Mekke; Kâbe vadisi kuzey batı-güneybatı yönünde giderek daralan ve Kâbe yamacı ile Ecyad yamacı arasında kuş uçuşu 250 metre kadar mesafe olan bir kanyon; kuzeydoğu-güneydoğu yönünde genişleyen tabanı ile Mekke’nin meşhur kum fırtınalarına açık ve zaman zaman 50 dereceye varan yıl boyu süren aşırı sıcaklıklarla kavrulan taşlık ve volkanik kayalarla kaplı bir alanı işgal eder.
Suya hasret ve yıllık yağışın 50 kilogram civarında olduğu topraklarda “zemzem” suyunun kente adeta hayat verdiği bir rahmet mucizesi gibi “ekmeği-suyu“ olduğu bir bereket kaynağı ile geliştiği Hazreti İbrahim öyküsü mazisini işliyor. Anladığımız kadarıyla Mekke’nin bir kent oluşu “zemzem” mucizesinin eseriydi. Kâbeye hizmet (hicabe) görevleri içinde su hizmeti (sikaye) ücretsiz veriliyor ve Kâbe hizmetleri adeta kentin idaresi ile eşdeş ve Hazreti peygamberin ataları tarafından yürütülüyordu.
Coğrafi olarak durum böyleydi, sosyal olarak ise ataerkil bir toplum içinde insanın yarısı, medeniyetin beşiği “hanım” adeta toktu. Seçkinler ve zenginler (mele-mütref) sınıfının ürettiği ataerkil (pederşahi) toplum kuralları doğrultusunda “kadın” belki de hiç yoktu. “Hami-mahmi” düşüncesi egemendi. Güçlüler koruyor güçsüzler de korunuyordu. Güçsüzler bir hami bulduysa ne ala.
Kıtlık tehlikesi erkek egemen toplumu kadını yok etmeye yöneltmişti. Kıtlık durumunda ailenin en değersiz ferdi kız çocukları feda edilerek tehlike savuşturulmaya çalışılmaktaydı. Kız çocuğunu Şubeyke Kabristanı’nda diri diri toprağa gömen bir Hazreti Ömer’in yaşadığı toplumdu. Kız çocuklarına karşı bu yaklaşımda açlık korkusunun da etkisi inkar edilemezdi. Erkek doğuran kadın hürmet görüyor aybaşı olan kadın ile aynı sofraya oturulmuyordu. Haya; kadınlara özgü olup erkekler için bir değer kabul edilmezdi. Cinsiyet ayrımı çok derindi.
Öylesine düşük bir toplumduki Hılful Fudul (Erdemlilerin Dayanışması) adlı dernek
üyesi olarak toplumdaki kiri ve düşüklüğü önlemek için bir araya gelenlerle işbirliğine gitmişti.
Hazreti Muhammed’in iptal ettiği 10 çeşit kadın-erkek ilişkisine göz attığımızda durum daha da netleşiyordu:
Nikâh-ı muta; geçici anlaşarak evlenme yöntemi idi. (süreli nikâhالمتعة)
Nikâh-ı sigar (takas evlenmesi) Mehir ödememek için kızların karşılıklı değiş tokuş edilmesidirki ülkemizde berdel denen uygulamadır. Nikahı bedel; ki erkek anlaşarak hanımları değiş tokuş etmeleridirki nikahı bedel deniyordu.
Nikah-ı Hıdn (veya Khidr); Bir nevi metres hayatı idi. Muayyen bir bedel mukabilinde bir kaç gün birlikte yaşamak için kadınla anlaşırdı. Hür kadın açıktan zina yapamadığı için gizli dost ediniyordu. Bu hanıma da muttehizetul hıdn adı veriliyordu. Bazı müellifler, Kur'an'ın 4. sûresinin 28. âyetinde yer alan "faydalandığınız kadınların ücretini veriniz" hükmüne dayanarak bu çeşit evlenmenin muteber olduğunu iddia ederler.
Nikâh-ı istibda; hür kadınlar istibda adı verilen nikah türü ile bir nevi zina ediyorlardı. Bu düzene göre hür bir erkek karsının bir başka erkekle hamile kalıncaya kadar ilişki kurmasına izin verir hamile kalıncaya kadar karısı ile ilişkide bulunmazdı. Amacı soylu bir evlat sahibi olmaktı. Soy ve asalet kazanmak için eşinin gayri meşru ilşkisine sıcak bakılan bir toplumdu. “Falancaya git, ondan hamilelik talep et!” der ve hanımını ona gönderirdi. Kadının o yabancı erkekten hamile kaldığı anlaşılıncaya kadar kocası ondan uzak durur, temasta bulunmazdı. O adamdan hamileliği açıklık kazanınca, kocası dilerse onunla beraber olurdu.
Gurup evlenmesi; Hazreti Ayşe’nin bahsettiği nikah çeşidiydi: Çoğu kardeş olan on kişiden az bir grup toplanır, bir kadının yanına girerler ve hepsi de onunla ilişkiye girerlerdi. Kadın hamile kalıp doğum yaparsa, doğumdan birkaç gün sonra kadın hepsini çağırırdı. Hiçbiri bu davete icabet etmekten kaçınamaz, kadının yanına giderdi. Kadın onlara, “Olanları biliyorsunuz. İşte şimdi doğum yaptım. Ey falan çocuk senindir.” der ve çocuğu bunlardan dilediğine nispet ederdi. Adamın buna itiraz etmeye hakkı yoktu.
Müşterek nikah; düzeninde ise bazı erkekler bir kadını dost ediniyordu. Kadın çocuk sahibi olunca hepsini çağırıp birisini kendisine eş olarak seçiyordu.
Biga nikahı; Bu düzende de kapısına bayrak asan kadın erkekleri evine davet ediyordu. Sonra çocuk olunca bilirkişi çağırıyor. O da çocuğun babasını tayin ediyordu. Esasında bu kadınlar fahişe idi. Davet şeklinde olabildiği gibi kapıya gelenleri de geri çevirmeme şeklinde de olabiliyordu. Kadın gelenlerden hiçbirine itiraz edemezdi. Kapılarının üzerine bayraklar dikerlerdi. Bu kadınlarla beraber olmayı arzu eden herkes bunlarınyanına girebilirdi. Bunlardan biri hamile kaldığı takdirde, çocuğunu doğurduğu zaman, o adamlar kadının yanında toplanırlar ve kâifler çağırırlar o da çocuğun babasını tayin ederdi. Adam bunu reddedemezdi.
Üvey anneyle nikâh da vardı. İki kız kardeşi aynı zamanda nikâhı altında bulundurma şeklinde evlilik te uygulanıyordu. Üvey evladın eşiyle nikâh; (nikahı makt) yasak idi. Cahiliye Arapları, evlat edindikleri kişilerle kendi aralarındaki hukukî ilişkiyi öz çocuklarıyla olduğu gibi telakki ediyorlar bu sebeple onların eşlerini de öz çocuklarının eşleri gibi görüyorlardı. Bu nikahta Arapların akrabalık algısı bakımından önemli bir çelişki olduğunu söylemek gerekir. Babasının hanımıyla evlenmekte mahzur görmeyen Arap, aralarında kan bağı olmamasına rağmen evlatlığının eşini kendisine haram kabul etmektedir. Üvey evladın aileden sayılmasının, çeşitli akitlerle ortaya çıkan sosyal akrabalığın zaman zaman kan bağıyla akrabalığın da önüne geçebildiğini göstermektedir.
Üvey evlatlarla ilgili bu uygulama, Hz. Peygamber’in Yüce Allah’ın emriyle evlatlığı Zeyd bin Hârise’nin boşadığı eşi Zeyneb binti Cahş ile evlenmesiyle ortadan kaldırılmıştır.
Cahiliyede mehir hakkı; kızın babasının hakkı olarak görülüyordu. Daha sonra peygamberimiz bu hakkı kızın kendisine verecekti. Çok evlilik 10 eşe kadar uygulanabilmekteydi.
Böylesi bir cemiyette kadının hiç olmadığı , asalet ve sülaleciliğin geliştiği, güçsüz olanları fuhuş dahil her türlü amaç için alınıp satıldığı, amiyane bir tabirle açık hava genelevi olan bir vadiden doğan ışıktı: Cebeli Nur dağı Hira mağarasındaki yüce insan; Hazreti Muhammet