Endonezya ve Endonezlerin nasıl olduğu üzerindeki gözlemlerimiz bizim nasıl bir boşluk ve gaile ile idrak gecikmesi içinde olduğumuzu görmemize vesile olacaktır.
Endonezya doğrultuları yaklaşık olarak batı-doğu 5 bin km. kuzey güney 2 bin km. mesafede devasa bir ekvator kuşağı ülkesi olup yaşı 14 lere kadar büyüyüp de sonradan birden büyümesi duran çok zeki ve yetenekli çocuklar gibi insanların yaşadığı bir ülkedir.
Musikiye saygı, musiki zevki söz konusu olunca kendilerini asırlarca sömüren Felemenk ve Portekizlerin müziğinden kendine özgün keroncong denen musikiyi üretecek kadar “müzik hastası” bir millettir. Birçok ulusal kanal sabah 9-11 kuşağında büyük cadde ve meydanlarda, televizyon binası önlerinde kurulu platformlarda sürekli canlı musiki yayını yapılan seyirci toplamak için bazen para bile dağıtılan ülkede neden uluslararası alanda kendini kabul ettirmiş bir bestekâr yok, dedirten icraatlar var. Ayrıca İslâm dini temalı musiki piyasasının yeryüzündeki en büyük pazarı olduğundan Avrupa kökenli kurnazların örneğin Debu gibi gurupların pazara ürün sürüp “para biriktirdikleri” bir ülkedir. Endonez halkının geniş bir kısmının kadına olan saygısından bayan musiki ve kasidecilerin de meşhur olup dini temalı güftelerle kendilerini kabul ettirdikleri bir ülkedir. Halk yoksul ama yaşam için mücadele etmeye arzuludur. İdarecilerin (Bupati denen kaymakamlar) İçişleri Bakanlığı istatistiklerine göre yüzde 85 oranında rüşvet aldığı ama halkın itaat ettiği, uysal ve yumuşak huylu bir millet olan Endonezler müslüman ama hindu karakterli bir kast düzeni içinde yaşamayı benimsemiştir.
Biz Türk olarak iki konuda Endonezlerden ders almalıyız: Birincisi eşimiz, kızımız, gelinimiz olan insan-kadındır.
Endonezya Türkiye gibi Avrupayla sıkı bir ilişkisi olmasına rağmen hala öğrenemediğimiz “hanımları ve “insan” olarak göremediğimiz “dişi” olarak algıladığımız “insann yarısını” görmek zorundayız. Satırların sahibi Endonezya Cava Adası Bogor kenti Parung kasabası Waru Jaya köyü içinde bayan kuaför salonuna eşini motosiklete koyup getiren ve dükkânın kapısında saatlerce bekledikten sonra içerde saçını yaptıran eşinden özür dileyecek derece uysal olan “koca” sıfatlı Endonezi gördükten sonra şu satırları yazmaktan gocunmamaktadır: Biz Türk olarak “kadın” kavramını öğrenmek için Endonezlerden rica edelim bize öğretsinler. Aynı manzarayı defalarca Cakarta Bintaro semtinde 2011-Kasım -2014 Şubat arasında gözlemledim.
Gerçi Endonezya’da İslâm adına istismar yapan kadını aşağılayan İslâm hareketler ve gelenekler vardır. Örneğin carok gibi Madura Adası’nda kadına yönelik şiddete dönüşen ataerkil uygulamaları hariç tutarsak ana hatlarıyla anaerkil bir saygı içindeki Endonezya kadın zihniyeti bize göre çok çağdaş ve ileridedir.
Ben Endonezya’da hiçbir filimde kadının tokatlandığını görmedim. Bilâkis kadınların erkeklere Osmanlı tokadı akşettiğini defalarca seyrettim. Bir Trabzonlu olarak bu konuda daha baştan sınıfta kalmış birisi gibi kendimi hissettiğimi itiraf etmeliyim. Endonezlere bu konuda minnettarım. Bana insan olan kadını Japonlar da öğretemedi. Ülkemde de öğrenemedim. Ama Endonezlerden öğrendim. 54 yaşından sonra. Bir de lâikliği öğrettiler; bunun için de çok minnettarım. Endonezler size çok teşekkür ediyorum; bana lâikliği iyice öğrettiğiniz için. Ülkenizdeki Allah’ın şeriatı dışında her şeye benzeyen garip şeriat uygulamalarını gördükten sonra kafamdaki soruları ve müphem konuları iyice berraklaştırdım. Çok müteşekkirim size.
İnşallah sizde Allah’ın şeriatı olan lâikliği adam gibi yerleştirecek bir önder örneğin Mustafa Kemal Paş gibi bir öksüz yetiştirirsiniz diye de dua ediyorum.
Hocalarınız da beş vakit namazda dua eder. Gerçi bizder dua etmedikleri gibi küfür de edenleri de var ama..
Kadınlarımıza hürmet edelim öne alalım anlamında utamakan wanita diye yazarak otobüs ve tirenlerde hanımları ön tarafa oturturlar, yanlışlıkla bilmeden öne gidersen görevli gelip sizi kibarca uyarır.
Düğün ve musiki ile bunlara bağlı olarak undangan dedikleri davetiye yazmak Endonezlerin adeta namus meselesi gibi önemsedikleri bir husustur. Aylık asgari ücretin 95-225 dolar arasında gidip geldiği ülkede insanlar 100 dolar verip düğün elbisesi almayı son derece doğal karşılamaktalar. Buna bizzat şahit olduğumuzda sorduk; ömründe kaç defa giyeceksinki bu kıyafeti diye. Aldığımız cevap şudur; olsun önemi yok.
Bu noktada şu soruyu soralım: Ülkemizde derin bilgileriyle İslâmı anlatan ulama’dan kaç tanesi karısını kuaföre götürüyor?
İkincisi musikidir. Yoksul bir köy çocuğuna sordum: Bu kavalı (seruling) sen mi satın aldın? Kim öğretti? öğretmen mi? Cevap: Kendim (sendiri) öğrendim.
Çocukları şeriat okulunda okur. Kızlar erkek arkadaşlarını eve davet eder. Resim yapmayı adeta milli bir gelenek gibi benimsemişlerdir. 2013 yılında lise birinci sınıfta okuyan bir köy kızı Intan hanım bana geldi bir gün sordu: Osmanlı devletinde resim yasakmış doğru mu? Öğretmen öğretti bugün. Doğru dedim. Nasıl yasak olurki? dedi. Yarım saat izah ettim. Onun yaşayarak öğrendiği dini görüşe göre resmin yasaklanması bir garip şeydi. Minyatür resminden haberi yoktu. Onu anlattım. Yasak olduğu için minyatür resmi gelişti dedim. Ama o kafayı takmıştı bir şeriat ülkesinde resim yasaktı ve bu çok tuhaf bir şeydi.
Marawis geleneği ise Endonezlerden öğrenmemiz gereken bir başka uygulamadır. Marawis liseli genç kızlı erkekli gurupların ilâhi guruplarıdır, diyebilirim. Başlarında okulun öğretmeni bulunur. Şarkıcı olarak da hanım kız öğrenci olabilir. Köylerde düğünlerde baş gösterirler. Ayrıca kaymakamların gözetiminde Marawis yarışmaları bile yapılır.
Kısacası müzikle yatıp müzikle kalkan bir millettir diyebiliriz Endonezler.
Bir konu daha varki o bambaşka bir cazibe alanıdır. İlâç üreten millettir Endonezler. Ülkemizde ilâç israfı ve maliyeti dudaklar uçurtan bir ciroya ulaştığı şu günlerde Endonezlerden öğrenmemiz gereken bir husustur. Samsun’da evinin balkonunda ilâç bitkisi saksıda üreten Minangkabaulu eşi olan satırların sahibi “Türkiye bu konuda uyuyor” diye yazmaktadır.
Endonezler ve Endonezya bize 12 bin kilometre uzaktan dindaşlarımız olarak çok geç kaldığımız bir ilişki için hazır gördüğümüz bir haleti ruhiye içindedir. 15 Temmuz 2016 ihanet hareketinden sonra hainlerin ciddi bir şekilde zedelediği “imajımızı” canlandırmak için
Endonez kardeşlerimizi iyi tanımalı, huylarını, karakterlerini iyi bilmek zorundayız.