İslâm dinini teorik ve ideoloji eğitiminden başka bir bir ufku olmayan mezhep imamlarının, fıkıh, tefsir kitaplarını okumaktan başka bir şey düşünmeyen bir dünya içinde tasarımlayıp kendi ülkelerindeki insanbilim, sosyoloji, psikoloji, istatistik, ekonomi, tarih, siyaset, idari sistemler ve benzerleri ile sadece menkıbe ve söylenceler ne kadar söz ediyorsa o kadar ilgilenmekte olan üçlü oligarşi (devlet adamı, ulama, asker) yönetmektedir. Kısacası kölelerle, efendileri olan köleler yönetmektedir. Yaşadıkları çevrede erkeklere hizmet eden dişi varlıklar ile insana düşman bitkisel örtü ve hayvanlar vardır. Kin ve nefret gıdalarıdır. Lütfen ifadelerimizin ağırlığına bakıp da Nijerya, Kuzey Afrika, Suudi, Yemen, İran, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerde neler olduğunu unutmayınız. Bu ülkelerde insanlar birbirlerine zulmetmektedir. Hükmetmeden yönetenler idarecilerdir. Kendi siyasi egemenliklerinde kendi mezheplerine uygun cami inşa edip diğerlerine yaşam hakkı bile tanımayan İslâm devlet adamları, insanların beynini adeta öldürüp telef eden ve her yerde küfür arayan ulama, zulüm ve istismar simgesi olan generaller, İslâm dünyasının tartışmasız egemenleridir. Hal böyle olunca da sonuçta ülkelerini sömüren ülkeler her türlü ilmi yöntemlerle daha iyi tahlil etmekte ve büyük şirketlere daha güzel yön vermekteler. Bu zihniyete artık bir son vermek Allah’ın bir emridir diyecek derecede İslam dünyasında reform ve iyileştirmeye ihtiyaç vardır.
İran’da bir tane sünni cami yoktur. Dindaşına saygı olmayan bir ülkede insana saygı var mıdır? İnsan haysiyeti tanımayanların hükmettiği rüşvetin yasallaştığı, egemenlerin (ayetullah) hiçbir koşulda yargılanamadığı ama usulen sadece egemenlere mahsus bir yargı düzeni olan ülkedir İran.
İran-Suudi ikiz düşmanlardır. Dost olmamaya yeminlidirler. Yönetenler bir şekilde Hazreti Muhammet ile de ilişkilendirilirler.
Yazılı olmayan İslâm ise halkın kendi nasıl anlayıp yine kendisi nasıl uyguluyorsa o şekilde yaşadığı bir İslâm yaşamı zihniyetidir. İslâm dünyası yazılı İslâm üzerinde zaten asırlardır süregelen bir anlaşmazlık ve birbirlerine karşı kıyım ve katliama varan çatışmalar halen sürdürülmekte olduğundan kaldı ki yazılı olmayan ve tabir caizse yerelleşmiş ama insani bir İslami zihniyeti gösteren bağdaştırmacı İslâm üzerinde çalışma yapılmamaktadır. Bahsettiğimiz konu onlarca kitap ve doktora alanını kuşatacak kadar zengin ve engindir. Biz bu makalemizde bir damlacık konuya değinecek bir nebzecik açıklama yapacak kadar zaman ayırabildik. Ama isterizki konuyla Türk gençleri ilgilensin ve Endonez din kardeşlerimizin İslâm zihniyetinin en önemli odak çerçevesine girip Türkçemize ve Türk düşüncesine kazandırsınlar.