İslam’a ve dine yeniden ve şimdiye kadar süregelen bakıştan farklı bir zaviyeden bakmak gereğini hissetmek için öncelikle “kadınlarımıza” yeniden ve farklı bakmalıyız. Benim sözüm din ile yatıp din ile kalkanlaradır. Benim gibi 9 yaşından beri din ile hasbihal olanlaradır.
Dini cemaatlerin aidiyeti ve dayanışması güçlüdür. Sizden ben değil biz demeniz ve kardeşlik havuzu içinde erimeniz beklenir. Bencilliği terk ederek fedakar bir hizmet eri olmak başka bireysel değer yargılarını terk ederek gözü kapalı bir emir eri olmak başka. En ihlaslı cemaatte dahi bazı istismarların yolunu açar, çünkü kimsenin “bir dakika arkadaşlar burada bir yanlış yapıyor olmayalım” deme hakkının verilmediği bir ortamda, müzakerenin tüm üyelere yaygınlaştırılmadığı bir ortamda doğal olarak da “müzakir” olunamadığı için muteriz olanların sistemden atıldığı bir ortamda atıldığı itiraz etmediği yerde yanlışlar katlanarak artar. Dahası gördüğü yanlışlara itiraz etmeyen müslüman buradan önemli bir vebal de yüklenmiş olur. Çünkü unutmayalım İslam’da “kollektif kurtuluş” “kollektif hesap verme” değil de “bireysel hesap verme” vardır. Kollektif kurtuluşun değil de bireysel kurtuluşun modern hukuk açısından geçerli olduğunu kabul etsek de din açısından “benim cennete giden yolumda bana herkesin ortak olduğu ortamda” “diğer üyelerin veya liderlerin cennete giden yollarında beni neden peşlerinden sürüklemediklerini” sorma hakkımı mahfuz tutarım. Tersinden düşünürsek “beni cennete giden yolda ortak kabul edenler” “neden cehenneme giden yola girdiğimi düşündüklerinde ortaklığa razı olmazlar” Konu gelip gelip “vicdani dürüstlük” “bireysel özgürlük” “bireysel kendini ifade edebilme” noktasına düğümlenip kalıyor.
Allah her mümini uyarmıştır. “Hakkında bilgin olmayan bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra Suresi, 36)
Yestemiuunel kavle ve yettebiuune ehsenehu. Burada temel aldığımız bir önceki cümlede yazan ayeti kerimeye dayanarak bir İslam bakışı geliştirmeden önce şu soruyu soralım ve cevap arayalım: “Kur’an Müslümanlara mı indi? İnsana mı indi?” “İNSANA” sözünü duyar gibi oluyorum. O zaman ayeti kerimeye geri dönerek bakışımıza bir ufuk kazandırmaya çalışalım: “Tüm sözleri (fikirleri) dinleyen ve en güzeline tabi olan”
Ayeti kerimede geçen kavl sözcüğündeki lamı tarif bizlere şunu işaret etmektedir: Sadece bir görüşü değil tüm görüşleri dinle” Çünkü lamı tarif tüm bir sözcüğün başına geldiğinde belirtili olur ve o sözcüğün tümünü kapsar. Burada müslümanların ve gayri müslümanların diye bir ayrım yoktur artık. Demekki biz bir konuda müslüman olmayanlarla da müzakere yapabiliriz. O zaman, müslümandan insana giden bir yolun güzergahını çizme şansımız vardır. O zaman, dışladığımız müslümanları neden aradan yüzyıllar geçtikten sonra kucakladığımızı kendimize sormalıyız.
ALMANYA’YA İLK GİDEN TÜRKLER
Dünya ile “toplumca” veya “milletçe” ilk zayıf bağlantıları kurmaya başladığımız 1950 lerde aldığımız ilk derslerden biri beşeriyetin Türklere hayranlık filan duymadığı, hatta imajımızın adamakıllı kötü olduğuydu. Yeryüzünün tekmil sarışınları Türk erkekleri için deli divane oluyor diye de 1950 lerden sonra Almanya Bon kentine gelen üniversite mezunu Türkler sefaret yakınındaki “Pension Rehbein” de oda kiralarlardı. Almanlar için öğrendiği ise öğrendiği şu imiş: Odasını açık bırakırsa odasına Alman kaltakların gelip kendisiyle tatlı dakikalar geçireceği idi. (Yağmur Atsız, Star Gazetesi.1.Eylül.2010 Salı)
Türk insanının Dünyayla ilişkisi bağlamında bize vereceği derstir bu. Özal ile 1985 lerde Honkong’a giden iş adamlarının ve gazetecilerin umumhane rezaletleri hala kulağımızı çınlatıyor. Moskova’da açılan camide görevli imam efendinin camide hanımlarla içki alemi yapması, ilk Osmanlı balosunda kadınları haremine almak isteyenlerin çıkması örneği bize hep aynı sorunu hatırlatmaktadır.
Konunun özü şudur: Biz Türk erkekleri olarak kadınlara bakış açımız hatalıdır. Bu da bizim tasarımladığımız İslam dünya görüşümüzün sakatlığından kaynaklanmaktadır. Bizim kendimize özgü ve derecesi bölgeden bölgeye değişen bir “Namus” kavramı anlayışımız ile sıkı sıkıya ilintilidir. Özetle “kadın insan” görmek ile “cinsiyet metaı” görmek arasındaki farkı ayarlayamamızdan kaynaklanmaktadır. İşte bu nedenledir ki her gün gazetelerimizde televizyonlarımızda “namus” saplantısına dayalı erkekler tarafından kadınlarımıza yönelik cinayet haberleri peşpeşe gelmektedir. Bunu en baştan peşin peşin söyleyip de ardından yanlışımızı düzeltmek için ne yapabileceğimizi kendiliğinden gündeme getireceğimizden orasının şu aşamada pek önemi yoktur, sanırım.
THILO SARRAZIN NE DEMEK İSTEDİ?
Türkler Almanya’ya gelen müslüman göçmenler içinde Türklerin dışında kalanlara göre çok daha kötü uyum sağlamaktadırlar. Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu üyesi Thilo Sarrazin açıklamalarına bakarak biraz düşünelim: Müslüman göçmenlerin topluma daha kötü uyum sağlamasının nedeni İslam kültüründen kaynaklanmaktadır. Araplar hızlı çoğalıyorlar ve toplum da hızla aptallaşmaktadır. Aptallar fazlalaşmaktadır. Türk göçmenlerden çoğu diploma almadan okuldan ayrılmaktadır. Çok azı da üniversite olgunluğu belgesi almaktadır.
İslam Dünyasının büyük ölçüde içine kapanık olduğunu bunun da İslamcı saldırganlığın kaynağını oluşturduğunu iddia ediyor. Genetiğe bağlı olarak insanların zeki veya aptal olabileceklerini düşünmek, veya ölçülebilen zekanın yüzde 50 ila yüzde 80 inin genetik olduğu konusunda görüş birliği içinde diye savunmaktadır. (15.08.2010 Pazar, 16.10, Samsun, Atakum)