere ve zihinlere yerleşmesi / yerleştirilmesi elzemdir.
"Millet, içtimâî bir vâkıadır. İnsan toplulukları, yaşadıkları coğrafî şartlara, geçirdikleri tarihî mâceralara, kullandıkları dillere, mensup oldukları dinlere, sahip oldukları iktisâdî, içtimâî ve siyâsî müesseselere göre birbirlerinden farklılıklar teşkil ederler. İnsanlık, yeryüzünde yaşayan milletlerin bütününden ibârettir. "(Bnkz: Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, Hareket Yayınevi, İstanbul 1970, Sf. 66)
Hilmi Ziya Ülken de, târih şuûru hakkında şu görüşlere yer verir: "Târih şuûru kendi varlığımızın köklerini tanımak ve bugünkü hayatımızın potansiyelini aydınlatmak olduğuna göre bu işte memleketin tarihi kadar şimdiki hâlini de bütün incelikleriyle bilmeliyiz. Vatan sevgisi ve içtimâî hafızaya sıcak bağlılık bu araştırma şevkinin biricik kaynağı olduğuna göre, herhangi bir içtimâî diagnostic (teşhis) bizi şaşırtmaz. Kendimizi, olduğumuzdan başka türlü tanımak asla tanımak değildir."(Bknz: Hilmi Ziya Ülken, Millet Ve Târih Şuûru, Dergâh Yayınları, İstanbul 1976, Sf. 241)
O hâlde; Türk İstiklâl Marşı'ndaki millî târih şuûrunu kavrayabilmek için, önce, ona mevzû olan milletin umûmî mizacını; onun bir ferdi olarak, onu yazan şâirin onu yazış dönemindeki müşahhas ve mücerret hâdiselerin kendisine verdiği sathî değil, derinlemesine tahlilci bir rûh hâlini ve bununla birlikte, o milletin vatan edindiği coğrafyalardan kazanımlarını ve o coğrafyalardaki her türlü san'at eserleri ile şehitliklerini de nazarı itibare almak gerekir.
Târih, bu mânâlarda objektif olarak tahlil edilmediği müddetçe, hiçbir işe yaramaz; aksine, zararlı olur. Bu demektir ki, târihin hakkının lâyıkiyle verilmesi, böylece, yapılacak tahlille 'ayrıştırma, birleştirme, mukayese ve muhakeme'lerin sıhhatli bilgilerle donatılması şarttır.
Bu temel îzahata dayalı olarak diyebiliriz ki, Türk İstiklâl Marşı'nda, bizi, millî târih şuûru bakışıyla, üç temel ifade haddinden fazla celbeder. Bunlar:
1 - "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
2 - "Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli."
3 - "Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl:"
Mısralarıdır.
Bunlardan; 2 inci "Ebedî yurdumun..." ifadesi, coğrafyayı / vatanı belirtir ki, artık bu topraklar ebediyyen Türk yurdudur, demek istemektedir.
Zaman olarak târihîliği, bilhassa 1 inci ve 3 üncü mısralarda görürüz. Birincide; 'Türk' , insanlık târihi içersinde nerede başlıyorsa oraya kadar yol gitmektedir. Bugün, Ön Türkler hakkındaki çalışmalar, 'ezel'in nerelere kadar derinleşebileceğini elbette ki, yaşayanlara gösterecektir. Ammâ, ben (Türk Milleti); "ezelden beridir hür yaşadım...hür yaşayacağım..."
Beyanı, ap-açıktır!..
Üçüncü mısra, birincinin 'aksi' istikametini işâret eder: "Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl."
Şâir, kime hitap ediyor? Cevap: Şanlı Hilâl'e! Demek ki, Şanlı Hilâl'e ve "ırkıma" yâni "milletime", "izmihlâl" (mahvoluş-yokoluş) yok!"
İşte, burada, yâni Türk İstiklâl Marşı'nda, "ezel-ebed" arasında, Türk Milleti'nin "içtimâî alt şuûrunu" görmekteyiz. Şâir, bu tespitini mükemmel bir şekilde ortaya koymuş, teşhisini "ezel-ebed" arasında kavi bir iz olarak, bir "içtimâî millî şuûraltı hareketi" olarak binlerce seneyi birleştirmiştir.
Şiirin bütününü saran bu târihî millî şuûr, elbette sâdece bunlarla sınırlı değildir.Şiirin ana yapısını teşkil eden "millet-vatan-bayrak-istiklâl-hürriyet" ile, bunların âdetâ emir merkezi hâlindeki "Hakk", bu târihî merhalelerin temel taşlarıdır. Bunların herbiri, ayrı ayrı ve bir bütünlük içersinde mânâ ve hüviyet taşırlar. İşte örnekleri:
Vatan: Şafaklarda, yurdumun, ocak, yurduma, toprak, cennet vatanı, cennet vatanın, vatanımdan, mâbedimin, yurdumun.
Millet: Benim milletim, kahraman ırkıma, ben, arkadaş, Hakk'a tapan, milletimin, kefensiz yatan, şehid oğlu, atanı, şühedâ, rûh-u mücerred, ırkıma, milletimin.
Bayrak: Al sancak, milletimin yıldızı, nazlı Hilâl, sana, Hilâl, sana, bayrağımın.
Hakk: Hakk'a, Hakk'ın, Hudâ, İlâhî, İlâhî, Hakk'a.
Bütün bunlar, "ezel-ebed" arasında, yâni "zaman" içinde, devamlı olarak, "mekân-coğrafya-vatan" ve "kişi-millet" ve "bayrak-sembôl", "istiklâl ve hürriyet" için Hakk'a inanıp, O'ndan kuvvet alıp yürüyen Türk Milleti'nin, İstiklâl Marşı'mızda bize sunulan "millî târih şuûru" tablosudur.
Târihî hâdiseler, diğer günlük ve şahsî hâdiselerin aksine, "millî içtimâî altşuûrda" dâimâ diri, canlı ve hareketli bir şekilde kökleşir, yaşar, şekillenir ve gelişirler.
Bu mânâda Türk İstiklâl Marşı, bir 'millî şahlanış destanı'dır. Onda, sâdece edebî bir haz yaşamayız. Ondan, hem edebî, hem târihî ve hem de içtimâî ibretler alırız.
Çünkü o; Hak ve adâleti esas alan, ferdî ve içtimâî, şeref ve haysiyetleri zedelemeyen, hür, serbest fakat başkalarının da haklarına riâyeti ve hürmeti insânî bir vecîbe sayan, müşterek hoşgörüyü bir an'ane hâlinde yaşayan, en az onbin senelik bir mâzîye sahip bulunan azîz ve şanlı bir milletin İstiklâl Marşı'dır.