61 yaşına dayandığımız şu günlerde yaklaşık 30 yıllık tercüman yazarlık hayatımızda uluslararası ortamda şunları yaşadık ve öğrendik:
Bir din davası güden, diğer bir din davası güdenden “nefret” eder.
Bir mezhep davası güden, aynı dinden de olsa diğer bir mezhep davası güdenden “daha çok nefret” eder.
İyi bir din davası güdücüsü iyi bir dilencidir. (Türkiye ve Japonya; sürekli bağış toplarlar ama nereye dağıttıklarını belgelendirmezler.) Hiç de utanmadan ver unut derler. Öbür taraftan köşk satın aldın derken kendileri bu tarafta mermerleri Mısır’dan gelen özel otelleri cemaat ağaları için inşa ederler.
İyi bir mezhep davası güdücüsü iyi bir katildir. (Endonezya; kiai blater örneğinde görüldüğü gibi.)
Din, din diyenlerin, dinî ülküleri yoktur, istismar ettikleri değerler vardır. (Endonezya, Türkiye, Japonya)
Savundukları tüm dini değerleri ilk önce kendileri rafa kaldırırlar. Türkiye’de kamu sınavlarına kasteden risalei narcılar gibi.)
Adalet derler. En iyi adam kayırmacılığı yaparlar.
Hazreti Muhammet “komşusu açken tok yatan bizden değildir” deyip vaaz derken neredeyse ağlarlar, kimselere beş kuruş destek verdikleri görülmez. Toplarlar, dağıtmazlar.
Bu sokakta para, emtia toplayarak dilencilik yaparken çok imanlıdırlar, burunlarından sümük akıtarak ağlaya ağlaya insanlığı kırtarmaya yeminlidirler. Öbür taraftan araziler, altından ırmaklar akan köşkler, huriler, gılmanlar dağıtırlar. Ancaak bu tarafta tapusu kendilerine ait saraylar alır, şirketler kurarlar. (Türkiye, Endonezya)
Faiz haramdır diye, bas bas bağırırlar. Yüzde 30 faizle rehin karşılığı faizle borç verirler. (Kısmen Türkiye’de katılımcılar, Endonezya’da Pegadaian şirketi ve türdeşleri)
Hırsızlık yapmayın derler, vergi kaçırırlar. (Türkiye, Japonya, Endonezya; hemen hemen bütün dini vakıf ve kurumlar)
İman, iman diyenlerin, dövizleri vardır, millî paraları yoktur. Dişileri vardır, hayat arkadaşları yoktur. Aileleri yoktur, vatanları yoktur, arazileri vardır. Bayrakları zaten yoktur, filamaları vardır.
Şeyhlerinin masallarını dinlerken kendilerinden geçerler, Akıllarını kullanmazlar. Tembelliğe övgü düzerler.
Helâl, haram derler, ama özü nedir bilmezler. Fakir milletin parası ile yurt dışına mevlit turları düzenleyip züppelik ederler. Jargon üretirler. (Türkiye’de Diyanet kompradorları, Endonezya’da NU ve Muhammediye ağaları)
12 yaşına kadar düşen kız çocuklarını şeriat adı altında nikahlayıp 60-70 lik ihtiyarların imanlı kucağına atarlar. Bir de bu adamlara şeyh falan derler. (Türkiye, Endonezya)
İnsaf dini yoktur. Nefret dini vardır.
İnsanı kurtaracak bir reçete sunuyoruz derler, insana bir gram saygı duymazlar.
Böylece listeyi uzatmak mümkündür.
Tabi biz bunları yazarken şu konuya da okuyucunun dikkatini çekeriz:
İbadetini bireysel olarak yerine getiren hiristiyan, müslüman, budistlerle bireysel olarak hiçbir alıp vereceğimiz yoktur. Sadece “biz bu işi bayrak edindik” diyen dernek, cemaat vesaire adı altında örgütlenen toplu dilencilik, toplu namus istismarı yapanlara dikkat çekmek isteriz. Bunlar tam bir yalancıdır. Aleni değerler hırsızıdır.
Mustasvifedir. Şeytanlaşmışlardır. Allah’ın kavramlarının altını oyarlar. (Ve yezeuunel kelimete ayeti kerimesini hatırlayınız.) .
Köleler, kullar üretirler, bağımsız bireye düşmandırlar. (Endonezya, Türkiye)
Ülkelerine ihanet ederler, halkı kurşunlarlar. Ardından “biz ihanet eder miyiz?” diye utanmadan sıkılmadan soru sorarlar. (Türkiye)
Kendi kafalarında canlandırdıkları şeriata inanırlar. Allah’ın şeriatına inanmazlar.
Lâikliği dinsizlik olarak anlarlar ve adeta lâik düşünceye küfrederler.
Lâik Türkiye’de maaş alan, emekli olan, sigortalanan imam ve din adamlarını unuturlar.
Vatandaş olamadıklarından vergi ödememek adeta iman etmek gibi bir şeydir, gözlerinde. Ülkeleri olmadığından vatana karşı sorumlulukları da yoktur.
Din işleri yaparken, otomobil alım satımı, emlâkçilik, komisyonculuk, bağış toplama, tefecilik ve benzeri işleri yaparlar. Arada sırada istismar edecekleri dinî değerleri hatırlarlar. (Türkiye’de cemaatçiler, tarikat ucubeleri, Japonya’da budist cemaatler ve Unification Church hareketi, Endonezya’da din adına hareket eden hemen hemen tüm teşkilâtlar.)
Yukarıda yazdıklarımızın hemen hepsini neredeyse 61 yıla varan yaşamımızda tecrübe ettik. Artık bize “din adamı” “ulama” “ilâhiyatçı” sıfatlı hiçbir yaratık vazu nasihat edemez.
Hele hele Endonezya’da Ustad Yusuf Mansur türü “bağış lotaryacısı” iş ve din adamı karışımı yaratık hiçbir şekilde din anlatamaz. Adam gözlere baka baka “mutluluk sadaka zinciri” oluşturup milyonlarca para topluyor. Endonezya’da İslâmi kiyafet giyer. Uçağa binerken bukalemun gibi kıravatı takıp son model takım elbise ile Amerikalı iş adamına dönüşür. Örnekleri ülkemizde ve diğer İslâm ülkelerinde de bol miktarda vardır.
Lâikliği açıkça savunan Ankara İlâhiyat Fakültesi mezunu sıfatlı “yazan” “okuyan” “düşünen” insanız biz. “Doğrudan Allah’a bağlandık biz.” “Aracıları da aradan çıkardık biz.” “Bu halimizle son nefese kadar gideriz biz. “