Televizyona çıkıp da ortalıkta görünmek isteyenlere verilen ünvandır: “Televizyon bülbülleri “ Ama bizim kastettiğimiz ise bu değildir. Bizim kastımız ülkemizdeki bir aldatmaca kısır döngüsünün ironik görüntüsüdür. “Uzman” diye televizyonlarda boy gösteren soy süren üstelik de prof. doç gibi ünvanlı çağımızın Aristolarıdır. Acıklı durumlarıdır. Tıpkı “ulama” gibi. Ne demek istediğimizi biraz açalım:
1991 Ocak ayında Japonya’daydım. Amerika, Saddam Hüseyin rejimine “kimyasal silah üretiyorsun” yalanını uydurup saldırmıştı. Japonların wangan sensoo yani körfez savaşı dedikleri savaştı. Metrolarda her yerde kamuya açık alanlar da bile bilgilendirmeler yapan reklam panoları adeta televizyon haber sütüdyosuna dönüşmüştü. Akşamları harıl harıl kanallar; haberlerin ardından “uzman” lar çıkarıyor Irak-Amerika çekişmesini enine boyuna ele alıp açıklıyorlardı.
Ben Japonya’da her gün veya birkaç günde bir günün siyasi ortamı hakkında yorum yapanı sürekli aynı yüzlerin ekranları işgal ettiklerini görmemiştim. Güncel kamuoyunu ilgilendiren konu ile ilgili uzman kişiyi bulup çıkarıyorlar ve o sözü dinlenir bilir kişi de açıklamasını yapıyordu. “Irak ordusunun tank durumu uzmanı” “Irak siyasi konumu” “Irak rejimi” gibi başlıklar altında ekranlara gelip açıklama yapan öğretim üyelerini gördüm. Bir daha da görmedim. Konu gündemden düşmüş adamlar da ekranlardan kesilmişti. O zaman çok düşünmüştüm.
Neden bizde böyle değil?
Kısacası ekranları işgal edenler Aristo değildi. Bilirsiniz Aristo her konuda ahkam kesen bir Yunan filofofu olup Çanakkale Behramkale’de (Assos) İ.Ö. 4. asırda ders vermişti. Şimdi ise 21. asırdaydık ve Aristo gibilerin çağı çoktan kapanmıştı. Şimdi sadece o konunun uzmanı diye bir şey vardı. Her konunun uzmanı tek kişilik allameyi cihanlar yoktu. Tıpkı Japonların körfez savaşı sırasında yaptığı gibi.
Bizim ülkemizde durum nasıldı? Kamuoyunun isimlerini bildiği 10-15 kişi vardı. Her biri bir Aristo idi. Ya hükümete yağ çekerlerdi. Ya da muhalif görüşler serdederlerdi. Ortak özellikleri çağımızın Aristo’su idiler. Her ne hikmettense Japonya’da böyle Aristolar yoktu.
62 yaşına doğru gidiyorum. Düşünmeye başladığımdan beri bu böyledir. Devlet televizyonları dahil tüm kanalların kendilerine yağ çekecek siyasi taraflargrliklerine hak verecek “televizyon bülbülleri” bulup kendi iktidarları süresince horoz gibi öten prof. vesaire titirli kişileri veya zavallıları bulur onları konuşturur dururlar taki kendileri iktidardan düşünceye kadar. Bu bilim adamı denen şahsiyetler de ikballeri bitince ortalıktan kaybolurlar. Sizin anlayacağınız ortalıkta ne şahsiyet kalır ne de adam.
Bizim ülkemizdeki böylesine acıklı durumdan daha da acıklısı ise en büyük İslâm ülkesi Endonezya’da icra edilmektedir.
Orada böylesi yorumlar yapan kişiler TV kanalı sahibi ki –çoğunlukla milyarder iş adamı, general, parti sahibidirler - işte bu adamların maaşlı elemanları yorumları yaparlar. Bu durumu bizdekinden biraz daha namuslu buluyorum. Çünkü herkes biliyorki bu televizyon bülbülü maaşla konuşan filan kişinin adamıdır. Adam, sahibinin sesidir.
Bizdeki ise bir aldatmacadır. Diyorum ya 62 yaşında olduğuma göre 16 yaşından beri de kitap okuduğuma göre yaklaşık 40-50 senedir durum böyledir. Öbür tarafa da böyle gideceğimherhalde. Hiçkimse veya televizyona çıkan bülbüllerimiz ortaya çıkıp da “ya ben filan konunun uzmanıyım işim bitti” diyecek vicdana ve insafa da sahip değil.
Öyle ya bizden çok sevdiklerine emin olduğum Hazreti Muhammet çocuklara bile danışıyordu. Onları dinliyor, uzmanını buldu mu hemen önceden yaptığı eylemin tam tersini yapabiliyordu. Ama bu mübarekler böyle değil. Hemen hemen her türlü iç ve dış siyasi konuda döktüren ağzı güzel laf yapan Arsito’lardı.