Hira Dağı, çevresindeki diğer dağlardan daha dik ve yüksek olup çıkılması zor, çıplak ve kaygan kayalardan meydana gelen sivri tepesiyle uzak mesafelerden dahi kolaylıkla farkedilir.
Hz. Peygamber’in hayatında çok önemli bir yeri bulunan ünlü mağara zirvenin 20 m. kadar aşağısındadır. Kanımızca Nur Dağı bugün en az Kâbe kadar işlevi ve ibret dersi vermesi açısından önemi büyük bir yerdir. Her ne kadar bir çevre felaketi ve mezhep taassubu ile karşı karşıya olmasına rağmen doğal durumunu muhafaza etmesi açısından Hazreti Muhammed zamanına yani 7. asrın başına kadar bizleri götürüyor. Mekke ve ;Kâbe'yi seyrettiriyor. Bizlere yaşayan bir ders ile derin bir tefekkür veriyor.
Kadının hiç olmadığı, asalet ve sülaleciliğin geliştiği, güçsüz olanları fuhuş dahil her türlü amaç için alınıp satıldığı, amiyane bir tabirle açık hava fuhuş ve irtikap merkezi olan bir vadiden doğan bir ışıktı: Cebeli Nur Dağı Hira Mağarası.
Hazreti Muhammed’in peygamberlikten sonra dağa tekrar çıkıp çıkmadığı tartışmalı bir konudur. Vehhabiler dağa hiç gitmediğini bazı kaynaklar ise gittiğini söylerler. Bu fikirlerini de hacı adayları ve umrecilere dağıtılan tanıtım kitapçıklarının birinde şöyle izah ederler: “Bir kabre yahut Rasulullah’ın evine veya başka bir yere ecir ve sevap ümidiyle ibadet amaçlı yolculuk yapmak elbette caiz değildir.” (Resul’ün Evinde Bir Gün, Hazırlayan Abdül Malek Al Qasem, Yevmi Fi Beyti Rasul Saw. Toplam 192 syf. www.dar-alqassem.com Sales@dar-alqaasem.com 11,5X8 cm, 1427 h. Riyad)
Rasulullah’ın şu buyruğunda zikrettiği üç mescit bundan müstesnadır. “Yükler şu üç mescit dışında bir yere gitmek için bağlanmaz.” (Buhari, Müslim) Bizler de Rasulullah’ın emrine uymalı ve bu üç mescit dışında hiçbir yere ibadet amaçlı ziyaret yapmamalıyız.“ (Y.a.g.e. 19) İbni Teymiye Hira mağarası hakkında şunları söylemektedir: “Peygamber, peygamberlikten önce orada ibadete çekilirdi. Vahiy ilk olarak orada indi, ona vahyin ilk inişinden itibaren bir daha o mağaraya asla çıkmadı. Ne kendi ne ashabı oraya yaklaşmadı. Peygamberlikten sonra Mekke’de on küsür yıl kaldı. Ama asla o mağarayı ziyaret etmedi, oraya çıkmadı. Aynı şekilde Mekke’de onunla beraber olan müminler de oraya çıkmadılar. Yine Nebi hicretten sonra Hudeybiye umresinde ve Mekke’nin fethi sırasında Mekke’ye defalarca geldi ve yaklaşık 20 gün kaldı, Cirane umresi sırasında da oralara geldi, fakat hiçbirisinde Hira mağarasına gitmedi ve orayı ziyaret etmedi.” (Y.a.g.e. syf.20)
Kısacası Suudiler diyorki bu dağa tırmanmayın. Bidattır. Ben de diyorumki Suudi din kardeşim; çıkış noktan çok haklı, gerekçen hakeza çok çok haklı. Ama ben bu dağa çıkmazsam Kâbeyi ziyaret etmemiş kadar mutsuz olurum. Hazreti Muhammed’in ayak izleri ve ruhu buralarda bir yerde olmalı. Lütfen sen de buna saygı duy.
2018 Mayıs-Haziran aylarında Mekke ve Medine’de bulunduk ve dağa tırmandık. Diyanet görevlileri böyle bir görevimiz yok dediler. Allah’tan otelden dağ görünüyordu ve kişisel gayretlerimizle dağa tırmandık.
Dağa iki kez tırmandık. Birincisinde öğle sıcağının kavurucu 50 dereceye kadar çıkan havasında bir ve oruçlu bir bedenle tırmanmaya kalkıştık, yola çıktık. Birinci kamelyaya kadar tırmanabildik. İkinci tırmanışta ise sabah 04.30 dan sonra yola girdik. Zirveye kadar tımandık. Ama zirveden aşağı son 20 metreyi üçüncü tımanışa bıraktık o da nasip olmadı. Zirveye kadar gidip mağaranın içine girmek nasip olmadan Türkiye’ye döndük.
13.06.2018 Çarşamba ile 14.06.2018 Perşembe Ramazan Bayramı Arefesi günü iki kez Nur Dağı’na tek başıma tırmanma yürüyüşü yaptım. Ramazan Umresine gitmiştik. Her ikisinde de Maabde semtindeki Diyanet Grand Noor Oteli’nden hareket ettim. Söz konusu otelden dağ görünüyordu. Otel Malat (Cemetery) dedikleri bir halk mezarlığı karşısındaydı. Otelden Nur Dağı tüm heybetiyle görünüyordu. Kuş uçuşu mesafe 3 km. kadar tahmin ettim.
Birinci yürüyüşümüzde gündüz öğlen vaktiydi. Hava çok sıcak olup 43 derece civarındaydı ve oruçluydum. Kum fırtınası (sand storm) etkisi çok az da olsa vadide hissediliyordu.
Birinci kamelya dediğim dağ eteğindeki istirahat yerine kadar otelden yaklaşık bir saat onbaş dakikalık yürüyüşle vardım. Hava güzeldi ve otelin 15. katındaki pencerelerine kadar yapış yapış olan kum zerrecikleri vadideki kum fırtınasının varlığını haber veriyordu ama bulutlar maviydi.
Dağ eteğine varmak için ovadan yaklaşık 400 metre kadar dik bir yokuşu çıkmak gerekiyordu. Burası Mekke’nin kuzeyinde bir kenar mahallesi görünümünde ve Burma, Pakistan, Keşmir gibi yoksul ülkelerin göçmen müslümanlarıyla birlikte Suudi vatandaşların meskenleri ile kaplı bir mahaldi. Çocuklar sokaklarda langırt oynuyorlardı. Yol üzerinde berber, medrese, lokantalar vardı. Sabah saat 5 civarıydı ve halkın aktif olarak günlük yaşam için dışarda olduğu bir zaman süreciydi. Saat 8 civarında ortalık sakinleşecek ve dükkanlar öğleden sonra 2-3 vaktine kadar kapalı kalacaktı. Ramazan ayına özgü müydü yoksa yıllık olağan bir uygulama mıydı bilemiyorum.
Aksaray yolundan Nevşehir’e giderken yol üzerinde görülen 10 milyon yıl öncesine kadar tarihlenen kayalar gibi taşlık volkanik bir alan Nur dağının ana karakterini özetler Uyarı tabelalarında “Saudi hiking “ yazıyordu.
Çevre felâketi var ama doğal havayı yok edemiyor. Manevi zirvede fırtınalar kopuyor.
Bu senkretizme can kurban. İslâm’ın ruhu bu tepelerde maymunlar, kediler, keçilerin koşuştuğu, güvercinlerin üşüştüğü yamaçlarda esiyor, ruhlara. Asliyetini ve haysiyetini bulduğu yer. Evet dağlara tapınma yok, yüceltme yok ama asil ruhu ve asliyetini bulmak için de buralara kadar mutlaka çıkmak ve tırmanmak gerekiyor. Hazreti Muhammed’e gitmek için 610 civarına kadar inmek gerekiyor. 35-40 yaşa arasında ruhunda esen fırtınaları hangi cemiyet içinde nasıl bir zihniyetin egemen olduğu vadide solumuştu. Yokuşu çıkarken bunları düşünüyorum.
Tırmanırken hissetmek gerekiyor. Kâbe gibi bir yer olmalı burası ama Suudiler o gözle bakmıyor.
Dağ ve mağarası tüm dünyada Müslümanlar için muazzam bir öneme sahipti. Sıradışı bir zirvede Kâbe’ye bakan mağara da fırtınalar koptu. Orada, her yıl bir ay boyunca mağaraya geri çekilecekti. Tahannüs hali ki (Aṫ-Ṫaḥannuth, الـتَـحَـنُّـث) halvete çekilip tefekkürle Allah‘a yönelmesi durumunu yaşıyordu. Tahannüs ifadesini Hz. Ayşe kullanmış İslâm bilginleri taabbud (kulluk etme) ile izah etmişti. Daha sonra, ailesine daha fazla hükmü için evine dönmeden önce, Kâbe'yi yedi kez şavt edip sonra evine giderdi. Tepede inziva ve meditasyon Kâbe’de ise ibadete dönüşüyordu. Müslümanların çoğunluğu mağarayı Hac'ın ayrılmaz bir parçası olarak görmeyi düşünmemektedir ama birçok kişi kişisel arzu ve maneviyat nedenleriyle ziyaret eder ve bazıları da bir ibadet yeri olarak görse de bu görüş, Selefi yorumlarla çelişir.
Kısacası “senkretik İslâm reddi” ulama ve devlet adamı sınıfının yalnızlığını ve halkından kopmuşluğunu gösterir. Aradığımız mutlak gerçek; görmek istediğimiz değil görünen ve bizatihi yaşanan olay ve olgular olmalıdır. İngilizler öyle yaptıkları için hiristiyanlığı ülkenin emrinde bir din yapmayı başardılar. Bizim dinimiz ve imanımız bize bir ülke vaad ediyor mu? Bir Türk bayrağı armağan ediyor mu? Bir “tarih” veriyor mu? Yoksa “müslüman oldun, artık mazin yok” mu dedirtiyor.
Cebeli Nur Dağı ve senkretizmin sordurduğu sorulardır.