Hemen hemen her cümlenin eninde sonunda argo ve edep dışı bir cinsel çağrışıma gidebileceği bir cemiyette “hanım olmak” zordur. Çünkü burası Türk toplumudur ve ataerkil Arap İslamından devşirilen İslam zihniyeti “dişi” görmekten ve üretmekten başka bir şey düşünmez. Siz bakmayın birbirlerine haykırıp durmalarına, al birini vur ötekine. Bunların hepsi aynı şeyi anlatıyorlar bize: Birbirimize nasıl hitap edeceğimizi bilmiyoruz.
Her eylemin yarısı konuşana yarısı da dinleyene ait paylaşılan bir süreci içeren “hitap protokolü” zihniyetimiz yoktur. Sorun yaşam tarzımızla yakından ilişkilidir. Bir tarafta kullar, köleler ile diğer tarafta krallar, ağalar vardır. Her ikisi arasında uçurum gibi fark vardır. “Denge” yoktur. Önce insan olan kadını üretelim. Ondan sonra eleştirelim. Aslında kadın denilince bu ülkede “protokol” diye bir şey de yoktur. Ama atalarımız ise bu kadar feci ve düşük değildi, sanırım. Osmanlı Türkçesiyle yazılmış “Münşeat” adlı eserlerde, annelerimize, kızların babalarına, annelerine, evlat-ebeveyn üçlüsünün birbirlerine nasıl hitap edecekleri nasıl yazışacakları ayrıntılı olarak belirtilir. Görgü Kurallarını bırakınız en ince merhamet ve sevgiyi içeren insan olduğumuzu hatırlatan ibarelerdir. “Refiki hayatım” Evin beyi hanımına hitap ediyor: Yaşam yoldaşım gibi. Eğer konuşmakta olduğumuz eylemin yarısını bize yarıısını da karşımızdakine (konuşan-dinleyen) ait düşünüp parçalayarak ifade edersek kendiliğinden nezaketi temin edeceğiz. Bu açıdan Japonca konuşma mantığındaki nezaket ve hakaret ölçütlerinden çok şey öğrendiğimi söylemek isterim.
Hanımlara hitap kadar birbirimizie hitap ve genel konuşma adabı açısından baktığımız zaman “önüne yatmak” ifadesinin altından “buzun altındaki aysberg” çıkacaktır.
Alevi asıllı CHP Genel Başkanının mezkur ifadeyle “cinsel bir çağrışım” yolu ile ağır bir hakaret yapmak istediği veya böyle bir niyette olduğuna inanmamamıza rağmen “kırdığı pot” en azından adabı muaşeret dışı bir ifade olduğunu düşünüyoruz. Ama karşısında bir bardak suda fırtına koparanlara da bir çift lafımız var; sizin argo ve küfür kültürünüz çok doğaldır. Cami kürsülerinden yapılan küfürleri her gün dinliyorsunuz; onlara niye ses çıkarmıyorsunuz? Eskiden cami kürsüsü Hazreti Muhammed’in makamıydı. Şimdi ne işlev görüyor merak ediyorum. Cami vaaz kürsülerinden hadesten taharet, necasetten taharet anlatan hocaefendilerden “çıkar pipiyi salla sağa sola, ıslat başını, aha sağa taharet” diyenleri dinleye dinleye büyüdük biz. Bu “kulle” hesabını öğrenenlerin tahareti olup içinde ne adap ve ne de insaf vardır. Bir de düşününüz o camide o vaazı dinleyen hanımların bulunduğunu. Yani annelerimiz, kızlarımız, sevgililerimiz. Yani insan olan kadınlarımız yoktur. Yukarıdaki ifadeleri yazarken bile kendimi “iğrenç” hissediyorum. Ama bu bir gerçek ve bu gerçeği duymayan hanımlarımızın da duyması gerekir. Kadın olmayan bir mekanda edep ne kadar olursa o kadar. Ben vasiyeti yazdım bile; ey müslümanlar; şu Diyanet mensupları var ya, şu din davası güdenler var ya, işte onlar; bunlar argonun alasını bilirler, bunların lugatında görgü kuralı ilkeleri yoktur. Dikkat ediniz. Bunların içinde cami kürsüsüne saygısı olan hocaefendiler son zamanlarda gelen tepkilerden sonra görgü kurallarına uyum ve özen artmaya başladı. Bu açıdan da umutlanıyoruz. Çünkü adı hocaefendi olana hiç mi hiç yakışmıyor. Bunlarda “din ahlakı” dedikleri bir ucube vardır da “ahlak dini” diye bir ölçek ise insaf ve vicdanları ölçüsünde ne kadar vardır-yoktur merak ediyorum. Bir kişi bile olmamalı edep dışı konuşan hocaefendi. Çünkü oturduğu makam çok değerlidir. Kendisine, milletine, dinine, kısaca insana saygısı varsa kibar, narin, nazik ve güven veren bir kişi olmalıdır.
CHP haleti ruhiyeti ise yılardır “grogi” olmuş bir boksör gibi. Mübarekler hala kendine gelemedi. Her seçimi kaybettikçe daha da feci oluyorlar. Ağızlarını küfürle açıp küfürle kapatıyorlar. Hangi CHP li ile konuştum ise bu izlenimi edindim. AKP‘nin eline “elmalı şeker” vermekte pek mahirler. “Başörtüsü” 60 yıllık elmalı şeker olmaktan çıktı. Artık günlük öğünümüz oldu. Dünden itibaren bir elmalı şeker daha verdiler ellerine; “önüne yatmak.” Ne kadar süreceğini tahmin edemiyorum ama herhalde bir ayımız daha gitti. Hem de gücümüzü PKK hainlerine ve yeni Anayasa yazımına ayıracağımız şu günlerde.
2002 seçimlerinden beri böyledir. CHP bir türlü mantık, akıl kullanma menziline giremedi. Bu da karşılarında aslında “kağıttan kaplan” olan tükenmiş bir din zihniyetini büyüttükçe büyütüyor. Son olay da özünde budur.
Oturup düşünelim; Sayın Kemal Kılıçdaroğlu her ne kadar hatalı ve adabı muaşerete aykırı bir ifade kullanmış ise de böylesine ağır ifadelerle kendisine saldıranların kastettiği seviyesiz anlama işaret edebilecek bir kişi olabilir mi? Bu da felaketin diğer yüzüdür. Kastını aşan bir sözcük olarak alevi kültürünü doyasıya yaşamış ve içinde “insan-kadın” kültürü egemen bir bir tarzdan söz ediyoruz. Türk alevileri İslam Dünyası için bir numunei imtisaldir de ondan. İçinde “musahip” diye bir kurum olan Türk aleviliği bir anneye, sıfatı ne olursa olsun hakaret edemez. Alevilik öğrenmek için 6 ay kursa gitmiş bir İlahiyat Fakültesi mezunu kalemin açık ifadesidir.
Önyargımız olmadan birbirimize bakmak zorundayız. Rakipleri neden ifadeyi cinsel çağrışımlara cevaz veren alana çekmekte olduğunu iyi niyetle izah etmeye kendimizi zorlamamıza rağmen bulamıyoruz. Kadına olan saygılarını buradan anlamak mümkündür. Adım gibi eminim ki Kemal Kılıçdaroğlu bey de siyasetin verdiği muhannatlık içinde ileri geri cevaplar verecek ama içinden pişmandır. Bunu kamu önünde söylemesi de ona bir şey kaybettirmez. İfadesi saptırmaya müsaittir. Rakipleri de bunu kullanacaktır. Siyasette bel altına vurmak en güzel ve en kolay; en kötü ve en seviyesiz bir yöntemdir. Bu ülkede de böyle olmuştur. Olmaktadır. Bizim “ifadei meram protokolü” basitçe söylemek gerekirse nasıl bir hitabet sıralaması yapmamız gerektiği hususunda bir ciddi eğitime ihtiyacımız vardır.
İlkokul 4. sınıftan itibaren İslam ile yatıp kalkan bir İlahiyatçının gerçek hayatıdır aşağıdaki olay: 1965 li yıllarda rahmetli babam elinde baston arkasında rahmetli annem sırtında sepet yaklaşık 2,5 km. Yokuşu inip Samsun Büyük Cami yakınlarındaki sahile yakın pazarda alış veriş yaptıktan sonra annem sırtındki sepette nevaleyi taşıyordu. Çocuk beyni olarak o kadar işlediki beynime; şimdi bile bir kadına bir kilo poşeti taşıtamıyorum. Babama rahmet ediyorum bana bunu öğrettiği için. Ama zihniyetin değiştirilmesi lazım, diymi bunu anlatmak istiyorum.
Kadınlar aşağılanıyor diyen hanımlara şunu vurgulamak isteriz: Kadınları aşağılamak anlamına çekilebilecek bu sözlerin üzerine gittiğiniz kadar sizi din adına aşağılayanların da üzerine gidiniz. Bu siyaset ve parti meselesi değildir. “İnsan hanım” olmayan bir ülkenin yani Türkiyemizin dramıdır. Ortalama her gün 6 kadınımızın, kızımızın, ninemizin, eşimizin, sevgilimizin vurularak öldürüldüğü bir ülkedir Türkiyemiz.
Yine sizi en açık ve samimi ifademle temin ederim ki bugün mağdur duruma olanlar hanım ve “insan kadın” kavramına en ters bir yaşam tarzını benimsemiş kişilerdir. Yüzde 65 inin bir tarikat veya din hareketi ile ilgisi olan ülkemizin “kadın hakları” konusunda 194 ülke arasında nerede olduğuna bakınız. Zihniyetin beslendiği alanın din zihniyeti olduğu açıktır. Her üç kadından birisi “şiddet” gören ve yüzde 65 i tarikatçı olan bir toplumdaki din zihniyeti ile mücadele ediniz.
Bakınız şu adreste ayrıntılara: http://www.psikiyatri.org.tr/presses.aspx?press=270.
Rakamlarda din zihniyetine dayalı bir kadın fikirlerinin etkisi vardır.
Küfürden daha fazlasıdır şiddet, herhalde. Bir gaf ile hakarete yorumlanacak sözler eden bir siyasi parti lideri elbette hatalıdır. Ama şov yaparak bu işi sömürenler de esas meseleyi görmemize engel olmamalıdır. Sorunun önüne yatmamalıyız; çözüm yolunu tıkamamalıyız, düşünme yeteneğimizi geliştirmeye o kadar ihtiyacımız varki; Hazreti Muhammet “bir saat tefekkür bir yıllık nafile ibadetten daha evladır.” buyurmuştur.