Karakter çocuk ve çocuksuluk temelinden inşa edilince Endonezleri tahlil etmek ve ayrıntıları anlamak, daha iyi idrak etmek için şans olabiliyor. Sarahaten söylersem acaba darılmaz mı? (1) şarkısındaki endişe yoktur Endonezlerde. Hiç süzmeden büyük harflerle konuşmak çocuklara özgüyse Endonezler de çocuk saflığı içinde lafı şappadak söyleyiverip adeta suratınıza yapıştırıyor. . O anı ama sadece o anı yaşıyorlar. Sıpsıcak iklimin karakteridir bu herhalde. Baştan herşey ‘bisa’ yani olabilir kategorisindedir. Ama gel görelim gerçek öyle değildir.
Öyle bir izlenimleri varki. Bir çocuk düşününüz. Bebekliği çok sağlıklı geçmiştir. Bu bebek harika işler başaracak izleniminiz kuvvetlidir. 13-14 yaşlarına kadar izlenimiz gittikçe kuvvetleşir. Her şey seyrinde ve mutad halinde gelişmekte umutlar yeşermektedir. Ama 13-15 sıralarında bir şeyler olur büyüme durur. 60 yaşına da gelse aynı tepkiyi veriyor. Şaşırır kalırsınız. Büyüme ve gelişme durmuştur. Kısaca büyük harflerle düşünmeye sessiz değil sesli ifadeye önem verirler.
Çok kolay söylenebilecek bir sözü hemencecik söyleyivermek işin taibatına uygun olabiliyor. Ama çok zor olanı hemencecik söyleyip karar verdikten sonra ardından da sık sık değiştirmek ve iptal etmek karakteri üst üste gelince özellikle çocukları çok mutsuz ediyor. Çocuksu karakter olunca zaten sadece o günü hatta hatta sadece ve sadece o anı düşünmek ve o anı kurtarmak olunca amacın püf noktası olunca iş daha da zorlaşıyor ve sorunlar bir anda üst üste yığılıyor. Mutluluk üretme, mutluluğu yakalama şansı var iken bir anda mutsuz olabiliyorsunuz.
Gülmek, sıkıntıya düşenlere yardım etmek, yaşlılara saygı gibi erdemli kavramlar ve uygulamalar bile anlamını kaybedebiliyor.
Yaşamı kazanacak kadar para olunca çalışmayı bırakmak, hayatına anlam katacak bir etkinlik yapmak gibi bir küçücük erdem peşinde koşmak ne Türklerde ne Endonezlerde var. Yalan konuşmak günlük bir normal hadise gibi.
350 kadar ulus budunun bir araya geldiği Endonezya halkının çeşitli karakterleri barındırması kadar da doğal bir şey olamaz. Aynen Türkiye’deki gibi Trakya taraflarından başlayıp Anadolu yaylasına ve doğuya doğru gittikçe İslâm yeşilinin tonlarını günlük yaşamda rahatlıkla mukayese edebilecek kadar farklılaştğını görmeniz gibi Endonezya doğusu ve batısı da böylesi bir İslâmi çeşniyi içinde barındıran doğusunda yeşilin daha koyu batısında da sayıları hiç de azımsanmayacak derecek çok olan Hristiyanlar ve Hristiyanlık etkisinin bariz görüldüğü bir yaşam tarzını deneyim edebiliyorsunuz.
Arap adalarından gelen Arap asıllı Edonezlerin İslâmiyeti, batı sömürününün mirası Hristiyan Endonezlerin yaşam tarzı bir arada zaten mevcut olan aşırı farklılığa bir de yeni bir çeşni katan öge olmaktadır.
Eritmek ve uzlaşmak karakteri koyunun tüyü gibi iğrilip büğrülüp her şekle girmek mi yoksa domuzun kılı gibi at kaşağısından başka bir işe yaramamak mı noktasına kadar bizi çekmektedir.
Kira gibi bir sabit gelir temin edip çalışmadan yaşamak amacı temel gaye olabiliyor. Neden mi? Bohem bir yaşam tarzı Endonezlerin tercihi olmamalıydı.
Halkın yüzde 99 u motosiklet kullanan bir ülkede bir motosiklete 3-4-5 kişiyi bindirip de bir yere gitmek motosikletin verdiği eza ve cafa ile motosikletin amacını da şan bir kullanım tarzı içindeki yaşam Adeta tıkışıp doluşma ama havada olan bir mekan ve kucak ve motosiklet sekisinden başka bir yer olmayan kısıtlanmış bir mekâna dolup doluşan çocukların yüzündeki endişe ve kelimenin tam anlamıyla muazzam sıcaklık adeta doğrudan bıçakladığı yüzler, güneşin kavurucu sıcağında geçen saatler şıppadak karakteri besliyor doğrusu. Şıppadak motosiklete doluşup yola çıkmak, şıppadak söylenmeyecek kadar ciddi bir meseleyi şıppadak söyleyip çözmüş görünmek, en ciddisinin bile gülmediği bir muhaverenin olmadığı anda mutlaka ya katıla katıla ya da kıs kıs gülmelerin peş peşe geldiği en ciddi konularda bile gülmenin adeta et-tırnak misali milli bir karakter olduğu ülke. Vaazlar bile böyle. Gülmek, gülmek ve gülmek hem de katıla katıla gülmek. Cesedin karşısında gülmek, trafik kazasını görüp gülmek, yangın görüp gülmek ve gülmek. İşte Endonez insanının okumuşundan okumamışınma, aliminden enteline, züppesinden en ağır başlısına kadar tamamının ortak huyu.
Ama hakkını vermek lâzım ilk karşılaştığınızda gülümseyen beyler ve hanımlar gerçekten sizi etkiliyor ve iyimser bir hava yaratıyor. Ama hepsi bu kadar.
Niçin güldüğünü neye güldüğünü anlayamadan, açık yazmak gerekirse sinirleri bozan, alayvari bir karakterle birlikte düşünebileceğiniz bir huy. Endonez halkının seciyesinin hafifliği diyeceğiniz noktada hemen aklınıza asil bir davranış olan medeni sessizlik ve uysallık kadınları erkeklere eşit hatta hatta üstün gören bir İslâm toplum yapısını hatırladığımızda niçin böyle düşünüyorum diye sizi utandırtan bir çelişki.
Niçin müslüman oldular karakterlerine daha uygun olan Hristiyanlığı neden seçmediler dedirtecek bir yaman çelişkiyi bir arada yaşayan Endonez halkının, felsefeye, düşünceye aç beyinlerinin tembelliği ve onları harekete getirecek bir derin sebebin nereden tecelli edbileceği sorusunun çekiciliği zihinleri kapsamaktadır. Endonezlerin milli karakteridir bu.
(1) A.R.Çağatay Nihavent Şarkı
(11.09.2012 Tangerang Selatan, Pondok Aren, Kalimongso)