Endonezya’da ulama sınıfının lazımı gayrı müfarik dediğimiz (eski Türkçe deyim olup; olmazsa olmaz, bütünün mutlak olması gereken parçası demektir) özelliği; sadece din adamı olmayıp mutlaka ikincil bir sıfat-meslekleri oluşudur. Tabir caiz ise görünen ve hizmet verdikleri iş olarak ustad gibi vaiz, kyai gibi ilahiyatçı olmalarının yanında mali durumu çözümledikleri ikincil meslekleri vardır. Benzetmek gerekirse dünyalık meslekleri ikincil sıfatları olmakta, uhrevi meslekleri de din işleri olmaktadır. Bu tüm din merkezli işlevleri olanlar için geçerlidir. Endonezya’nın kalburüstü hocaefendileri diyebileceğimiz üstadlar sınıfının her ne kadar din adamı, vaiz gibi sıfatları öne çıkmış olsa da işlevsel olarak düşündüğümüzde kamu oyu oluşturuculuğu yönleri ağır basmaktadır. Hiç kimsenin onlara itiraz etmediği ve ağzı açık dinlediği bir toplumda ‘ayaklı kamuoyu oluşturucuları’ sıfatını uygun gördük. Suni olumsuzlama yöntemi denen aslında toplumsal sorunlara değinip de onları çözmeyen ama topluma çözüleceği umudunu vererek uyuşturan yöntem üzerinde İngiltere ve Amerika üniversitelerinde 1950 li yıllarda ciddi çalışmalar yapılmıştı. Dernekler, şarkıcılar ve benzeri etkin halk kahramanları ve idolleri vasıtasıyla topluma yön vermişlerdi. Bizim gözlemlediğimiz üstad-üstaze sınıfı da Endonezya’da böylesi bir işlevi üstlenmekte, uyuşturucu din olarak İslam’ı şırınga etmekteler. Endonezya’nın sokaktaki Devlet Başkanları üstadlar, kiailer ve türdeşleridir. Aşağıda gördüğünüz tabloda (Yaklaşık üç senelik bir çalışma sonucunda son şekil olarak gördüğünüz tabloda karar kıldık. Tüm sıfatları ana hatlarıyla bir şekil üzerinde basitleştirerek gösterip aslında Arap saçı gibi karışık olan bir konuyu basite indirgemek istedik. (13.10.2014, Pazartesi, 11.58. Samsun, Atakum, Esenevler) üstadların ana özelliklerine göre sınıflamasını izleyeceksiniz. Devlet Başkanlarının bile tutkun gibi izlediği üstadlar için de Endonezlerin kalbi nerede atıyor sorusuna rahat cevap verebiliriz. Kyai maddesinde yazdığımız gibi kyai ifadesi yerine sadece ustad yani Türkçe şiveyle üstad diye yazacağız, o kadar.
Ancak üstadlar ve etkinlikleri zaman zaman toplumdatartışma konusu olmakta mahkemeye intikal eden olaylar da olmaktadır. Hemen hemen birazcık tanınan ve kendisini
kabul ettiren üstad bir TV kanalının veya birkaçının vazgeçilmez elemanı olmakta dizi vaazlar, dizi filimler ve dizi programlarda boy gösterip soy sürmektedirler.
Üstadlar ile kiaileri bu açıdan karşı karşıya getirdiğimizde üstadların TV yönü ağır basmakta ve halka daha yakın olduklarını görmekteyiz. Din adamı-şarkıcı, din adamı-işadamı, din adamı- aktör, din adamı-şair, din adamı-yazar, din adamı- rehinci, din adamı- şeriat bankacısı gibi ikicil işlevli üstadlar bir Endonezya klasiğidir. Yeteneği ölçüsünde din adamı yani üstad sıfatının yanına ikinci, üçüncü işlevleri ilave edebilmekteler. Bu bir yetenek olduğu kadar, aslında aysbergin altı diyebileceğimiz bir drama da kanıtlık etmektedir: Din adamı yani ulama sınıfının dokunulmazlığı. Dini girdisi olan, yani sadaka, infak, zekat, bağış vesaire toplayan din adamı, para hesaba yatınca dini çıktı kısmını hiç düşünmemektedir. Ekonomik çıktıya, özetle aşırılıp üfürülen paralara veya şahsı üzerine kaydedilen şirketlere dönüşen paraya izin veren bir din zihniyetinin besleyip ortaya çıkardığı dramdır bu. Özetle söylersek dini girdi, ekonomik çıktısı olan bir dünyada, Cehennemi bu dünyada yaşayan milyonlarca yığınlar, sıradan temiz kalpli müminler, Cenneti kendileri için öbür dünyaya havale etmekte, üstadları için de bu Dünya’ya getirmeyi başarmaktalar. Üstadlar din üstadıdır ama her nedense, para, kadın, ülkü söz konusu oldu mu ya çok ketum ya da çok tartışmalı vakaların ana üstası olarak kamu oyunda yer almaktadırlar. Din adamı dokunulmazlığı zırhı öylesine güçlüdür ki, hoca efendinin insafına kalmış bir din şöhret –enaniyet arasında gidip gelmektedir.
Anaerkil bir cemiyet yapısı içinde üstaze denen vaizelerin beklendiği kadar da çok olmadığını gözlemledik. Bogor ilçesi Parung Kasabası Waru Jaya Köyü çevresinde hüküm süren Ujuyati üstaze hanım ile tüm ülkede tanınan Mamah Dedeh adlı üstaze hanımı bir araya getirdiğimizde bir tarafta şöhret ve anamal; diğer tarafta ise 20-30 dolar karşılığında iş bulabilirse vaaz yapacak hocahanım ister istemez bu işin din işi değil de bir piyasa kurallarının işlediği bir dünya olduğunu anımsatıyor. Kim ne kadar kendini kabul ettirirse o kadar çok tanınacak, o kadar çok ekonomik güç kazanacaktır. Bu da çok doğaldır tabiiki. Yine her zaman vurguladığımız gibi biz bu noktada ülkemizdeki laik yapılanma ile Endonezya’daki yarı şeri yapılanmayı karşılaştırdığımızda hastalığın ve sürekli yolsuzluk, skandal ve sonuçta da İslami değerler dizisinin telef edilip yok edildiği olay-olgu zincirinin nedenini daha rahat izah edebiliyoruz. Üstad Hocaefendinin şahsına para toplayarak açıkça din pazarlaması yaptığı insanlara yatırımcı sıfatı verdiği yatırım yapanlara kar veya akarlarının nasıl döneceğinin bilinmediği bir ortamda milyonlarca insana sadaka, zekat, infak gibi İslami değerleri kullanarak ve yok ederek yoksul insanları sömürecek cesareti arkasına televizyon kanallarını da alarak zenginleştiği bir ülkedir, Endonezya. Kaldıki bizde laik bir yapı olmasına rağmen bu furyayı yaşadık ve milyonlarca insanımız her türlü dini kavramlar kullanılarak resmen soyuldu. Ama furyanın kanayan yarası devam etmektedir. Zamanla yok olabilir. Endonezya ise öyle bir hassas ve kırılgan yapısı varki sürekli devam edecek ve sürekli sorun üretecek, sürekli yolsuzluk ve dolandırıcılık haberleri ile sarsılacaktır. Çünkü o ülkede dokunulamaz bir şeriat dedikleri Allah’ın şeriatına düşman hocaefendilerin acımasız bir iştahla hiç utanmadan kuruşlara varıncaya kadar ayrıntılandırılmış bir toplu dilenme yöntemleri uygulana gelmektedir. Cahil cesurdur diyen Arap atasözü gibi. Yukarıdaki sınıflamamıza Endonezler sadece dukun maddesi dışında tamamen onay veriyorlar. Dukun için ise o anlamı olumsuz ve itici diye itiraz ediyorlar. Diğer anlamları ise olumlu yorumluyorlar. Demek oluyorki bizim belki de tamamına olumsuz bakabilecek bir zihniyet ve mantalitemiz ile Endonezlerin sadece dukun için yaptıkları itiraz din olgusunun net ayrımlama yapmak üzerine değil de sürece bağlı olgu gözlemlemesi şeklinde bakılarak idrak edilmesi gerektiğini bize öğretiyor. İyi bir gözlem yapacak kadar sabırlı olmak için de zeki olmak gerekmiyor. Sadece süreci sabırla gözlemlemek ama asla yargılamamak üzerine kurulu bir din zihniyeti üstadların bize öğretebileceği en iyi derstir.