İslâm dünyasında çok eşlilik dini bir temeli olmasına rağmen müslüman beylerin çoğu tek eşlidir. Söz konusu fikri Cliffort Geertz adlı Amerikalı profesör savunuyor.
Neden böyledir? Kanatimize göre toplum içinde sitatülendirme ve katmanlandırma yapan Hindu kast veya jati düzeni ile uyuşur veya ona uyum sağlar.
Bu sitatülendirme ne kadar başarı sağladıysa o kadar da hanım-insan aşağılanmıştır. Çok eşli toplumlarda statüyü muhafaza etmek popülasyon artışı ve azalışı ile alakalı iken, Hindistan’da egemen “jati” düzeninde ise bir kast zihniyeti sayesinde yaşar; boy tutar, soy sürer. Düzenler farklı olmasına ve de zihniyetler de uyuşmamasıyla birlikte siyasi yaşamda bir düşmanlık rekabetine dönüşmesine rağmen her üç çeşit toplum “topluca refaha erişme” diye bir amacı dahi ülkü edinememekte, yoksulluk ve miskinlik üretmektedir; Hindistan, Tibet ve Endonezya adaları.
Şimdiki İslâm toplumlarında tek eşlilik kabul edilmesine olmasına rağmen İslâm hukukuna göre çok karılılık 4 hanım ile de kısıtlanmaz. Cariye adı altında belirli koşullarda daha da artabilir. İslâm öncesi toplumda çok eşlilik “erkek savaşçı” gereksinimi olduğundan kadını da aşağılayan bir yapıya bürünmüştü. Çok hanımlılık nüfusun artmasına neden olduğu gibi çokkocalılık da nüfusun azalmasına neden olur. Veya nüfusun çoğalmasını engeller. Sebebi ekonomiktir. Tibet dağlarında çokkocalı hanımlar çoğunlukla hep aynı ailenin erkek kardeşleriyle evlenirler. Nedeni basittir, tarla arazisi azdır. Bir kadın da bir senede en fazla bir çocuk üretebilir. Bu durumda tarlalar değerini belki de artacak şekilde muhafaza eder. “Az doğuran hanım” olmalı ki zaten az olan arazi değerini muhafaza edebilsin. Demekki Arabistan’da bir erkek çok kadınla evlenerek çok çocuk üretir, böylece de savaşacak eleman temini sorununu çözmeye gayret edilmiş olur. (Syf.109; John Monaghan ve Peter Just, Sosyal ve Kültürel Antropoloji, 2. Baskı, Haziran 2013, Ankara)
Tanrının ışığı ihtiyacın peşinden gitmekte, güneşın parıltısı mali güçte aranmakta; başat olan değer “parasal güç” iken ahlâki değerleri de dizgeleyen iman falsosu ortaya çıkarılmaktadır.Kaldıki 1985 li yıllarda sırtında sepeti ile tarlada çalışan, evinin her şeyini tuğlaları, harcı dahil kendisi üreten, Karadenizli ı müslüman hanım erkek evladına sen cebinde silah bizi koruyacaksın ben de eve bakacağım dediği lâik İslâm ülkesi olarak bizim de nerede olduğumuzu gösteren bir ibret levhası 2018 ler devam etmekte mi diye merakediyoruz.
Hindistan’da binlerce yılda oluşan “jati” kast sisteminde sadece erkek üyelerinin uğraşılarını esas alarak değerlemeye gidilmektedir. Bir aile, ataları ne ise odur.;
(Jati; Güneydoğu Asya’da özellikle Endonezya’da mobilya yapımında kullanılan bir meşhur ağaç; Tectonia grandis; Kayu jati, daun jati; https://www.artikata.com/arti-99535-jati.html)
Ataları demirci ise ailede doğanlar da demirci olacaktır. Herkes aslında ne ise o aslı muhafaza edcektir.
Jati ifadesi Hindu çoğunluklu Hindistan kıtasından İslâm çoğunluklu Endonezya adalarına şu anlamlara bürünerek intikal etti:
Saf; hakiki; (murni, asli) Bir kişinin veya nesnenin kimliği. Kendine özgün durumu veya farklılığı. Çekirdek, ruh, coşku ve derinden hareket etme gücü; maneviyat: ulusal kalkınma kimliğini aramak. Sejati ; gerçek, hakiki, saf ve düz değil, karışımsız; millet.
Bangsa Melayu sejati ifadesini Safi Melayu Ülkesi, Milleti diye tercüme edebiliriz.
Yetenek kanıtlama diye bir şey söz konusu olamaz. Ailenden tevarüs ettiğin meslek ne ise o meslek senin de mesleğin olacaktır. Bali Adası dört bir yanı İslâm topraklarıyla çevrili olmasına rağmen bu konumunu ısrarla muhafaza etmiştir.
Ne Bali Adası ne de çevresi İslâm adalrı toprakları topluca refah ve zenginliği üretememiştir. İslâm zihniyeti kadın ve zekât merkezli bir değişim sürecini 7 asırda başlatmış ise de yanıp sönen bir fener ışığı gibi parlamış ve giderek de ölgünleşmiştir. Her iki zihniyet de kadını aşağılayan veya kadını yücelten yaşam değerleme dizisi tarlaları verimliliği ile hanımların medeniyet üreten gücünün gerçek yönlendiricisi olan “birlikte hareket etmek” ilkesinin önünde bir duvar gibi dikilmiştir. Birisi erkek adına dışlama yapmış diğeri de kadın adına. Hindulardaki doğuştan kast zihniyeti daha baştan insanı esir almış İslâm özünde inkılaba açık iken egemenleri vasıtasıyla köleler ve kullar üreten bir iman düzeneğine dönüşmüştür. Kadın erkeğe hzmet eden bir dişi olarak “jati” olmuştur. Kadın yani insanın yarısı olmayınca adalet, eşitlik, sanat gerçekleşmemiştir. Hindu zihniyeti de daha baştan bir ulusal bütünlüğü reddetmiş millet olamamış kabileler federasyonu içinde meslekler birliğine dönüşerek doğuştan kazanılan refahı daha baştan silsilesi belli ailelere teslim etmiştir.
Şimdi çokkarılı olmanın ne önemi kaldı? Zaman aktı gitti diyebilen bir müslüman münevver bile çıkmadı. Hindular da öyle. “Jati” “Milletçe jati” olamamıştır. Olmamaktadır. Çokkocalı Tibet de. Ahlâki değerlemeyi tarlanın gücüne bağlayıp çokkocalı hanımların yılda bir çocukla yoksulluğu muhafaza etmeleriyle, erkeğin menisinin çokluğuna bağlayarak Hazreti Muhammet soylu Ebu Lehep meşrepli sayit, habip sultasına eşlik eden ulama zihniyetiyle miskinliği muhafaza etmeleri arasında bir fark yoktur.