Bu pandemi dolayısı ile çevre duyarlılığının her şeye rağmen artacağını düşünüyorum. Evlerine kapanan insanlar, şimdiden aşırı tüketim, aşırı kirlilik, bireyselleşme, şehirleşme gibi unsurları mutlaka sorgulayacaktır.
İnsanlar daha aza kanaat etmeleri gerektiğini yavaş yavaş anlamaktalar. Anlamadıkları noktada da ekonomik kriz kafalarına vura vura bu gerçeği kabul ettirecektir.
Orta Çağ’daki salgınlarda insanlık dine tutundu. Buna karşılık, artık tıp ve bilim alanındaki gelişmeler, bize salgının Allah’ın bir laneti değil, minnacık bir virüsün DNA’sıyla ilgili olduğunu göstermektedir. Öyle olsaydı bu pandemi Mekke'yi, Vatikan'ı da vurmazdı. Bu pandemi ile birlikte din tücarları da dersini almış olacaktır. Bunun da dünya nüfusunda zaten başlayan laikleşme, demokratikleşme eğilimini artıracağını düşünüyorum. Bu durumun hala din ve mezhep savaşları girdabından çıkamayan Orta Doğu’da dahi etkileri olacaktır.
İzolasyondan çıktığımızda ise ekonomik kriz, iflaslar, işsizlik gibi katmerlenmiş dağ gibi sorunların bizi bekliyor olacağıdır. İzolasyonla başa çıkma eylemleri yerini bu defa, bir yandan bu sorunlarla mücadele seslerine, diğer yandan kamusal sağlık ve eğitim hizmetleri taleplerine bırakacaktır. Büyük şehir hastaneleri gibi projelerin bir pandemide uygulanabilirliğinin zorluğu bir kez daha anlaşılmıştır.
Salgınlar öncesinde meydanları dolduran kitleler, izolasyon bitince toplumsal adalet talebiyle yeniden ve daha kitlesel biçimde sokaklara çıkacak, buna karşılık, devletlerin salgınla mücadele çerçevesinde yeni baskı ve kontrol biçimlerini deneyimlediğini de unutmamak gerek. Anlaşılan o ki, daha fazla çatışmanın olduğu bir dünya bizi beklemektedir.
Küresel düzende otoriter eğilimlerin farklı formlarda güçleneceğini, ancak belirli bir aşamada bazı hibrit modellerde doğabilecektir. Krizin ortaya çıkmasıyla birlikte ilk semptom, ‘ülkelerin hızla içe kapanması’ ve self-help (kendi kendine yardım) sistemine geçmeleri oldu. Birkaç basit ve simgesel işbirliği girişiminin dışında fazlaca bir dayanışmaya şahit olamadık. Kanımca, devlet merkezleri esas tehdidin bir sağlık sorunu olmadığını, arkadan gelecek eko-politik dalganın nerelere vurabileceğini hesaplanaktalar. Eğer becerebilirlerse de o büyük dalganın üzerinde sörf yapmayı planlıyorlar. Kendi akışına bırakılması halinde, hepsinin ekonomileri ile sosyal ve siyasal yapıları açıkca tehdit altında...
Hükümetler merkezi kararlarla sınırlarını kapıyor, insanları evlerine döndürmeye çalışıyorlar. Bazılarında tanklar, askeri ve polisiye güçler sokaklara inmiş durumda...
Nerdeyse tüm devlet yönetimleri benzer kararlar alıp, hızla ülkesel sınırlarını kapatıyorlar. Komşularını artık işbirliği için ortak olarak değil, tehdit olarak algılıyorlar. Sanki sınır kapılarını kapayınca anavatanları virüsten sonsuza kadar arınacakmış gibi karantina politikaları uyguluyorlar.
Göründüğü kadarıyla virüsü bir kez temizleyince, bir daha kapıdan bacadan, sınırın öte yanından sızmaz diye düşünüyorlar. Komşudaki komşunun sorunu, ben evimi koruyayım derdindeler. Bu yaklaşım, kriz sonrası ortaya çıkacak ekonomik ve politik değişimin göstergesidir.
Bireysel-yerel-ulusal-bölgesel-küresel düzeylerde sanki zaman ve mekân durdu; belirsizlik, risk, güvensizlik, korku, endişe günün doğasını tanımlamaya başladı; yarın ne olacağını bilememenin yarattığı belirsizlik ve güvensizlik dünü unutturdu.
Koronavirüs salgını Dünya'da gündemin tek, ana ve merkezi konusu oldu. Resmen dünü unuttuğumuz, yarını bilememe güvensizliği içinde kendimizi bulduk; hepimiz bir bir endişeli vatandaşlara dönüştük.
Ve bu sayede de küreselleşmenin sonuna geldik sayılır. İçe kapanmanın, milliyetçiliğin, ulus devletin daha güçleneceğini söyleyenler de var. Haksız da değiller: Zaten milliyetçilik ve farklılıklara karşı korkunun güçlendiği bir dönemde gelen koronavirüs salgını, küreselleşmenin sonunu getirebilir. Devletler içine kapanabilir, çatışmalar artabilir, mevcut politik-ekonomik sistemler tümüyle çökebilir, savaş olasılığı da artabilir.
Bugün, sağlıkla birlikte en riskli, en korkulan alan ekonomidir. Salgının ekonomiye verdiği zarar çok büyüktür. Ulusal ve küresel düzeyde, sağlık-ekonomi ilişkisinin neoliberal kapitalizmin kurguladığı biçimiyle sürdürülebilir olmadığını bugün korana salgınıyla daha iyi görmekteyiz. Durgunluk, işsizlik, vb. riskler giderek artmaktadır. Pandemi ne kadar devam ederse, ekonominin ulusal ve küresel ölçekte krize girme olasılığı da o kadar hızlı artmaktadır.
2008’den çok daha güçlü bir ekonomik kriz sürecini yaratmış olan korona salgınının neoliberal kapitalizme etkisi ‘sistem değiştirici’ nitelikte olabilir. Küreselleşen dünyada, neoliberal küresel ekonomiden sosyal devlet-temelli ve adil küreselleşmeye doğru bir geçişi yaşayabiliriz.
Ekonomik ya da finansal bir kriz değil, bunlara ek olarak, sağlık krizi yaşanmaktadır. Koronavirüsün yayılmasını önlemek amacıyla sokağa çıkma yasağı açıklayan İtalya, aslında bütün dünya için örnek olabilir. Bu yasak kafelerin, pastanelerin, restoranların, otellerin, eğlence yerlerinin, marketlerin, alışveriş merkezlerinin, kısacası bütün işyerlerinin kapalı olması ya da en iyi olasılıkla nöbetleşe çalışması demektir. Süre uzadıkça bu yerlerin sahipleri satış yapamayacakları için mal alımını durduracaklar, onların daha az mal almaya başladığı satıcılar ve üreticiler de ister istemez üretimi düşüreceklerdir.
. Pandemiler her zaman tüm Dünyayı şekillendirmiştir. Vebadan, koleradan ders çıkaran insanlık kentlerin altyapı, su, hijyen gibi konularını çözmek için irili ufaklı adımlar atmışlardır. Koronavirüs, kentlerimiz ile ilgili de birçok sorgulamayı beraberinde getirdi. Örneğin, nüfus yoğunluğu, hava kirliliği, gıda lojistiği, kırılgan gruplar ve yeşil alanlar gibi konular... Pandemi dolayısıyla şimdi hepsini gözden geçirmemiz gerekecek. Artık kentlerde yaşam, sosyal mesafe gözetilerek düzenlenmeye çalışılacaktır.
Bireysel aktiviteler artacak ve çok küçük gruplar bir arada bulunabilecek; dijital sosyalleşme yöntemleri artacaktır. Kentlerde eğlence hayatı, toplu sportif etkinlikler azalacaktır. Belki mahalleye, semte dönüş başlayabilir. Yerel yönetimler tarafından küçük çapta ortak alanlar yaratmak en akıllıca olanıdır. Ulaşımda araba paylaşımı ve toplu taşımanın etkisinin azalacağı yönünde görüşler de var. Hem bisikletler hem de özel araçların sayısı bu pandemi ile artabilir.
Sağlık krizi ekonomik bir krize dönüşebileceğinden bu durum toplumsal krizleri tetikleyebilir. Pandemi hafiflediğinde ortaya çıkacak ekonomik ve toplumsal koşullar ve eşitsizliklerin artma ihtimali, yeni ve görmediğimiz düzeyde kitlesel hareketler doğurabilir. Hükümetler de salgın koşullarını fırsat olarak değerlendirip sosyal hareketleri yasaklama, yurttaşları izleme ve takip mekanizmaları geliştirme ve bazı hakları budama yoluna başvurabiliyorlar.
Bir yıldır dünya gündeminde olan koronavirüs salgını ülkelerin ekonomilerini küçülttü ve küçültmeye de devam etmektedir. Aşı bulundu, bazı ülkeler aşıları yapmaya başladı ama bu virüs ortadan kalkmadan ülke ekonomilerine asla rahat yok. Bu salgın gösterdi ki hem insani hemde hayvansal milli aşı üretimi şart olmuştur. Yine insanlarına protein kaynaklarını sunan ülkeler değişmekte olan Dünya'da lider konumuna gelecektir.
Covid-19 salgın krizinin sadece çıktığı yer olan Çin’i etkilemeyip tüm dünyayı etkilemiştir. Dünya'da bir şeyler zaten değişmekteydi. Korona salgını bu işin tuzu biberi oldu.
Geçmişte yaşanan ekonomik krizler de kısa vadeli olmamış ve pek çok ülkeyi derinden etkilemiştir. 1929’da ABD’deki “Büyük Buhran” sadece ABD’yi değil ABD ile ihracatı, ithalatı ve pek çok ekonomik alanda ilişkisi olan ülkeleri de etkilemiştir. Yine 2008 yılında ABD’de “Mortgage” krizi ortaya çıkmıştır. Şu kesindir ki her iki kriz de sadece ABD’yi değil onlarca ülkeyi ve ülke vatandaşını etkilemiştir. Covid-19 salgın krizinin sadece çıktığı yer olan Çin’i etkilemeyip tüm dünyayı etkilediği gibi…
Görüyoruz işte Dünya’nın en büyük ekonomisi olan ABD nasıl oldu da bir virüs ile başa çıkamadı ? Eğer bir ülkede sağlık sistemi özel sektörün kontrolünde kârlılık ilkesi temeline dayalıysa, devlet kontrolü minimum ise bir virüs size büyük kayıplar yaşatabilir. Bu olgu herkese ders olmalıdır.
Peki Avrupa’da durum nasıl olmuştur? Avrupa son birkaç yıl içinde ekonomik sarsıntılar zaten yaşamaktaydı. Bu virüs ise bu sarsıntının temeli oldu. Avrupa’nın bu durumuna virüsün de eklenmesiyle iş siyasi olarak da karıştı tabi. Salgında Avrupa’da en büyük kayıpları veren ülkelerden biri olan İtalya, Avrupa Birliği’nden yardım istemişti. Ama İtalya’nın bu çağrıları duyulmadı. Aynı şekilde Sırbistan’ın da yardım istekleri cevapsız kaldı. Amacı birlik olan bu örgütlenmenin İtalya ve Sırbistan’a sessiz kalması bu iki ülkenin üst düzey yetkilileri tarafından sert bir şekilde eleştirildi. Birliğin peri masalı olduğunu bile ifade ettiler.
George H. W. Bush’un yaklaşık 30 yıl önce gerçekleştirdiği “Yeni Dünya Düzeni” çağrısından beri dünyada pek çok şey değişmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) Soğuk Savaş sonrasındaki liderliği, küresel istikrar yaratmada başarısızlığa uğramakla kalmamıştır; aynı zamanda sosyo ekonomik eşitsizliklerin küresel ölçekte keskinleşmesine yol açmıştır. Tabii bu durum, çok kutuplu bir dünya düzeninin ortaya çıkışını büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Siyaset biliminde “dünya düzeni” kavramı, meşruiyetini uluslararası işbirliğine yönelik birtakım adalet ölçütlerinden alan bir küresel yönetişim sistemini anlatır.
ABD’nin liderliği, küresel yönetişimin ana değerleri olarak karşılıklılık ve karşılıklı güven ilkelerini korumada başarısızlığa uğramıştır. Bunun yerine, gelişmekte olan ülkeler daha adil bir dünya için alternatif değer ve ilkeler öne sürmede başı çekmeye başlamıştır. İkinci olarak ABD’nin liderliği, uluslararası kalkınmaya engel olma pahasına neoliberalizm ve askeri müdahalecilik gibi sömürücü ve zora dayalı pratiklere başvurmayı sürdürmektedir. Gelişmekte olan ülkeler ise barışçıl ve sürdürülebilir insani kalkınma pratiklerini öne çıkarmaktadır. Üçüncü ve bütün bunlara bağlı olarak ABD’nin liderliği, kendi oluşturduğu kurumsal düzenlemelerdeki krizin önünü alamamaktadır. Bu durum, gelişmekte olan ülkelerin alternatif küresel yönetişim kurumları yaratmasına koşut ilerlemektedir.
Bu uzun yazımın üçüncü ve son bölümünde buluşmak üzere.. Saygılarımla...
KAYNAKLAR :
1.Dr. Öğr. Üyesi Barış Gençer Baykan, Yeditepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi - Pandemi sonrası yeni bir dünya bizi bekliyor.
2. Öğretim Elemanı Alaiddin Koşar - 2020 Sonrası Yeni Dünya Düzeni
3. Kamuran Samar Euronews 25/03/2020 -
Koronavirüs salgını sonrası bizi nasıl bir dünya düzeni bekliyor?
4. Prof. Dr. Sinem Akgül-Açıkmeşe
Panorama Soruyor Küresel salgın sonrasında yeni bir dünya düzeni bekleniyor mu?
5. Aslı Aydıntaşbaş, European Council on Foreign Relations - Korona Sonrası Yeni Kahramanlar, Yeni Devlet Düzeni
6. Prof. Dr. Ayşen Uysal, Paris Sosyolojik ve Siyasal Araştırmalar Merkezi - Covid-19 ve Kolektif Eylemlerin Geleceği
Korona Sonrası Yeni Dünya Sistemi
7. Prof. Dr. Deniz Ülke ARIBOGAN Üsküdar Üniversitesi - Küresel Salgın Çin tarzı bir Uluslararası İşbirliği Sistemi mi Getirecek?
8. Doc. Dr. Ceren Ergenç Xi’an Jiaotong-Liverpool Üniversitesi -
Küresel Covid-19 salgını
9. Prof. Dr. E. Fuat Keyman, İstanbul Politikalar Merkezi/Sabancı Üniversitesi
Korona Pandemisi ve Küreselleşen Dünya
10. Dr. Mahfi Eğilmez, İktisatçı - Covid-19 ve Küresel Ekonominin Geleceği
11. Doç. Dr. Nihat Ali Özcan, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı - Ordular ve Sosyal Mesafe
12. Soli Özel, Kadir Has Üniversitesi - Çin’in Yeni Hegemon Olma Arayışları
13. Prof. Dr. Özgür Orhangazi, Kadir Has Üniversitesi - Salgın ve Dünya Ekonomisi
14. Ufuk Tarhan, Fütürist, Ekonomist, Yazar, Dijital İletişim ve Yazılım Ajans Başkanı - Korona; Küresel bir Kriz ve Dijital Medeniyetlere Geçiş Tatbikatı