“Arabistan’da fuhuş ve fahişeliğin çeşitleri” başlıklı yazı (1) sorumuza cevap veriyor.
Hazreti Muhammet yaklaşık 2500X300 metre ebadında dar ve derin bir vadi olan Mekke Vadisinde 6. Miladi asır koşullarında yetişti. Vadi 250 metre rakımda ama çevresindeki tepeler yüzde 60-80 arasında kısa mesafede dikleşen bir yokuş tarafından kuşatılmıştı.
Söz konusu yazıda şu şekilde bir açıklama insanlığın yarısı olan “hanım” hakkında şu şekilde açıklama yapılmaktadır: “Arabistan’da insanların genel ahlâkının bozulmuş olması nedeniyle fuhşun her çeşidi yaygındı, fahişelik de almış yürümüştü. Araplar arasında umumiyetle fahişeliğin iki çeşidi revaçta idi. Bunlardan biri ailevi fahişelik ve diğeri genelevdeki fahişelik idi. Ailece veya aile içinde fahişelik yapanların çoğu herhangi bir koruyucusu olmayan, serbest bırakılan cariyelerdi. Fakat bunların bazıları bir aile veya kabilenin desteğine de sahip olurlardı. Cariye olmayan kadınlar arasından da bu mesleğe girmiş olanlar vardı. Bu kadınlar aynı zamanda birkaç erkeğin metresi olarak yaşarlardı. Umumiyetle bir ev tutarlardı vek kendileriyle anlaşmış olan birkaç erkek bu eve gelirdi. Erkekler hem cinsel ihtiyaçlarını giderir hem de evin geçimine katkıda bulunurlardı. Kadın hamile kalıp çocuk doğurunca, çocuğun kime ait olduğunu söylerse o kişi babası olarak kabul edilirdi. Ebu Davud’a göre güya bu toplu metres hayatı cemiyetin kabul ettiği belli kurallar arasında idi. İkincisi fahişelik mesleği idi. Bu tamamiyle cariye kızlara dayanıyordu. Böylesi fahişeliğin de iki çeşidi vardı. Birincisi bazı kimseler cariyelerini birer meta gibi görürler ve onalrı çalıştırıp para kazanmaya bakarlardı. Adet olduğu üzere cariyelerinden her ay yüklü para getirmelerini isterlerdi. Bu zavallı kızlar para bulmak için mecburen fahişelik yaparlardı. Zaten istenlen büyük mebalğı kazanmak için vücutlarını satmaktan başka çareleri yoktu.
İkincisi ise genelev açmaktı. Zengin, genç kişiler genç ve güzel cariyelerini evin belli bir köşesine oturtur evin üzerine bayrak ve buna benzer bazı işaretler koyarlardı. Bu “işaretleri” gören kişiler “ihtiyaçlarını” nerede giderebileceklerini hemen anlar ve o tarafa yönelirlerdi. Bu cariyelere “kalikiyat” ve evlerine “mevahir” denilirdi.
Çok zengin kişiler ve kabile reisleri bu tür genelevler açmışlardı. Hazreti Peygamber’in Medine’ye gelişinden önce Medineliler tarafından “kral” olarak ilân edilmesi beklenen ve daha sonra Hazreti Ayşe’ye iftirada bulunan Abdullah Bin Ubeyy –ki İslâm tarihinde münafıkların lideri olarak geçmiştir- böyle bir genelevin sahibi idi. Bu genelevde 6 güzel cariye vardı. Abdullah Bin Ubey bunlar vasıtasıyla sadece servetine servet katmıyor, kendisine gelen misafirlerine iyi bir hizmet yapmalarını temin ediyor ve ayrıca bu cariyelerden doğan gayri meşru çocukları uşak ve hizmetçiler ordusuna katıyordu.”
Hazreti Muhammet gelmeseydi kadın alım satımı yapan fuhuş taciri Abdullah Bin Ubey denen şahsı “kentin kralı” ilân edecek derecede güçlenmiş olan sektör önde gelenleri bugünkü zihniyete de ışık tutuyor.
Kutsal topraklarda kadınların mezar ziyareti bile yasaktır. Kutsal hac görevini yapmak amaçlı giden beyaz tenli güzel hanımlara Kâbe ana kapısına 100 metre mesafede dadanan ve taciz edenlerin bile bulunduğu bu ülkede sözüm ona şeriat uygulanmaktadır. Böylesi bir tacize 12 yaşında iken maruz kalıp polis, polis diye bağararak kurtulan dini bütün bir hanımın “ben hacca da umreye de gitmeyeceğim, çünkü can ve iffet güvenliğim yok” dediğine şahidim.
Hazareti Muhammed’in ne yaptığını ve ne yapmak istediğini 18 günlük 2018 Ramazan umresi ziyaretimde çok iyi anladım. Ama anladığım yer beklendiği gibi Kâbe değildi. Nur Dağı yokuşu idi. Orada Hazreti Muhammed’i hissetmiştim. Kâbe çevresinde ise Hazreti Muhammed’i aradım durdum. İslâm dinini tamamen ticarete çevirmiş zihniyeti tavaf yaparken kafanı kaldırsan üzerine yıkılacak kadar yakınlaşmış lüks gayri müslim sermayeli otellerle iç içe ibadet yaparken hissettim. Bir de Kâbe kapısına koydukları kral tahtı gibi koltuklara kurulup insanları aşağılayarak özellikle kadınları adeta kovarak alandan uzaklaştıran vahşileri görünce İslâm ahlâk ve nezaketini aramak zorunda kalmış, yukarıdaki sözleri sarfeden hanımefendiye iyice hak vermiştim.
Hazreti Muhammed’in geldği koşullardaki toplum zihniyeti aynen muhafaza ediliyor. Nitekim Medine’ye 4 kilise yapılmasına izin veren şimdiki Suudi Kralı’nın ibret verici tavrı gibi. Selmanı Farisi değil de ısrarla Ebu Lehep yolunu izleyeceğini icraatlarıyla alenen ilân eden haysiyetsizlik; bu topraklara egemen olmuştur.
“Hanım” denen analarımız ve eşlerimize yapılan muameleye ben de şahit oldum. Medine’de Mescidi Nebi dış avlusunda duvar dibinde bir çocuğu kucağında, bir çocuğu bebek arabasında iken sabah namazı vaktinde ibadet eden hanımefendiyi oturduğu yerden zorla kaldırıp uzaklaştıran resmi görevliyi 2018 Ramazan umresinde dakikalarca üzüntü içinde seyretmiştim. Bunların beyninde analarımız, bacılarımız, eşlerimiz olan kadın hiç yoktu. Hazreti Muhammet de 62 yıllık ömründe insan olan kadını bu vahşilerin beynine sokmaya çalışmıştı. Nur Dağı’na tırmanırken o müberek insanın haleti ruhaniyesinden bunları talim ettim.
Ataları da böyleydi. Genelev açan kabile reislerinden Medine Kralı ilân edecek kadar da ileri gitmişlerdi.
(1) 492/493. sayfa Tarih Boyunca Tevhid Mücadelesi ve Hazreti Peygamberin Hayatı, Seyyid Ebul Ala El Mevdudi, Türkçesi; Ahmed Asrar, Istanbul İkinci Baskı, 1985 Birinci Cilt,632 sayfa, 17x23cm. Pınar Yayınları