Dinsizliğin 19. asrın ortalarından itibaren Avrupa’da güçlenip geliştiğini farzedersek bugüne kadar geçirdiği aşamaları ve özellikle Türkiye’nin laiklik tecrübesini daha iyi anlamak için teorisyenlerini değil de savunucularının hal ve hareketlerini irdelemek gerektiğini düşünmekteyiz. Türkiye, Yunanistan, İtalya ve benzeri ülkelerde dinsizliğin aşağılama anlamında hayvanilik olarak algılanmasının nedenlerinden birisi de dinsizlerin olumsuz ve inkar edici tavır ve uygulamalarından kaynaklanmıştır. Yunanistan devleti ile ortodoks kilisesi, Rus devleti ile Ortodoks kilisesi hemen hemen aynı şeydir. Ama hiristiyan düşüncenin ülke siyasi düzenine müdahele edemeyeceği 3-4 asırlık kanlı bir tarihi birikimle öğrenilmiş altın değerinde bir ilkedir. Fransa, Almanya, İsviçre ve diğerleri birbirini kese kese, kazanlarda yaka yaka “hiristiyan devlet” kavramından kurtulmuşlardır. Avrupa’nın yaşadığı 12-17. yüzyıl deneyimini; şimdiki Pakistan, Afganistan, Endonezya ve diğerleri 21. asırda yaşamaktadır. Endonezya 11-15 yaşındaki ortaokul lise çağındaki kız çocuklarına bekaret testi uygulaması sorununu (test keperawanan) her yıl belirli günlerde tartışır durur.
Su denize akar, insanlar da paraya doğru gider. Mülteciler neden Afrika’ya gitmiyor?
İSLAM TOPLUMLARINDA TEPKİ ÇEKMESİNE RAĞMEN LAİKLİĞİ BENİMSEMEKTEN BAŞKA ÇIKIŞ YOLU DA YOKTUR.
Bu fikrimizi sonraki yazılarımızda Endonezya şeriat düzenekleri hakkındaki yazılarımızda daha berrak bir şekilde açıklayacağız. Kanımızca Türkiye’nin iki numaralı devlet adamının laiklik karşıtı açıklaması ülkemizde en çok ihtiyacımız olan uzlaşı ihtiyacını da zora sokmuştur. Size şöyle bir örnek vereyim, Allah’ın şeriatına bir diyeceğim yoktur ama şu ulama sınıfı var ya. Bunların şeriatında defi hacet yaptıktan sonra elinle avkaladığın popo ile kaşıksız yemek yemenin erdem ve lezzetinin sünnete uygunluğunu anlatan bir beyne ülke ve devlet siyasetini teslim etmenin ne demek olduğunu düşününüz, diyorum. İslam ülkelerinin hemen hemen tamamı 2016 yılı 26 Nisan günü bu durumdadır. Gerçek budur.
Laiklik özellikle müslüman toplumlarda aşırı bir tepkiye neden olmuştur. Bunun nedeni her ne kadar özellikle İslam ülkelerinin eğitim düzeyinin düşük olması kadar; laiklik uygulamalarındaki sertlik ve aşırılığın yanısıra en azından adabı muaşeret düzeyinde de olsa müsbet bir tavır takınmamalarının da etkisi büyük olmuştur. Karşılıklı anlayışsızlık üzerinde beslenmiştir zihniyet ve güvensizlik. Dinsizlik; mezkur ülkelerde hiçbir dini tanımamak, hiçbir dine saygı duymamak gibi bir ilke üzerinden hareketleri, tavırları yönlendirmiştir. Özellikle Türkiye’de laikliğin şu anda geçirmekte olduğu ve hak etmediği ilgisizliğin en önemli nedenini de burada aramalıyız. Rahmetli İsmet İnönü’nün bir kez de olsa usulen ‘Allah’ demeye erindiği günleri hatırlayalım. Halk bunu tabiiki dinsizlik olarak algılamıştır. Elinde de haklı bir gerekçesi vardır. Ateist demek her dini inkar eden demek idi. Hala da öyle anlamıyor muyuz?
SIRADAN BİR JAPON TÜM DİNLERE HÜRMET EDER.
Ama dinsizlik deyince her yerde hiçbir dine inanmamak olarak anlaşılmıyor. Menfi değil müspet anlamda anlayan dinsizler de çoktur. Özellikle Japon halkına bu gözle bakabiliriz. Onlar ‘dinsisiz’ diyorlar. Ama kastettikleri anlam şudur: Bütün dinlere inanıyorum. Yaklaşık 35 senedir Japonlarla ilişkisi olan bir insan olarak şunu itiraf etmeliyim ki bana her dinsisiz dediklerinde Japonlardan nefret ediyordum. Nedeni de yukarıda birinci paragrafta izah ettiğim tavır içinden baktığım insanlardı. Türkiye’dekilerden hiç farkları yoktu, sanıyordum. Öyle görüyordum. Yanıldım. Yanıldığımı bir Japon bayan bana farkına varmadan öğretti. 1994 yılında 15 günlük bir iş gezisinde birlikte çalıştığımız bayan da bana ben dinsizim ”mushukyoo” (無宗教) dediğinde “hepiniz aynısınız” demiştim. Ama o özel hayatını anlattığında dinsizlik kavramından ne anladığını yakından idrak edebildim. Sevip saydığı bir insanın trafik kazasında ölüp gitmesinden sonra derin düşüncelere dalıp kendine pay çıkarmış her hafta sonu yetimhanede müslümanların fi sebilillah dedikleri hayır işini yapmaya karar vermişti. Ücretsiz çocuklara bakıyor ve altlarını temizliyordu. Bu konuşmayı yaptıktan 15 sene sonra 2009 Şubat ayında kendisiyle Tokyo’da görüştüğümde özellikle sormuştum. Evet aynı sabır ve metanetle aynı işe devam ediyordu. Şu anda devam ediyor mu bilmiyorum. Ama gerekçesini ruhunu arıtmak (kokoro o kitaeru (心を鍛える) diye açıklamıştı. Bunları söyleyen insan dinsizdi. O sözü söylediği an gözümde bir Rabia Hatun oluverdi adeta. Anladımki bazı dinsizler, dinlerin ilmihal ve öğreti temellerini red ediyorlar, ama ahlaki sorumluluk üzerinden gidince durum hemen değişiyor onlar da dindarlardan da dah dinsel çekici bir tavır içine giriyorlardı. AHLAKİ DİN tavrı iliklerine kadar vardı. DİNİ AHLAK ise yoktu.
Evet dinsizliğin ahlaksızlık, namussuzluk, şerefsizlik ile eş anlamlı görüldüğü ülkemizde insanların yeniden düşünmeleri gerekmektedir. Böyle düşünmelerinde her ne kadar kendilerinin dine bakışı kadar, karşılarındakilerin de hal ve gidişlerinin etkisini bir kenara bırakmanın zamanı geldi.
LAİKLİK İNSANA SAYGIDIR
Laiklik de böyledir. Tek tek bireylerin tavırlarıyla yakından ilişkilidir. Laikliği dine, dini de insana yaklaştırdığımızda bir çok tartışma konularımızın yok olup gittiğini görebileceğiz. Din deyince özel olarak İslam ve genel olarak tüm dinleri kastediyorum.
Hergün kızıp adeta küfrettiğimiz Avrupalıların dini hiristiyandır. Bir müslüman kilisede ibadet edebilir. Kilise de dinini de anlatabilir. Ben Endonezya’da başkanet Cakarta’da Lebak Bulus semitnde Sumber Kasih kilisesinde 2013 yılı Pazar ayinlerine katıldım. Bir kez İslam dini hakkında Japon hiristiyan cemaate Japonca İslam dini hakkında dilim döndüğü kadar anlattım. Papaz efendi de benİ hiristiyan yapmaya çok meraklıydı. Çok hoş dedim anlat mutlu oluyorum. Ama mutsuz olmanı istemiyorum, uğraş dedİm kibarca olamayacak dedim.
Şimdi bizim ülkemizde bir ilahiyat fakültesinde papazın öğrencilere aslından hiristiyanlık anlattığını düşünün. Zihniyetimizin nerede olduğunu anlatmak istiyorum.
Laiklik bu açıdan o kadar gereklidirki......
KIŞLA İLE HESAPLAŞMA ASKER VESAYETİNİ BİTİRDİ
ULAMA İLE HESAPLAMA DA DA ULAMA VESAYETİNİ BİTİRMELİDİR.
Bu toplum aslında “kışla” ve “yarenleri” ile hesaplaşmasını hayırlısıyla tamamlamak üzeredir. Ama “cami” ve “yarenleri” ile hesaplaşmasını ise tamamlayamamıştır. 2X2 denilen hadise de aslında sosyolojik olarak böyle algılanmalıdır. Türkiye’nin kesinlikle laik olması gerektiğini savunan bir ilahiyatçı ve 9 yaşından beri de din ile müşerref olan bir insan olarak şunu söylemek isterim: İmam Hatip okulunda okuduğumda kentten gelen bir öğrenci olarak çevremdekilerin çoğunun köylü olduğunu farketmiştim. Hareketleri hoyratça ve argo fazlaydı. Kız çocuklarını okula gönderme ve köylü çocuklarının okul sıralarını doldurması açısından oldukça olumlu bir işlev görebileceğini düşündüğüm ama laik eğitimin ise ciddi bir yara aldığı kesin olacak olan uygulama sayesinde düşünmeye pranga vurmayan hür düşünceli insanlar yetiştirebilecek miyiz? Birbirlerine asla ve asla güvenmeyen insanlar üreten İslam eğitimcilerinin bu hususta sicilleri pek parlak değildir. O nedenle de ciddi bir endişe içindeyim. Laik tavır ile dini tavır veya bu noktada stop diyebilecek şeriat özlemcilerinin sayısının ne kadar olacağını da zamanla göreceğiz. Türkiye yıllar kaybedecektir. Bizim gibi laik düşünenleri, zındık, sümme kafir, fesatçı olarak gören yüzlerce İslam aydınının nefret sözlerini duyar gibi oluyorum.
LAİKLİK ÖZELLİKLE MÜSLÜMANLARIN NEFES BORUSUDUR
Herkesin tek tek dinsiz ama hareketi dindar olan bir Japon arkadaş bulması mı gerekiyor yoksa? Bakın şu dünyaya eğer mert isek doğruyu yazalım: din merkezli yaşamayan toplumlar zenginlik ve refahı elde etmiştir.
Japonya, Norveç Kanada, Kuzey Avrupa ülkeleri. Sonra şu müslüman mültecilere bir sorum var: Neden hiristiyan Avrupa’ya gidiyorsunuz? Sizi insan yerine bile koymuyorlar. Arabistan yarımadasında 2 tirilyon dolar var. Oraya gidiniz lütfen. “Ümmet” diyor Arap şeyhler.
Dünyada dinsiz insanların dinli insanlardan daha çok, dinlerin karizmatik hedeflerine hizmet ettiğini gören bir insan olarak da Türkiye’de sünni Müslüman çoğunluğun alevilerin parasıyla ve beğenmedikleri devletin eğitim sistemiyle çocuklarına Kuran okumayı öğretmenin ne kadar şahsiyetli olduğunu sorabilecek yetenekleri olduğunu düşünüyorum.
Ama körelmiş beyinler öyle değil de artık devir bizim devrimiz şimdi bizim fikirlerimiz iktidara gelecek, diye düşünürse halimiz dumandır. Açıkça yazıyorum, ben sünni bir müslüman olarak geleceğimizden endişe ediyorum. Çünkü ben de din ahlakı değil de ahlak dini, İslam’ın şartı beş, altıncısı insaf diyenleri arıyorum. Nefes borumuza bir ur girdi çünkü. Artık hoca efendilerin kürsüleri, iktidarın görünmez ortağıdır.
Paşaların rakı sofraları bitmek üzeredir. Devlet adamları ise her zaman “kan” ile oynayanların peşine takılmışlardır. Onlarda şimdi transfigüre olmuş, bedenler kışlalardan camilere yönelmiştir. Beyinler ise yerinde sayıklamaktadır.
HOCAEFENDİLERİN YÖNLENDİRDİĞİ DEVLET SORUNLARI AZDIRIR
Ben hoca efendilerin yöneteceği bir devlet istemiyorum. Onlar ne yaparlarsa sadece ikbal ve nefisleri için yaparlar. Bu da sonuçta paşaların rakı sofralarındaki fonksiyondan pek farklı bir semeresi olmayan bir süreç olacaktır. Allah’a iman ettiğim kadar, hoca efendilere de güvenemiyorum. Bana İstanbul Belediye tesislerinde neden bira içilemediğini izah edecek bir yetkili var ise o da insana doğru giden Hazreti Muhammed’in soyundan gelen yüce bir insan olmalıdır diye düşünüyorum. O bira içenlerin ödediği vergiler şu satırları yazan ilahiyatçının emekli maaşının yüzde kaçını ödüyor merak ediyorum. Onlara bu açıdan da şükran borçluyum. Evdeki çorbaya katkıları var da.....