İşte Benim Nusantara İbtidaiyem çalışmasında Endonezya üzerinde anayasal ve idari durum ile toplumsal yaşam üzerindeki makalelerimizi topladık. 1945 Endonezya Temel Kuruluş Anayasasını Japonca ve İngilizce tercümelerinden de yararlanarak 9 günde tercüme ettik. İslam Ülkelerinde Anayasa Hareketleri adlı eserinde konulara değinen rahmetli Muhammed Hamidullah’ı burada minnetle yad ediyoruz.
Devlet ve ülke kurma deneyimini 1945 yılından itibaren biriktiren Endonezya’da; Japonya ve Hollanda sömürü dönemleri etkisinin gerek yasal zihniyet ve gerek idari örgütlenmede sürdürüldüğünü gördük. Endonezya kıyam ederse tam kıyam eder, yeryüzünün en ileri ülkeleri arasına girebilecek yetenek ve marifete de sahiptir, izlenimimizi çalışmalarımız sırasında iyice benimsedik. Felemenklerin böl ve yönet taktiğini asırlarca başarıyla uygulayıp aynı taktiği bağımsızlık sürecinde de uygulamak istediği Nusantara ülkesi insanının bağımsızlık istek ve iradesi sorunu çözecektir, inancımızı da muhafaza etmekteyiz.
‘Bürokratik devlet’ geleneği Avrupa, Çin ve Türkiye örneğinden hareketle 1945 yılında tarih sahnesinde yerini alan genç Endonezya adil olmayan bürokrasi sürecini doğal olarak yaşamaktadır. Endonezya en ilkel ama en kalıcı öğrenim yöntemi ile deneyerek ve yanılarak kendi kendine kazandığı yeteneklerle yeryüzünün en zengin ve müreffeh ülkelerinden birisini inşa edebilecektir.
Neden böyle düşünüyoruz? İnsanın yarısı kadın ise yarısı da erkek dendiğine göre insan olan kadın bir İslam ülkesi olarak Endonezya’da vardır. Endonezlerin bu özelliğine açıkçası imreniyoruz.
Endonezya zaruratı insaniye diyebileceğimiz temel verileri özünde mevcut olan bir ülkedir. Kadın ve kadın: Endonezya’da vardır. İslam ülkelerinde yoktur. Hem de öylesine vardır ki, yasalardaki ilkellik, zihniyetteki çarpıklık ve aşağılama olduğu halde. Yasal bir korumanın da olmadığı poligami denen gayri İslami ve insani çok evliliğin de yasal alt yapısının mevcut olduğu bir ülke olmasına rağmen. Çünkü Endonezler anaerkil bir aile yapısı içinde evreni algılamaktadır. Arap tesirli İslami zihniyet ve sermayenin de savunduğu ilmihal zihniyetli İslam kursaklara kadar işletilebilmekte otorite boşluğuna zemin hazırlamaktadır. Böylesine de karamsar bir gözleme sahip olmamıza rağmen Endonezya’nın İslam dünyasının bir numarası olabilecek bir ekonomik gücü bırakın; yeryüzünün önde gelen bir ekonomik güce ulaşabilecek yetenek ve doğal kaynakların yanısıra insan kaynaklarına sahip olduğunu kadın zihniyetine bakarak savunmaktayız. Endonezya vardır. Endonezya var olacaktır. Endonezya’da Türkiye’de olmayan bir şey vardır: Kadınlarımız, kızlarımız, gelinlerimiz, analarımız, ninelerimiz. (Perempuan, nona, nyonya, wanita, ibu)
Endonezya’da takma adıyla Buya Hamka gibi (1908-1981) din eğitimi dışında bir eğitim alamamış ilk Endonezya İslam Bilginleri Meclisi Başkanı olmuş (Ketua Emui) bir ulama var. Gerçek adı Haji Abdul Malik Karim Amrullah olan mezkur münevver; Margaretta Gauthier adıyla Alexandre Dumas’ın (1802-1870) Kamelyalı Kadın adlı romanını 1975 yılında Endonezce’ye çevirmiştir. Bize umut veren de budur. O hiçbir önyargıya kapılmadan hiç de iyi sıfatları olmayan bir hanımın hayatını içeren romanı Endonezce’ye çevirmiştir. Ülkemizde böylesi klâsik eserler Türkçe’ye Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yukarıdan gelen bir zorlamayla kazandırıldığını düşündüğümüzde Endonezya’da tabandan gelen ivmenin bir işareti olarak gördüğümüz ışıktır. İşte bunun içindir ki biz diyoruzki Endonezya ayağa kalkarsa tam kalkar. Hem de tam.
Bürokratik devlet esasında bir oturmuş terbiyeye işaret eder ama.
‘Bürokratik devlet’ ‘kutsal ve dokunulamaz üçlü’ gibi ıslahata ve inkılâba muhtaç bir sürecin aşındırma döneminde ini revolusi bu bir ihtilal diyenlere hak vermek gerekiyor. Inı revolusi bu ihtilal. Joko Widodo Jakarta Valisi seçildiği gün. Ekranları kuşatan bir yorum idi. Demek oluyorki bürokratik devletin halka çıkacağı ve ona yaslanacağı bir işaret fişeği daha patlatılmıştır. 1975 de roman sayfaları arasında ulama sıfatlı Buya Hamka ile 2012 yılında Vali sıfatlı Joko Widodo süreci geliştirmektedir.
Endonezya’yı her yönüyle ele alıp inceleyen Japonların çalışmalarına da değindik. Doğrusu hakkını teslim etmek gerekirki Japonlar ciddi küme çalışmalarıyla göz kamaştıran bilimsel çalışmalar yapıyorlar. Yetenek her yerde var. Ama sistem ve adil bir yapı kurulursa yetenekler ortaya çıkıyor.
Endonezya’yı tanırsak İslam Dünyasının üçte birini tanırız. İslâm Dünyasının en büyük ülkesini de tanımak için gençlerimizi bu ülkeye yöneltmek gerekmektedir. 12 denizin bulunduğu ülkede adeta okyanustan bir damla misali günlük yaşamla ilgili makalelere de yer verdik.
Bazı yazılarımızda Endonezya’yı eleştirdik. Bir Türk atasözü; dost acı söyler der. Biz de kendimizi Endonez dostu kabul edip içimizden geleni yazdık. Umarızki Endonez dostlarımız hissiyatımızı anlar. Endonezya’da kendimizi Endonez hissedecek kadar ısındığımız ülkede her iki milleti birbirine yaklaştıracak çalışmalar yaptığımızı umuyoruz.
Biz İslam dünyasının hür ve liberal bir ortamda kendine geleceğini laik bir din zihniyeti ile de İslam milleti olabileceklerini savunuyoruz. Şeriat ile laikliği İslam dünyasında bir araya getirmek ve savunmak gerçekten çok zordur. Nedeni de İslam ülkelerinde katı ve baskıcı devlet uygulamaları laikliğin bir dinsizlik olarak algılanmasına haklı olarak yol açtığını belirtmeliyiz. Kaldıki konunun bir de tartışmalı olması konuyu çok zorlamaktadır. Düşünmeye düşman fıkıh ve tefsir usulunun dışında kalan bir benim oğlum bina okur döner döner yine okur misali 10. asırdan beri süregelen tekrarlama ve kutsallık atfedilen fıkıh ve tefsir zihniyeti yoksulluk ve geriliğin ana nedenidir. Bu açıdan durumu gören ve 40 sayfalık bir ‘Tenzihul Kuran Anil Matain’ adlı ‘tefsir’ kitabını 11. asırda yazan Kadı Abdul Cebbar’ı rahmetle anıyoruz. Demek oluyorki 21. asrın ortalarına doğru ilerlediğimiz şu günlerde 11. asırda aynı tekrarlama hastalığını gören Mutezile bilgininin endişeleri Endonezya ve Türkiye gibi İslam dünyasının durumunu yansıttığını söyleyebiliriz. Bizim sorunumuz kavramların altını oyan İslam tacirlerine hizmet etmektir.
Yeni bir dini zihniyet bizi yalan söylemekten gerçekleri gizlemekten kurtarır.
Yeni bir din zihniyetine ihtiyacımız vardır, vesselam. İnsan ve vatandaşı keşfetmediğimiz sürece halka zulmetmeye devam edeceğiz. Lalettayin iş görme (collution) adam kayırma (nepotism) yolsuzluk (corruption) ölçeklerinden hagisinin içine koyacağımızı milletçe soracağımız gündür kıyam: Müftü efendilerin, Diyanet Başkanlarının milletin parasıyla ulusal ve uluslararası mevlit turları düzenlemeleri hangi İslam ile uyuşur? Yukarıdaki üç kıstas İslam dünyasında Türkiye dışında tartışılıp tartışılmadığı bile müphemdir.
Mazisi, pek de iyi olmayan sicili olmasına rağmen laik uygulamaların İslam ülkelerinde medeni bir çıkış yolu olacağını savunmak için yapılacak akademik çalışmalar yararlı olacaktır. Dünya çapındaki şirketlerin veya ülkelerin bir milyar insanın yaşadığı bir piyasada mezhep reisine ağırlığınca zekat altın ödemesi umurlarında değildir. Kadınların başörtüsü, ferace takmaları hiç mi hiç umurlarında değildir. Sadece feraceli hanımın bindiği otomobilin taksitlerini ödeyip ödemediği ortamı düşünürler. Sigorta şirketlerinden tutunuz tüm devasa holdingler aynı zihniyet içindedir. Bunu görmek için uzman olmak gerekmemektedir. Tacirlere emanet edilen İslâm dünyası dediğimiz budur. Türkiye, Endonezya ve diğerleri aynı cenderenin içindedir. Birazcık dikkat edip bakan İslami değerler dizisinin bu zalimlerin ellerinde nasıl öğütülüp üfürüldüğünü görürler. Bizim gibilere de zındık sıfatını hiç utanmadan yapıştırırlar. Tükenmekte olanın İslâm değil de zihniyet olduğunu gördüğümüz gündür, kıyam günü. O da laik ve hür bir İslâm ile akıl yolunda çözülecektir. Emin olunuz böyle olacaktır. (26.05.2014, Samsun)