Eğer özerklik (muhtariyet) veya en basit ve kibarca dersek; gafillerin ifadesiyle “özyönetim” ifadesinden ne kastedildiğini ve gerçek niyetlerinin ne olduğunu anlayacak ve idrak edeceksek; bize benzeyen bir kültür alanı daha iyi yol gösterici olacaktır. Avrupa, Amerika, Japonya gibi ülkelerde uygulanan eyalet sistemleri ile kıyaslamak ve onları örnek göstermek hatalı olacaktır. Japonlar 1988 yılında kurdukları kısaca “Clair” denen uluslararası bir kurumla “muhtariyet” konularını akademik açıdan incelemekte yayınlar çıkarmaktadırlar.
Gerçi sözkonusu kurum başka etkinlikler de yapmaktadır ama ana hedefi böyle gözükmektedir. Kurumun İngilizce Adı: The Council of Local Authorities for International Relations Japonca Adı: 自治体国際化協会 Jichitai Kokusaika Kyookai Adresi: www.clair.or.jp Kurumun Türkçe Adı: Uluslararası Özerkleşme İncelemeleri Kurumu. Endonezya’da Özerklik adlı çalışmamızın 2. Cildinde çok yararlandığımız çalışmaların bir kısmını tercüme ettik. Şunu anladık: Endonezya bizim gibi müslüman bir ülke. Hem de en büyük İslâm ülkesi. Bu ülkedeki özerklik tarihi ve uygulaması bize ibret verebilir. Daha uygun örnek olabilir. Ders çıkarmamız için eskilerin tabiriyle “numunei imtisal” bile olabilir. İspanya, Almanya ve Japonya gibi ülkelerde özerklik (eyalet) uygulaması aldatıcı olabilir ama kıyaslama şansı verebilir. Biz Endonezya diyoruz ama siz şöyle anlayınız Endonezya, Malezya, Singapur, Brunei ülkeleri. Neden böyle diyoruz. Güneydoğu Asya ülkeleri olarak İngiliz, Felemenk, Portekiz, İspanyol sömürge tarihinin ortak çizgisidir de ondan.
Endonezya özerklik yutturmacası ile en batı ve doğu ucundan paraçalanarak bağımsız uydu devletler oluşturuluyor.
Endonezya tarihine baktığımızda 1602-1942 sürecinde ülkeyi 350 yıl sömürüp kemiren ve de “nyai” ve benzeri uygulamalarla “ırz düşmanlığı” da yapan Felemenkler şuna çok özen gösterdiler: Toprak ve gelirler bizim olacak, üzerinde yaşayanlar ise dini ilmihal, yani İslâm ilmihali temelli bir yaşamda ve de mümkün olduğu kadar küçük alanlarda hür ve müstakil yani “özerk” olacak. Bunun için de “böl ve parçala ardından yut” taktiği güdülmek için her türlü “protokol bibloları” denebilecek yerel ağalar (bupati, demang, uleebalang vesaire) üretildi. Hatta sultan dedikleri kent ağalarına bizdeki Osmanlı Sultanını andıran sıfatlar da verdiler. Adamın sülalesi, sarayı var. Yani arazisi ve kültürü ve de dini. Ama ülkesi, bayrağı ekonomisi yok. Mümkün olabildiğince özerklik verdiler. Sömürünün sürmesi için de yerel ağaları veya yerel takımerkleri kullandılar. Takımerk kimlerden oluşuyordu: “Ulama, devlet adamı, asker.” Ulamaya yeri geldi rüşvet verdiler, hainlerin uygulamalarının helâl olduğuna dair fetvalar aldılar hain ulamadan. Burada ayrıntıları yazarak zamanınızı almak istemem. Yetmedi bir kentten diğer kente gidiş için kartlar çıkardılar, vesaire.
1942 de Japon işgali gelince Japonlar kendi sistemlerini aynı zihniyet içinde sürdürdüler. Adamlar 350 sene bağımsızlık havası (suara kemerdekaan) teneffüs edemediler. 1945 de bağımsız oldular. Kafalarında ülke yerine aşiret arazisi, millet yerine aşiret, din olarak da İslâm olan 350 ye yakın aşiret ve lisan olan topraklar da insanlar bürokrasi tecrübesi biriktirmeye başladılar. Böylesi bir hava içinde özerkliği adeta doğal bir olgu gibi benimseyen ve zaten başına buyruk yaşamış olan Endonezler ilk kurucu Devlet Başkanı Sukarno zamanında Anayasa çıkardılar.
Anayasada” mümkün olabildiğince özerklik” 18.madde 5. fıkrada (otonomi seluas luasnya)
ifadesi yer aldı. Bir taraftan “özerklik” (swapraja, otonomi) diğer taraftan “ulusal birlik ve beraberlik” (Nkri, Negara Kesatuan Republik Indonesia) 1945-2016 sürecinde çatıştı durdu. Çatışmaya da devam edecektir. Çünkü bir ülke ya tektir ya da yoktur. Bunu biliyorlar. Bunu tecrübe etmek için ağır bedeller ödediler. Şöyle düşünün: Türkiye’nin en kuzeydoğusu Artvin en güney doğusu da Hakkari yerine koyarak en büyük İslâm ülkesi Endonezya’nın uç kesimleri “özerklik” belâsıyla önce ayrıştıldı. Ardından ülkeden koparılarak sözümona yeni bir ülke ihdas edilip Avustralya’nın da destekleriyle İngiliz sömürgelerine 21. yüzyılda bir ülke daha dahil ettirildi. Papua Yeni Gine’den bahsediyoruz. Bir İngiliz Amerikan oyunu olduğu açıktır.
Endonezya’dan koparılmış Endonezya’nın en doğusudur. 1973 de özerk ardından 2002 de devlet. Ne hikmettense İslâm ülkelerinde hep böyle oluyor önce özerklik zokası yutturuluyor ardından sözümona bağımsız bir ülke yani bir İngiliz ve Amerikan kukla devleti kuruluyor.
“Böl, parçala, yönet ve yut.”
Şimdi Papua adası iki parçadır. Doğusu Papua Yeni Gine sözümona bağımsız bir devlet, batısı ise bir Endonezya eyaleti Papua Barat adlı özel ayrıcalıklı özerk eyalettir. Önce adı Irian Jaya iken ardından Batı Papua (Papua Barat) oldu. Aynı oyun bu bölgede de oynanmaya devam etmektedir. Altın ve petrol kaynakları Amerikan ve İngiliz hizmetindedir. Endonezya hükümeti 1999 yılında özel özerk (Daerah Otonomi Khusus) olarak yasayla ilan etti. Ardından Irian Jaya olan adını 2007 de adı Papua Barat olarak değiştirdi. Bölgede ayrılıkçı hareketler batılı ülkeler tarafından desteklenmekte ve her türlü sivil örgüt yardım adı altında misyonerlik yaparak hem hiristiyanlığı pazarlamakta hem de ayrılıkçı hareketlere ortam hazırlamaktadır. Yeni bir devlet kurmak ardından sömürgeleştirmek için din merkezli etkinlikler yapılmaktadır. Adı özerk ise ardından bağımsız bir devlet geleceği muhakkatır. İslâm toprakları için böyledir.
Teksas’ta bağımsız bir Amerikan Devleti hayal ediniz. Japonya’nın kuzeyinde bağımsız bir Aynu halkı devleti hayal ediniz. Bu esasında böyle bir şeydir.
Ekberiyet mi (ekabiriyet mi) ekseriyet mi diye bir kural yoktur. Sadece ekabiriyet geçerlidir.
İşte Doğu Timor; 1998 ekonomik krizinin ardından 1999 da özerk oldu, 20 Mayıs 2002 devlet oldu ve Endonezya’dan koparılan en güneydoğu ucudur.
Peki bizdeki Açe sevdalılarına da birkaç lafımız var: GAM denen Açe ayrılıkçı hareketi de böyledir. Bitmemiştir devam etmektedir. Açe neredeyse bayrağı ve parası olmayan bir iç devletçik gibi bir yerdir. Bizdeki kürt aydın ihaneti ne ise; Açe GAM (Gerakan Aceh Merdaka) Açe Bağımsızlık Hareketi de odur. Bizim sıradan ülkeye bağlı kürt kökenli vatandaşlarımıza diyeceğimiz şudurki içinizdeki hainler size yoksulluk ve felâketten başka bir şey vermez. Bu böyle olmuştur, tarih boyunca. Et-tırnak ayrılırsa Türk-Kürt ayrılır. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Bölgedeki zayıf kürt devleti Amerika, İsrail, İngiltere ve Japonya şirketleri için daha rahat sömürülüp kemirilecek bir alan olmaktan öteye gidemez. Dünya ekonomisi de bu 4 ülkenin elindedir. Verecekleri bir filama paçavrası olacak aldıkları ise insanlarınızın refah ve zenginliği olacaktır. Endonezya’daki özerklik yutturmacası böyle oldu. Ülkemizde din davası güdenler ise zihniyetlerinin sakatlığı nedeniyle mali imkânlarını yanlış yolda harcamakta İslâm adı altında izah ettikleri ve tasarımladıkları bir Dünya’da ülkeleri, bayrakları, milletleri olmayan bir hedefin peşinde gitmektedirler. Bunların ne gibi bir işlevleri olabileceğini düşününüz. Fostur bunlar, fos.
Ne yapalım?
Ülkemiz 1915 koşullarını yaşamaktadır.
Başkent Ankara’yı Yeni Ankara adı ile Çaldıran Ovası, Diyarbakır Ovası, Harran Ovası
Van-Çavuştepe-Hoşap Esendere Hattı Ovası gibi düzlüklerden birisine taşıyalım.
Taşıyalım ki Londra, Waşinkton, Telaviv de hazırlanan planlara karşı zaman kazanalım.
Ardından halkımızı örgütleyelim. Sivil Seferberlik Yasası ile halkı teröristlere karşı sokak sokak örgütleyelim. Nasıl mı? 1941-1947 döneminde Japonya’da ve işgal ettiği ülkelerde uygulanan her 20-40 aileye bir sokak ve semt amiri atayarak adım adım ülkeyi vatandaşa parselleyerek iç ve dış istihbarat amaçlı kurdukları Tonarigumi düzeni bize akıl verebilir.
Yaklaşık 2 sene bu konuyu çalışıp Endonezce ve Japonca kaynaklardan Türkçemize kazandırdık.
Orada da yazdık. Ön tedbir ve ön çalışma hayati önem arzder diymi?