Sağ gözümden 16 Haziran 2016 günü Samsun19 Mayıs Üniversitesi Hastanesinde ameliyat oldum. Bu nedenle yazılara ara vermek zorunda kaldım. Bugünden itibaren yazılara devam ediyorum.
İslâm dünyasının en ileri ülkesi diyebileceğimiz Türkiye’deki İslam gündeminden başlayarak Endonezya gündemine kısa bir göz attığımızda islam dünyasının içine düştüğü acıklı manzarayı kısaca özetler.
“Namaz kılmayan hayvandır” diyebilen bir profesörün yaşadığı bir Türkiye 2016 Haziran sürecinde ve Ramazan ayını yaşıyordu. Yine aynı yıl “kızına bilmem ne hisseden şahsa müteallik fetva” veren bir Diyanet İşleri Başkanlığı da ülkemizde bulunuyordu.
Samsun, İlkadım Belediyesi, 1 Temmuz 2016 Kadir Gecesi için sakalı şerif getirtmiş, teravih namazından sonra halkın ziyaretine açacakdı. 'Sakalı Şerif' bir ibadet ürünü mü yoksa bir edebi ürün mü? diye sorup da düşünemeyen bir zihniyet ile karşı karşıyadık. Belediye Başkanının şahsına bir mektup yazarak uygulamanın İslam dinine hizmet olmadığını belirttiğimizden burada tekrarlamak istemiyoruz.
Hem sakalı şerif var dedikleri bir şişeden medet umarlar hem de bu şişe ve rüyalar bizim hayatımızı yönetemez diyerek falsolu bir din zihniyetine öncülük ederler.
Her yıl Endonezya’nın rutin İslam gündemi arasında “Ramazan ayı hangi gün başlayacak?” diye tartışarak 4 ayrı günde başlamak bir gelenek olmuştu. Yine aynı ülkede 12 yaşındaki ortaokul sıralarındaki kız çocuklarına bekaret testi (test keperawanan) “ülkemizde fuhuş artıyor” gerekçesiyle uygulanmaya devam ediyordu. Endonezya’da ordu ve polise katılmak isteyen hanımlara da uygulanan bekaret testi olağan karşılanmaktaydı.
Endonezya’da din adamları “hediye yolu ile rüşvet alabilirim” diyorlardı. Yine Endonezya’da “habib” adı verilen, Arap asıllı Endonez vatandaşı ve Hazreti Muhammed’in soyundan geldiği iddia edilen şahıslar vaazlar veriyor, “FPI” adlı bir örgütün başındaki habib de halkın bağdaştırmacı uygulamalarını şirk olarak nitelendiriyordu. Arap asıllılar keçi sakalı bırakıyor Endonez asıllı müslüman asıllılar da bu “Arap adeti İslam adeti değil” diye tartışıp duruyorlardı. “Mamah dedeh” adlı bir bayan ilâhiyatçı ülke çapında meşhur olup kuyu suyunun “lezzetli” olduğunu anlatıyordu vaazlarında. Ama ülkede hiç bir yerde su dağıtım şebekesi ve kanalizasyon yoktu. Fosseptikler açıkta akan yerler bile vardı.
Burası Endonezya idi ve 21. asırı yarılamak üzere idik.
Özbekistan, Tacikistan, Pakistan gibi ülkelerde çok müridi olan ve İsmaili mezhebinin lideri olan Hazreti Muhammed’in soyundan gelen bir Ebu Lehep olan, İngiliz vatandaşı “Kerim Ağa Han” için kilosu ağırlığında her yıl “zekat olarak altın” toplanıyordu. Yeryüzünün en zengin playboylerinden bir ibret vesikası olarak yıllık geliri 500 doları aşmayan yoksul müritleri her yıl bu parayı denk getirmek zorundaydı. 100 kilo olsa Endonezya’nın bir senede ürettiği altını bir senede cukkalıyor Avrupa sosyetesi ile birlikte yaşayordu. “Mehdi veya mesih” denen kurtarıcının sulbunden geleceğine inanılıyordu. Burası İslam dünyası idi. Yıl 2016 Haziran ayı idi. 12. asırda falan değildik.
Kısacası İslam dünyasında cehalet hakimdi. Hurafe ve esatirler öne geliyor, akıl küçümseniyor ve kurnazlar gününü gün ediyordu.