Ortadoğu, bugün dünyanın en büyük çatışma ve terör merkezlerinden biri haline gelmiş durumda. Emperyalist ülkeler, bu coğrafyayı kanla ve gözyaşıyla beslenen çıkarlarının odak noktası haline getiriyorlar. Ortadoğu bataklığında hâkimiyet kurma mücadelesi her gün yeni bir boyuta ulaşıyor. Kendisini demokrasi ve insan haklarının savunucusu olarak tanıtan bu ülkelerin gerçek niyetlerinin ne olduğunu tarihte gördük, bugün de görüyoruz.
Eski Yunan filozofu Sokrates’in dediği gibi: “Kuvvetlinin ahlaka ihtiyacı yoktur. Ahlak kuvvetlinin iradesidir. Ahlak esirler içindir.” Bu söz, günümüzde emperyalist güçlerin Ortadoğu politikalarını çok iyi özetliyor. Güç sahibi ülkeler, ahlaka ihtiyaç duymadan kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederken, ezilen halklar üzerindeki baskılarını arttırıyor.
Emperyalist güçler, Müslüman toplumlar arasındaki bölünmüşlük, bencillik ve sahip oldukları zenginlikleri değerlendirememe durumundan faydalanıyor. Amaçları, Müslüman ülkeleri zayıflatarak yeraltı kaynaklarına el koymak. Bu ülkeler öncelikle bölgenin ekonomisini zayıflatıyor, halkı yoksulluğa itiyor ve kin ile öfkeyi körükleyerek sağduyuyu yok ediyorlar. Her şey kendi istedikleri gibi bir düzene oturduğunda, bu bölgeleri yeniden yapılandırmaya girişiyorlar.
Türkiye de uzun yıllardır terör örgütlerinin hedefinde. Ancak bu örgütlerin nasıl beslendiğini anlamak, emperyalist ülkelerin oyunlarını görmeden mümkün değil. PKK, uzun süredir emperyalist ülkeler tarafından silahlandırılıyor ve destekleniyor. Örgüt, Kürt halkının özgürlüğü için savaştığını iddia ederken, gerçekte Türkiye’yi bölmeye çalışan bir aparattan ibaret. Türkiye’de bu söylemleri kabul edenler ya cehaletle ya da ihanetle suçlanıyor.
Akılcı ve stratejik düşünen ülkeler, böylesine aldatıcı söylemlerin peşine takılmazlar. Tarih göstermiştir ki, terörle mücadele konusunda taviz veren, terör odaklarıyla müzakere masasına oturan devletler, her zaman bu tavizlerin bedelini ağır ödemiştir. Bugün Türkiye de aynı hataya düşmeden kararlı bir duruş sergilemek zorundadır.
Suriye ise alternatif enerji koridorlarını kontrol etmek isteyen dünya devlerinin savaş alanına dönüşmüş durumda. Suriye ve Irak’ta yaşanan çatışmalar, bu ülkelerin toprakları üzerindeki kontrolü ele geçirmek için yapılan mücadelelerden ibaret. ABD ve Rusya, bu coğrafyada hasım oldukları kadar hısım olduklarını da defalarca gösterdiler. Aynı stratejik hedeflere sahip iki büyük güç, çıkarları söz konusu olduğunda birbirlerine destek dahi veriyor.
Kuzey Irak’ta Barzani’nin bağımsızlık referandumu da Türkiye için önemli bir tehdit haline geldi. Rusya ve Amerika, referanduma karşı olduklarını ifade etseler de, asıl hedeflerinin ne olduğunu kestirmek zor değil. Barzani’nin bu hamlesi, Türkiye’ye karşı bir baskı aracı olarak kullanılıyor olabilir. Türkiye, Barzani’nin referandum planlarına karşı kararlı bir duruş sergilemeli ve bölgedeki stratejik çıkarlarını korumalıdır.
Türkiye, Barzani’nin referandum sürecinde bağımsızlık talebine karşı çok güçlü bir duruş sergilemeli, iktidar ve muhalefet bir bütün olarak, ülke çıkarlarını gözeten bir tavır sergilemelidir. Barzani’nin ısrarcı olması durumunda Türkiye, bölgedeki etkisini kuvvetli şekilde hissettirmeli ve gelecekte benzer bir girişimde bulunulmasına engel olmalıdır.
Emperyalist ülkelerin, bölgede çıkar çatışmalarını körükleyerek, savaş ve yıkım politikaları yürütmesi Ortadoğu’yu çıkmaz bir sokak haline getiriyor. Türkiye, tüm bu karmaşanın ortasında, hem kendi sınır güvenliğini hem de bölgedeki istikrarı sağlama hedefiyle hareket etmek zorunda.
Büyük güçlerin adımlarını dikkatle izleyip stratejik hamleler yaparken, aynı zamanda bu topraklarda barış ve istikrarın tesis edilmesi adına diplomatik çabalarını da sürdürmelidir. Unutmamalıyız ki, Ortadoğu’da kalıcı barış, ancak emperyalist güçlerin bölgeden elini çekmesiyle mümkün olacaktır.