Hazreti Muhammet “ümmetimin ihtilafında rahmet vardır” buyurmuştur. Ama “Mescidi Dırar” gibi “birbirine kızıp” “hükümete kızıp” durmadan mecsit inşa etmeyi savunmamıştır. Ünlü İslâm münevverleri ve sistemi kontrol edenler müslüman halka böyle yutturuyorlar: Rahmet var bölünmekte. Örneğin Endonezya. TVRI denen resmi devlet televizyonu her yıl Endonezya’da 4 farklı günde oruca başlamanın ülkeye verdiği zararı anlatmak yerine halka böyle telkin ediyor. Benzerleri bizim ülkemizde de mevcuttur. İslâm dendi mi düşünmenin yasak olduğu alanda Aristovari çözüm üretmek de bunların ana vasfıdır.
Elinizi vicdanınıza koyun; bir ülke 4 ayrı günde oruca başlarsa rahmet bunun neresinde? Oruç konusunda bölünmüşlük evlilik söz konusu olunca da aynı şekilde sürdürülmektedir. Neyse biz bu yazımızda sadece oruç konusundan gidelim. Evlilik konusundaki aynı hatalı zihniyeti başka zaman açıklarız.
Parçalanmanın ekonomik, idari, siyasi, psikolojik zararlarını 2 kez Ramazan orucu tuttuğumuz Endonezya’da yaşadık ve üzülerek gözlemledik. Ama cemaat veya tarikat denen din enaniyeti hummasına tutulmuş dini bütün, ellerinde imanmetre ile gezenlerin; hasta beyinlerinin bunu görmesi mümkün değildir. Endonezya böyledir. Milli bir günde oruca başlayıp bitirmemekte yeminlidir, mübarek din önderleri. Ülkelerine verdikleri zarar umurlarında bile değildir. (masa bodoh) Adeta imanın şartlarından birisidir, bölünüp parçalanmak. Bir araya gelip ortak yolu bulmak küfürle eş değer görülmektedir.
Müslümanların birbirine nasıl baktığını özellikle İranlıların Türklere nasıl baktığını
öğrenmek isteyen ümmet de ümmet diyen din davası savunucusu münevver ve üstadlara- tavsiye edeceğimiz bir eser var:Monteskiyo, İran Mektupları.
Okuyun da görün; Türklere nasıl hakaretler savurulduğunu. Ama biz yine de Şii din kardeşlerimizdir, diyoruz. Çünkü atalarımızdan imparatorluk ruhu tevarüs ettik.
Avrupadaki din mücahitleri birbirlerine küfrederek durmadan falan gurubun camisi falan gurubun mescidi diye habire inşaat yaparsa rahmet bunun neresindedir?
Avrupalılar öbür taraftan kıs kıs gülüyor; bölününce daha rahat idare ederiz diye.
Avustralya polisinin resmi açıklaması var. Avustralya’daki Türkler arasında istihbarat yapmıyoruz, gerek kalmıyor. Nasılsa onlar birbirlerini ispiyon ediyor diye.
Japonya’da gördüğüm İranlılar da böyleydi. Birbirlerinin kuyusunu kazıyorlardı. Bunu da İslâm adına yapıyorlardı. Japponya’dan İran hükümetine kimin ne kadar imanlı olduğunu jurnal eden İranlılar vardı. Yıl 1990-1991 sıraları idi. Adamlar bellemişlerdi bir şeyi; “kim rejim için ne kadar tehlikeli?” Ellerindeki iman terazisi ile habire ölçüp duruyorlardı.
Şiiler böyledir de sünniler nasıldır? Farkları yoktur efendim. Örnek Pakistan.
Sabah erken kalkan öbür taraftaki mürted dediği din kardeşlerinden 50 kişiyi katletti haberlerini artık kanıksadık.
“Parçalanmak “ ile “muhalefet etmek” arasındaki farkı düşününce işi çözeceğiz ama. Bazılarımızın beyninde kutular var. O kutulardan bazılarını açmaları yasaktır. İşine gelen kutuyu açarlar. O zaman da ellerinde bir ölçek vardır: “İman terazisi” 21. asırda ne idiyse 12. asırda da aynıydı.
Muhalefet etmek ile ihanet etmek, muhalefet etmek ile parçalanmak arasındaki farkı iman terazisi ile izah etmeye kalkınca gülünç duruma düşüyorlar.
Allah diyorlar ama onların Allahları başka bir şey olmalı. Biz de Allah diyoruz bizimkisi daha farklı.
Bizim inandığımız Hazreti Muhammet “üç kişi bir araya geldi mi birini reis seçsin” buyurmuştu, eskiden.
Bunlarınkisi ise birbirinize küfrederek mescitler inşa edin diye buyuruyor galiba.
Şu İslâm davası güden ve bu işi yazıya dökenlere söylemek lâzım; “gerçekleri örtmeyin.” İğneyi kendinize çuvaldızı karşınızdakine batırın. Atalarımız öyle demiştir de ondan.
Bakın şu İslâm davası güdenlere; en bariz vasıfları birbirlerine güvenmemektir. Ama en çok kullandıkları sözcük “iman” ifadesidir.. Onu da Türkçeye çevirdiğimizde “güvenmek” demektir. Muhammedül Emin gibi. “Güvenilir Muhammet“ demektir. “Selâm” ifadesidir. Ama birbirlerine selâm vermezler.
Demekki bunlar birbirlerine güvenmemek üzere iman etmiştir, diyebiliriz.
Güvenmedikleri için parçalanmaktalar, parçalandıkları için de bunu rahmet olarak yutturmaya çalışmaktalar. Almanya’da ve Avrupa’da inşa edilen Türk camilerinin öyküsü budur.
1981 de daha sonra müftü olacak olan bir hafız arkadaşım Fransa’ya Ramazan ayında gitti geldi: Bana şunu dedi: “Allah bu lâik devletten razı olsun. “Hangi camiye gittiysem kendilerinden değilim diye kovdular beni. Bir ay ne yaptım anlayamadım. Allah bunlara güç, kudret vermesin diye dua ediyorum. Yoksa halimiz duman” dedi. Mübarek 15 Temmuz 2016 yı haber veriyordu sanki ama anlayamadık. İçimizde yılanı besledik.
Kısacası Allah’ın dini bunların elinde insafsızlık, vicdansızlık aşılayan bir şırıngaya dönüşüyor. Helâl, haram oluyor, adam kayırma imana dönüşüyor, ülkeye ihanet de hizmet oluyor.