21. asrın yarısına yaklaştığımız şu günlerde durumumuza baktığımızda bir “Türk
Markası” bulunmayan bir Dünya ekonomisinde 1961 de ürettiğimiz ve adına “Devrim” arabası
dediğimiz milli arabayı yeniden 2020 lere kadar üretip piyasaya süreceğimizi söylüyoruz. Ezeli
düşmanımız Ruslardan “nükleer teknoloji” transfer etmek için kıvranıp duruyoruz. Teknik
marifet yani “katma değer” üretemiyoruz. İstanbul Belediye Başkanının ifadesiyle bir
tramvayın bir dolarlık vidasına 250 dolar ödeyip satın alıyoruz. 1981 yılında Ankara
Üniversitesi Maltepe Vehbi Koç Maltepe Öğrenci Yurdunda öğrenci iken tıpta okuyan bir
arkadaşım Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi binasının tuğlası, harcı, çivisi, ustası herşeyinin
Almanya’dan getirilip inşa edildiğini söylemişti. Rahmetli Sakıp Sabancı “1980 lere kadar
Türk Lirasından başka bir şey bilmezdik. Döviz, mark siterlin, dolar nedir ondan
öğrendik” diye beyanat verdiğini satırların sahibi televizyonlardan izlemiştir. Almanya’nın
2050 yılına kadar gerekli enerji ihtiyacının yüzde ellisini güneş enerjisinden elde etmek için
çalışmalar yaptığını 2009 yılı Şubat ayında Japon NHK adlı kültür kanalında dinlemiştim.
Mezkur kanal ortaokul öğrencilerine güneş enerjisi konusunda çalışmalar yapmaya teşvik eden
programlar yapıyordu. Japonya’nın kuzeyinde Hokkaido ada kuzeyinde Wakkanai adlı kentte
“Wakkanai Kenti Gelecek Yüzyıl Enerji Parkı “ (Wakkanai Shi Ji Sedai Enerugii Paaku, 稚
内市次世代エネルギーパーク) adlı araştırma merkezinde çalışmalara başladılar bile. Mezkur
kent Kanada hizasında bulunuyor. Aşağıdaki adreste Japonca tanıtım dosyası da var.
http://www.enecho.meti.go.jp/category/saving_and_new/policy/enepa/pdf/enepa_hokkaido_touh
Güneş enerjisi sorunları ebedi olarak kökünden çözeceğinden bilmem kaç karılı İslam
şeyhlerinin arazi hükmündeki ülkelerinde de “petrol” tükenip bitince durum ne olacak
acaba? Hala yaz saati Avrupalıların İslama soktuğu fitnedir. Yedi yaşındaki kız çocuğu
başını örtmezse idam edilir. Kadir gecelerinde Sakalı Şerif ziyaret edilerek meydanlarda
namazlar eda edilir.
Bu gibi örneklerle yaşamaya devam etmememiz için ne yapmalıyız? Bu insanlar, yani
Almanlar, Ruslar, Japonlar ve diğerleri bizden akıllı değil. Bundan emin olunuz böyledir.
Bizim sorunumuz nedir?
Birbirimize asla ve asla güvenmemeyi telkin eden İslam din zihniyetidir.
Allah’ın adalet sıfatı varsa ki var, Almanlara daha çok zeka dağıtmamıştır. Bütün dehalar da
Japonyada toplanmamıştır. Bu da açık ve net bellidir. O zaman tekrar soralım.
Bizim sorunumuz nedir?
Yaşamımızı şeyhlerimizin telkin ettiği kendine faydası olamayan ulamanın ağzından
çıkacak iki lafa bağlı sorumluluğu din bilginlerine bırakan keyfel keder İslam yaşamıdır.
Türkiye, Endonezya, Malezya ve diğerleri böyledir.
Köle, kul üretiyoruz. Bağımsız kişilik yoktur. 2016 yılındayız ünlü bir gazetecimiz “devlete
secde edenler ile ruku edenler” diye gazetelerimizi ikiye bölüyor.
Adam kayırmayı yok etmediğimiz müddetçe, 2010 yılında vesayetinden kurtulduğumuz
askerlerin ardından öne çıkan siyaset ve din adamı vesayeti sürüp gidecektir.
Vesayetlerden kurtulmadığımız müddetçe refahı ve adaleti yakalayamayacağız. Çok mu
zor “adam kayırmak”tan kurtulmak? Çok mu zor; nüfus kağıdı üzerinden işlem yapmayı
tüm ülkeye yaymak. Çok mu zor?
Tekrar soralım: Bizim sorunumuz nedir?
Marka ve teknik marifet üretmek için rekabeti teşvik ve adam kayırmayı kaldırmak
gerekir. Ülkesi, milleti, merkez bankası olmayan sermaye sahipleri, din davası güdenlerle
olmayacağı açığa çıktı. 2010 yılından sonra AKP ve Fethullah Gülen olayı bunu
öğretmiştir. Hem de acı çekerek öğretmiştir.
Ahlaki değerler, Allah rızası gibi laflar sayelerinde heder olup gitmiştir.
Bizim sorunumuz nedir?
Bize her iki dünyada sonsuzluk vad eden ama hiçbir ahlaki değeri olmayan din davası
güdenlerin peşlerine takılmaktır. Aklımızı küçümsemek ve kendimize güvenmemektir.
Bizim sorunumuz nedir?
İslam adına hareket edenlere kul köle olmaktır. Hazırcı olmaktır.