İslam; Tanrıya teslim olmak olduğu kadar; kula ve insana teslim olmamak, kul, köle olmamak anlamını da içerir. Endonezler; ulama, din adamı umara, devlet adamı militer, asker dedikleri köleleşmiş ve yerli işbirlikçileri tarafından özetle üçlü zalimler sürüsü marifetiyle adeta eritilerek semirilmiştir. İslam toplumları, 21. asrın ortalarına doğru gittiğimiz şu günlerde 10-12. asırdan pek de farklı olmayan bir yaşantı tarzını sürdürmeye devam etmektedir. Amentümüz, şehadetimiz şudur: La ilahe illallah, Muhammedur Resulullah.
İSLAM’IN ŞARTI BEŞ ALTINCISI İNSAF
İslam’ın şartı beş, altıncısı insaf. Allah’a iman ettiğin kadar Allah’ı anlatanlardan şüphe edip beyninin içinde insan olan dini bulacaksın. Buraya kadar amenna ve saddakna. Devamı ise berbat; Anlatanlar en derin ve hikmetli vaaz veren ulama ise fakir, küs, insana, cemiyete düşman, mutsuz yaşaman için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Vaazları da fetvaları da böyledir; fakir doğacak, fakir yaşayacak, fakir öleceksin. Fakirlik erdemdir. Fakir olup kendini zengin göstermek evladır. Toplu refah elde etmek diye bir sorunumuz yoktur. Tasarladıkları İslam; tabiatı, insanı ve cemiyeti telef eden hiç kimsenin otorite tanımayan, otorite zihniyeti içinde kargaşa ve gaile ile yaşamayı becerebilen bir anarşi dinidir.
İNSANI TELEF EDEN BİR İSLAM
ZİHNİYETİ İSLAMİ DEĞERLERİ AŞINDIRMAKTADIR
İnsanı telef eden bir İslam zihniyeti İslami değerleri aşındırmaktadır. Öylesineki 2015 Türkiye’sinde ‘kızına şehvetle bakanın karısından nikahı düşer mi?” sorusuna fetva isteyen “ahmak-sapık” karışımı yaratık ile ona cevap veren akademik titirli türdeşinin yaşadığına bir ilahiyatçı olarak inanamıyorum. Her ikisini de bir demir kafes içine koyarak emniyet kontrolünde pisikiyatri uzmanlarına götürüp her türlü anatomik testler dahil hepsini yaptırdıktan sonra böyle bir soruyu sorabilen ile ona cevap verenlerin “tehlikeli madde” içinde görüldüklerinden dağlarda rakımı üç binden aşağı olmayan yerlerde özellikle “kadın denen dişi” değil insan denen varlık olmayan yerlerde bir arada yaşamalarına “fetva” yı verdim bile. Böyle soruya böylesine “ciddi” fetva lazım. Biz böyle deyince dini ciddiye almıyorsun diyenlere bir çift lafım var: Bu yaratıkların bir kısmısı devletin resmi makamlarını işgal etmişler, vatandaş da bunlara güveniyor. Bunların yanına hanımlarımızı götürüp bir iki laf bile etmemki korkarım bunlardan. Ne gözle bakacaklar bizim hatunlara. Ben böyle düşünen adamla camide namaz kılmam, cevap verenle hiç kılmam. Ruhiyatım bozulur, ruhiyatım. Seviye ne kadar düşüyor. Görüyorsunuz. Ne yapalım; Martin Luther’in kilise kapısına dayadığı 99 maddelik protestoyu 199 madde yapıp Diyanetin kapısına yapıştıralım. Bizdeki ciddiyeti görsünler. Evet; biz ters ve alışa gelinmedik bir şekilde kalbten ziyade beyne yönelik ifade tarzımızı ısrarla sürdüreceğiz. Çünkü buna ihtiyacımız var. Çünkü İslam dünyasında neler olup bittiğini yazmamaya adeta gizlemeye yeminli mücahitler ve öncüler diye yutturulan din satıcılarından değiliz.
TEMEL KİŞİLİK VERİLERİ SAPMAKTADIR
Bizim sorunumuz temel kişilik verilerimizde sapma olmasıdır. Sadece ve sadece gördüğümüzü yazıp fotoğrafını çekeceğiz. Böyle yapmazsak taşlar haykıracak gerçekleri diyen Hazreti İsa’nın sesini duyar gibi oluyoruz. Kuluçka döneminin baharında bile değiliz. Önce yerimizi ve nerede bulunduğumuzu görürsek, sonra güneşe bakıp yön ve istikamet tayini yapabileceğiz. Konu bu kadar basittir ama alışmadığımız şeyler vardır. Yoksa her şey yeteneklerimizde mevcuttur. Unutunuz Arap baharını, sonbaharı vardır. Kış bitince bahar gelir bu kadar da basittir.
İşte İslam dünyasının en büyük ülkesi Endonezya: Endonezya İslam Bilginleri Kurumu (MUI) yani bizdeki Diyanet İşleri Bakanlığı muhatabı olan kurum olarak düşündüğünüzde
11-15 yaşındaki ortaokul ve liseli kız öğrencilere ülkede fuhuş artıyor gerekçesiyle bekaret testi (test keperawanan) Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uygulanmakta; ulama denen harika hocaefendiler de bu işin yasasını çıkarıp düzenli bir şekilde yapalım diyebilmekteler. Yıl 2013 Endonezyasıdır burası.
Türkiye açısından baktığımızda ise durum bu kadar sefil olmasa da Diyanet İşleri Başkanlığı arada sırada harika sıkandallara imza atıyor. Ayrıca kendi tabirleriyle hizmet, ilayi kelimetullah, fi sebilillah, Allah rızası gibi heveslerle Endonezya’ya gelip para toplama ve toplu dilencilik gişeleri açan tarikat, cemaat mensupları ise ne yazıkki her şeyi güvensizlik üzerine kuran veya toplu dilencilik yaparken güven veren ancak kasalarına akan paraları aldıktan sonra güvensizliğin ve arsızlığın en alasını yapanlarla Türkiye’nin nereye kadar gideceğini sorgulamanın zamanı geldi.
ENDONEZYA PEGADAIAN ADLI REHİNE-TEFECİ KURUMU KİT İLE KUA ADLI SADECE MÜSLÜMAN EVLENDİRME KURUMU VE ERTE ADLI SOKAK AMİRLERİ SİSTEMİ İBRET VERİCİDİR
Endonezya İslam dünyasının en büyük ülkesi olarak siyasi, idari, mali düzenekleri açısından iyice bilinmesi gereken ibret verici örneklerle doludur. Öylesine ibret vericidir ki bu ülkede Endonezlerin kendi kendilerine ürettiği nasıl bir düzen vardır denecek kadar da Felemenk, Japon ürünü idari birimlerle doludur.Biz Endonezya İdari Düzeni ünitesi içinde “sokak ve semt amirleri” konusunu çalışırken hep şunu düşündük: Neden Endonezya’yı işgal eden ve asırlarca sömürüp kemirenlerin kurdukları ekonomik, mali, idari düzenekler aynen sürdürülmektedir? 1901 yılında Felemenklerin kurduğu Pegadaian adlı Kamu Tefeci Rehine Şirketi 1942-1945 Japon İşgal Döneminde de sürdürüldü. Buraya kadar olanını normal, ne var bu işin içinde garip olan, diye düşünürken ardından gelen Bağımsızlık Dönemi’nde şirketin aynen yapısının sürdürüldüğünü 2013 yılında 8 milyar dolar cirolu bir Ulusal Kit (Endonezce BUMN) olarak hizmet verdiğini görünce burada bir anormallik var diyebiliyoruz. Ya sokak amirleri yasasına ne demeli? Konuyu ilk öğrendiğimizde merak edip yaklaşık 10-11 ay kadar Endonezya’da inceledik. Pegadaian adlı eserimize işledik.
Japonların 1944 de kurduğu Sokak Amirleri (Endonezce Erte) düzeni, 1983 yılında Suharto rejiminde yasalaşarak sürdürülüyor. Burada da bir anormal durum var. Ya Kantor Urusan Agama dedikleri KUA, yani Din İşleri Bürosunu Japonlar kurduktan sonra bugün; sadece müslümanları evlendiren bir kurum olmasına ne demeli? Tabi mezkur kurumların yolsuzluk ve rüşvet batağı içinde topluma huzur ve mutluluk vermediklerini de göz ardı edemeyiz. Bağımsız bir toplumun bağımsız beyinlerle gerçekleşebileceğine, hami – mahmi yani koruyan–korunan zihniyeti i le gerçekleşemeyeceğine olan inancımızı tazeledik. Kölelik İslam dünyasının ortak vasfıdır. Maalesef Türkiye laik bir çerçevesi olmasına rağmen bu engeli aşamamıştır. Mustafa Kemal Paşa’yı bir insan olarak eleştirelim. Ama şunu hiç unutmayalım bize bir ülke, bayrak, ordu, merkez bankası teslim etmiştir. Haa bir de NÜFUS KAĞIDI. Sen ne kadar değerli ve önemli bir şeymişsin nüfus kağadı. Sadece şu nüfus kağıdına bakarak Endonezya’dan 150 sene öndeyiz diyebilirim. Neden? Şu nüfus kağıdının ne olduğunu Endonez hanımdan 5 yaşında bir erkek çocuğu olan; ama nüfus kağıdı Türkiye’den alınmış Endonezya’dan alınmamış 17 yaşında alabilme olasılığı olan bir çocuğun babası olarak yazıyorum. Onu da başka yazıda açıklayalım.