9.Şubat.2014 Pazar günü Pekojan, Glodok ve Tambora alanında yaptığımız 4 eski tarihi cami gezisinde Endonezya’yı hiç mi hiç tanımadığımızı anladık. Amacımız camilerin tarihine yoğunlaşmak ve Batavia (Eski Jakarta) akropolüne sınır olduğunu tahmin ettiğimiz alanda dindaşlarımızın tarihini teneffüs etmekti. Benzetmek gerekirse İstanbul Topkapı Sarayı tepesi yerine koyabileceğiniz Kota kenti akropol alanı ile Karaköy Perşembe Pazarı’ndaki Arap Camisi yerine koyabileceğiniz 4 eski cami Ciliwung ırmağının batı yakasında ova üzerinde konuşlanmasının ve Glodok (Çin Mahallesi) içinde yerden biter gibi önünüze çıkan 4 cami alanı çevresindeki 4 adet Wihara ve kiliseler arasında bir ilişki aramaktı. Japonların söylediği gibi Felemenkler; Glodok kentini niçin hediye etsinlerdi gayri müslimlere? İşin püf noktası burada yatıyordu. Fatahillah isyanı bir daha olur endişesi ile mi?
Ancak birinci gezimizde dikkatimizi çeken bir tabela bizi aynı alana iki gün sonra yeniden yönlendirdi. Bu sefer amacımız yazmakta olduğumuz kitap ile ilgiliydi: Habiblerin tarihi. Hazreti Muhammed’in soyundan geldiğine inanılan habibler Endonezya’da vardı.
Ertesi gün Türkiye’ye dönecektik. Bir gün daha alana harcadık. Anladık ki Endonezya’yı tanımadıkça İslam Dünyasının üçte birini tanıdığımızı söylemek, kabaran bir hindi tavrından başka bir şey olamazdı.
Tabela Masjid An Nawier denen caminin köşesinde idi. Üzerinde şöyle yazıyordu: Kawasan Kampung Arap, Langgar Tinggi, Masjid An Nawier. Langgar Tinggi ve Masjid Nawier alandaki iki tarihi cami idi. Kampung Arap ne olabilirdi? Arap yerleşke alanı gibi bir anlamı vardı.
HAZRETİ MUHAMMED’İN SOYUNDAN GELENLER
ENDONEZYA’DA ÇOK AYRICALIKLIDIR.
Hazreti Muhammedin soyundan gelenlerin Nakibul Eşraf adlı kurum vasıtasıyla idare eden ve kayıt kuyudatını resmi olarak tutan Osmanlı İmparatorluğuna şükran borçluyum. Eğer böyle bir uygulama olmasaydı istismar ve suiistimal had safhaya çıkacaktı.
Arap asıllıların Malezya, Endonezya ve Singapur’daki ayrıcalıkları onları adeta küçük bir kral gibi yapıyor. Servet üstüne servet biriktiriyorlar. İslam “maliye” söz konusu olunca “zekat” ile istismar edilen bir uyguama ile de savuşturuluyor. Bu açıdan “Alseqoff” ailesi tam bir ibret vesikası. Mezkur aile ile ilgili ANRI denen Endonezya UlusalArşiv Kurumundan Hac ile ilgili kitabı alfık ve 30 sayfa kadarını da tercüme ettik. Anladıkki aile “seyid” sıfatıyla hacıları tam bir köle yapmış 1860-1900 yılları arasında tam bir Ebu Lehep hükmü icra etmişti.
Bir ara Osmanlı Devletinin Singapur Büyükelçisi olması da gündeme gelmiş olan Alseqof bir doktoraya konu olacak kadar önemli bir kişidir.
CAKARTA PEKOJAN MAHALLESİ ARAP SEYİTLERİN MEKANIDIR
İnternette Jakarta hükümet sitesine girip de orada Komunitas Arap başlıklı maddeyi de hatırlayınca konuyu yerinde görüp incelemenin daha yararlı olacağı düşüncesiyle, 11.02.2014 günü sabah 05.15 de Tangerang Selatan’dan yola çıkıp erkenden saat 06.30 gibi alana vardık. Olimo durağında Transjakarta obüsünden inip kahvaltılık sütü içerek bir elde elma, bir elde kalem yürüdük. Yaklaşık tahmini 3.5 km. idi ve Jalan Keadilan denen sokaktan girip yaklaşık 3.5 km. yolu kuzey batı ve batı yönüne kıvrılarak yürüdük. Sabah pazarında Çin asıllı azınlık alışveriş yapıyordu. Sokaklar hareketli idi. Pis kokular burnu kıracak derecede idi; aç karın hiç bir şey dinlemez hele hele benim gibi midesinden sorunlu bir Trabzonlu ise zaten öfkesi de yanar döner lamba gibi burnunda olurdu. Hiç dinlemezdi. Bu duygular içinde, Jembatan Lima’ya kadar 4 vihara (Çin tapınağı) ve bir kiliseyi sayarak önlerinden geçip 3 tanesi ırmağın batı yakasında ovada kalan camiler alanına hevesle vardık. Masjid An Nawier de iki tane habibi bana bir Endonez yerlisi gösterdi ve tanıştım. Birisi Araplar gibi fistan giyiyordu. Adı Habib Quraish Aidid idi. 45 yaşındaydı. O mahalle Kur’an Kursunu da yönetiyordu. (Masjid Talim Pekojan) Diğeri ise 50 yaşında idi ve Pekojan Mahallesi (Kelurahan) 01 numaralı semt amiri (Ketua Erwe) idi. Adı Habib Muhammad Al Cufri idi ve 50 yaşındaydı. Normal giysili ve bürosu da caminin karşısında idi. Yemek yiyordu, bana da ikram etti. Yedim dedikten sonra konuştuk.
Esas amacımız Jakarta ve Jawa adasına ilk gelen habib ve en eski habib kim idi? Bunu arıyorduk. Sorduk. Anladık ki Endonezya’yı incelemek koyun pöstekisi saymak gibi bir şeydi. Onlar da işin aslını bilmiyordu. Kawasan Kampung Arap ifadesinin Zawiyah Camisinin çevresi olduğunu söylediler. Zaviye sözcüğü de burada bir tekke olduğu yorumuna götürdü bizi.
Bana bir adres verdiler: Tanah Abang Yayasan Waqaf Al Rabitah Al Alawiyah, Darul Aitam tahmini 7 km. kadar güneyde idi. Atladım M-10 dedikleri vagon taksiye; 5 bin rupi ile gittik. Tanah Abang’ta büyük alış veriş merkezine 500 metre yakında idi. Tanah Abang, Jalan KH.Mas Mansur No.47 de idi. Binanın tepesinde oyulmuş yazı ile şöyle yazıyordu: Yayasan Darul Aitam, Balai Pertemuan Yasmin- Pertkantoran. Önünde genş bir park alanı olan 250 metre kadar uzunlukta iki katlı bir bina idi. Güvenik görevlilerin ellerinde bir buroşürde habiblerin işlettiği iki kurumun adresi vardı: Birisinin adresi şöyleydi: Balai Pertemuan Yasmin, Praktis, Ekomomis, Strategis. Bu adres benim geldiğim yerdi. Burada düğün ve toplantı amaçlı kurum kiraya verilen bir yer ve ayrıca şeriat ilkelerine göre yüzde otuz faizle tefecilik yapan Pegadaian adlı yıllık cirosu 2013 yılı için 8 milyar dolar olan Pegadaian adlı şirketin Kebong Kacang şubesi de oradaydı. Buroşürde kiraya verdikleri bir kurumun daha adresi vardı: Panti Asuhan Daarul Aitam, Jalan Moh Kahfi I, No.52.A Jagakarsa, Jakarta Selatan. Burası da günde iki kez toplantılar ve düğünler için kiraya verilen bir kurumdu.
Oradaki görevliler habib silsilesinin başka yerde olduğunu söyledi. Tanah Abang’ta başka bir adres verdiler. O da aynı cadde üzerinde ve Darul Aytam’a yaklaşık 500 metre uzaktaydı. Masih jauh dengan ojek, çok uzakta motosikletle git diyen Endonez güvenlik görevlisini dinledikten sonra hemen unutmanın faydasını görmüştüm. Ama bugün Endonezlerin bazı sözlerini unutmadan kaydetmek ona göre hareket etmek zorunda idim. Yayan yürüdüm. Bu arada bir elma, iki kilo su ve bir kilo süt günlük nevale olarak yanımdaydı. Bir de Endonezlerin tolak angin dedikleri sıvı nane gibi bir ilaç da. Yürürken onları da atıştırıyordum. Kuruma vardığımızda eski bir bina ve bir ilkokul karşıladı bizi. Yine bir Arap kılıklı ama şaşırtıcı derecede kibar bir Endonez ilgilendi. Sülale şeceresi işlerine bakan kurumun buradan taşındığını söyledi. Burada belge yoktu ona göre. Binanın üzerindeki yazıların fotoğraflarını çektim.
Şöyle yazıyordu: Pengurus Pusat Rabithah Alawiyah, Kantor Yayasan Jamiat Kheir, Yayasan Pendidikan Jamiat Kheir. Avluya grişe çıkan merdiven üzerinde Arapça hoş geldiniz yazıyordu. Grişite Burada hem büro vardı, hem de dikdörtgen avlu içindeki iki katlı okulda anladığım kadarıyla medrese eğitim veriliyordu. Nerede bulacaktık belgeleri? Tekrar sorduk. Aldığımız cevap Kampung Rambutan’da idi ve buraya yaklaşık 1 km. solda kalan bir Rabitah adlı yerde idi dedi.
Düşündüm bugün Endonezya’da son gündü. Ama 7 dolar taksi parası da önemliydi. Tahmini Bunderan HI durağına 2 km. kadar uzaktaydı. Yürüyecektim. Artık saat 9 a geliyordu. Kavurucu sıcaklar başlamak üzereydi. Ama benim Tanrı’nın sıcağından korkum yoktu. Onun sıcağı yakmaz. Isıtırdı yürekleri. Ama insanların bozduğu ve kirlettiği havadan yuttuğum bakteriler boğazıma sarılmıştı. Ondan korkuyor ve ömrümün bu ülkede bakteriler sayesinde normal süresinden önce biteceğini düşünüyordum. Aklıma İkinci Dünya Savaşındaki Japon askerler geldi. Mançurya işgalinde yürüyemeyecek derecede olanlara ölmeyi beceremedi, veya ölecek derecede yorgun düşüp de esir olanlara da aynı şekilde ölmeyi bu da beceremedi diyorlamış. Ben de 58 yaşındaydım. Ölmeye de niyetim yoktu. Bu işi bitireyim diyordum. Ama yürümek için de güç gerekiyordu. Suları içe içe Otel Kempinksi denen Japonların İkinci Dünya Savaşı tazminatı olarak verdikleri otele doğru yürüdüm. Yürüdüm ama Bunderan HI durağı üstten giden tren yolu nedeniyle kapalıydı. Güneydeki Sarinah durağı mı? Kuzeydeki Bank Indonesia durağı mı derken bu sefer de Çaldıran Ovasını hatırladım. 1517 yılında atalarım İstanbul’dan yola çıkmış 6 ayda öküzlerle birlikte taşıdıkları toplarla 1.550 km. yolu yürümüşlerdi. Nereden aklıma geldiyse bu bana mehter marşı gibi bir heves verdi. Sarinah’a kadar 400 metre tahmin ettiğim yolu yürürken Japon askerlerin ölünce Tanrı olan imparatorun yanına gitme hevesiyle yürümesi, Türk askerinin de 6 ay boyunca ilayı kelimetullah için yürümesinde karizmanın çekiciliğini düşünüyordum. Karizmayı üreten milletler yaya, aç yürüyordu yavaş yavaş hedefe. Bizi çeken bir karizma mı idi?
Saat 12.15 gibi Kampung Rambutan’a vardığımızda oradaki görevliler Rabitoh nerede bilmiyordu.
Buroşürdeki adrese bakarak sordum. Tekrar bilgileri kontrol ettik. www.rabitoh.com adresinden bak orada hepsini bulacaksın diyordu, telefondaki ses. Başka bir adres verdi: Jalan Simatubang No. 7.A. Sebelah Kampus Unindra. 021788 43371. 19 numaralı vagon taksi ile Pasar Rebo yolu üzerinden vardık. Universitas Indraprasta PGRI yazısı bizi bekliyordu. Burası bir özel üniversite idi. Habilerle ne ilgisi olabilirdi ki? Saat 13.00 e geliyordu. Pes ettim. Eve geri dönmeye karar verdim. Ama yolda bir büyük tabelada Habib.... gibi yazılar vardı. Mutlaka bu yoldan döneceğim ve bu yaznın fotoğrafını çekeceğim dedim. Dönüşte yol üzerinde Endonezlerin Kebab Turki dedikleri ve kebabtan başka herşeye benzeyen cırıkta tipi bir şey satan sokak lokantasının da fotoğrafını çektik.
Pasar Rebo (Rumah Sakit Umum Pasar Rebo) hastanesi bitişiğinde Jalan TB. Simatubang’da boş arazi üzerinde yazan tabela: Bu arazinin sahibi Habib Andi Salim Umar Al Attas Hj. Sofia Abdul Azis’dir.
Karşısında Gereja Pentekosta Di Indonesia yazısı vardı.
Burası da bir kilise idi. (Foto:11.02.2014)
Habiblerin silsilesini ararken bir habibin arazisini bulmuştuk. Daha önce Gor Sumantrideki halk kütüphanesine de adına aldanarak arşiv dairesi diye gitmiş orada da hiç ummadığımız bir şekilde
1954 yılında Pramoedya Ananta Toer’in yazdığı Korupsi (Yolsuzluk) adlı kitabını bulmuştuk.
Demekki Endonezya’da işler böyle gidiyordu: ummadığınız bir zamanda bulabileceğinizi umarak çalışmalara devam edecek şekilde bir ön hazırlık yapmak gerekiyordu. Eve Pasar Rebo- Lebak Bulus- Bintaro üzerinden geri döndüğümde saat 15.00 gibiydi. Saat 05.15-15.00 arasında Jakarta içinde yaya, vagon taksi, kent otobüsleri ile 40 km. kadar yol yapmış habibleri tanımaya çalıştık. Bir şeyler öğrenmiştik. Neyi nasıl öğreneceğimizi öğrendiysek bile kendimizi karlı kabul edecektik. Sonuç alamamıştık. Yarım kalan bir gezi idi. Bir sonra nasip olur da Jakarta’ya yolumuz düşerse kaldığımız yerden devam edecektik. İslam dünyasının kanayan yarası idi; Hazreti Muhammed’in soyundan gelenler. Yerinde ve görerek, yaşayarak öğrenmek de boynumuzun borcu idi. Endonezya’da konakladığımız 2 yıl 3 ayın son günü böyle geçmişti. En azından din menakıpçısı olamayacağımız için kendimizi mutlu hissedebilirdik.