Son yıllarda yurt dışında özellikle Kuran Kursu açarak hizmet ettiğini düşünenlere samimi
görüşlerimizi sunmak isteriz. Şunu özellikle vurgulamak isteriz ki, amacımız eleştirmek ve yapılan hayırları küçümsemek değildir. Aksine doğru yöntemi bulmak hususunda Türkiye’nin elinde altın gibi bir ibret verici örnek olarak gördüğümüz Pensilvanyalı ihanet hareketinden çıkartılacak dersleri de göz önüne alarak bundan sonra akamete uğramamak için acizane fikirlerimizi arzetmek isteriz.
Yurt dışında Kuran Kursu açarak Türkiye’ye ne kadar hizmet edebilirsiniz? Bir sorunuz. Kuran Kursu açmanıza karşı değiliz. Ama doğru yöntem bu mudur? Kuran Kurslarında ancak kendinize hizmet eden köleler üretirsiniz. Başka bir şey değil. Pensilvanyalı ne yapıyordu? Ona sorarsanız Risalei Nura (Işık Kitapçıkları) hizmet ediyordu. Bana sorarsanız Risalei Nar’a. (Ateş Kitapçıkları) Ona sorarsanız Kuranı Kerim okuyordu. Bana sorarsanız Pensilvanya’ya inen bir Kuran varsa onu okuyordu. Gerçi Pensilvanyalı Kuran Kursu’ndan çok eğitim kurumu adı altında para toplama gişeleri açıyordu. Ama para toplamak hedef olunca ister Kuran Kursu açınız isterse bir başka kurum farketmiyor. Peki ne yapalım? Kuran Kursu açmayalım mı derseniz şu satırların sahibi size İslam ülkelerinde nasıl bir yol gütmeniz gerektiği hususunda bütün fikirlerini 6 yılı aşan Endonezya çalışmalarını içeren 20 kitabına dayanarak mütalâalarını sunacaktır.
Kısacası bu insanlara destek vermek için insanca yaşayabilecekleri bir ortam hazırlamak için çalışmalısınız. Aksi halde misyoner kurumlarıyla aranızda bir farkınız kalmaz. Bunun için de önce cemaatiniz, tarikatınız değil önce “Türkiye Dış İşleri Bakanlığı” nız olmalıdır. Bunun için de önce Türk (1) sonra millet (2) sonra cemaat (3) olmalısınız. Dışişleri Bakanlığı fedakar elemanlarının uyarı ve fikirleri sizler için ana istikamet olmalıdır.
Eğer bu kıstaslarda anlaşamıyorsak o zaman çıkınız yurt dışına ben filan cemaat milletinden filan cami inanlısı filan arazi mensubuyum deyiniz. Böyle bir ifade demenize gerek kalmadan karşınızdaki kişi size Türk olduğunuzu bilerek veya bilmeyerek hatırlatacaktır. Tekrar ediyorum burada amacım sizlerle didişmek değil sizleri de karşımıza alıp kavga gürültü yapmak değildir. Sadece ifade edecek daha basit ve kibar ifadeler bulamadığımız için böyle yazmaktayız. Amacımız temiz niyetlerinizin boşa gitmemesi ve ardınızdan gidenlerin Türk Milleti emrinde dünya piyasasına çıkması için bir yöntem bulmanıza acizane yurt dışı deneyimlerimizi aktararak yardımcı olmaktır. Hepsi bu kadardır. Konu siyasi tercihlerin üzerindedir. Konu hür ve liberal bir din zihniyetinin ehemmiyetine inanmaktan geçmektedir. Yoksa cemaat ve hizip taassubuyla hareket etmekten değil.
KURAN KURSU AÇMADAN ÖNCE İNSAN GİBİ YAŞAYACAK BİR ORTAM TEMİN ETMEK GEREKİR
Aksi halde sizler de Pensilvanyalı gibi çıkmaz bir sokağa girecek ve başınızı duvarlara vuracaksınız. Lütfen iyi düşününüz. Kuran Kursu açmadan önce “insan gibi yaşayacak bir ortam” diyoruz ve fikrimizde ısrar ediyoruz. Liberal demokrasiyi savunuyorsunuz da liberal din zihniyetini niçin savunmuyorsunuz? Amacımız sizleri suçlamak değil zihniyetin nerede iflâs ettiğini göstermektedir. Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye “hicret” ettiğinde ilk yaptığı etkinlik; kentte ağırlığı olan üç yahudi kavmi ile anlaşma imzalamasıydı. Beni Kaynuka, Beni Nadir, Beni Kureyza adlı Yahudi kavimleriyle bir arada barış içinde yaşamak için mukavele imzalamıştı. Yine aynı günlerde muahat denen kardeşleşme anlaşmasını müslüman ensar ve muhacir arasında gerçekleştirmişti. Bizim de Peygamberimiz Hazreti Muhammet gibi muahat ve mukavele imzalamaya ihtiyacımız vardır. Darbe belâsından çıkardığımız ders budur efendim. Tabii muahatı yani müslümanlar arasında kardeşleşme anlaşmasını cemaatdaş ölçüsü içinde imzalayamayacağımız da ortadadır. Gayri müslimlerle mukaveleyi ise lâik bir omurgası olan ülke ile imzalayabiliriz.
GİTTİĞİNİZ ÜLKELERDE AVRUPALILAR 4-5 ASIRLIK TECRÜBESİYLE KARŞINIZA ÇIKACAKTIR
Bundan da özellikle kastettiğimiz İngilizlerdir. İngilizlerden öğrenecek çok dersimiz vardır. Gittikleri ülkelerde “piç nesil” üreten İngilizler, Felelemenkler neden hala böylesine hırsızlık ve ırz düşmanlığının zirvesinde olmalarına rağmen “medeniyet timsali” olarak görülmektedirler? Çünkü onlar ülkeleri için hırsız, ülkeleri için zorba, ülkeleri için zalim, ülkeleri için katil oluyorlar. Biz ne için yola çıkıyoruz? Bunu bir soralım. Elimizde altın gibi bir din var: İslâm. Ve bu insanlar da müslümandır. Yani dindaşız. Yani bir adım önde ama 5 asır gerideyiz.
Adına “Allah rızası” “hizmet” “İslâm davası” diyoruz. Sonra yarı yolda yolumuzu şaşırıyoruz. Niçin? Çünkü bu işlere girişenler asla ve asla Türkiye ülkesinin değerlerini somut olarak söylersek “Dış İşleri Bakanlığı”nı “ülkenin siyasi düzenini” tanımıyorlar. Otorite tanımıyorlar. Çünkü Türk hükümeti “darul harp” diye İslam dünyasında “lâik” olduğu için tanınmış ve öyle empoze edilmiştir. Bunu bizzat Endonezya’da kaldığımız 2 yıl 3 ay içinde ulama denen “kiai” ve üstadlardan dinledik. Önce Türkiye’nin siyâsi rejimi ile kavgalı değil barışık olduklarını ve ülkenin siyasi ve idari yapısının emrinde olduklarını benimsemeleri gerekir. Eğer adı İslâm davası ise Türkiye değerleri her açıdan benimsenmelidir.
Ardından bir basit hesap yapınız. 4 yıl bir öğrenci için harcayacağınız nakit para ile hafız mı yetiştirmek acil bir konudur? Yoksa hafız yetiştireceğiniz kişinin insanca yaşayabileceği bir ortam; içinde yatak, yorgan olan, tuvalet ve masa olan yani olmazsa olmaz gereksinimleri karşılanan bir ev ve içecek suyu olan bir ortam temini mi?
Farzedelimki hafızı yetiştirdiniz. Bu çocuk ülkesine dönünce ne yapacak? Adamın yiyecek yemeği yok, içecek suyu yok, yatacak yatağı yok. Siz adamı hafız yaptınız. Ne olacak şimdi?
Dost acı söyler derler. Ben diyeyim. Bu adam önce barınacak bir ev, içecek bir su ve yiyecek gıda temin etmek için öğrendiği şeyi yani “Kuranı satarak geçimini temin” edeceği için sizin hizmetiniz tabir caiz ise güme gidecek. Bunu yapmak zorundadır.
İşte hiristiyan misyonerler, işte Pensilvanyalı hareketi aşağı yukarı bu nedenlerden dolayı başarı kazanamamıştır.
O zaman ne yapalım? Bu kardeşiniz 6 senedir Endonezya üzerinde çalışmaktadır. Bu konulara değinmektedir. Sizlere de yardımcı olabilir.
KURAN KURSU YERİNE AÇACAĞINIZ BİR HAYIR HASTANESİ
MÜMLÜMAN ÖNDER TÜRK İMAJINA MİLYAR DOLARLIK KATKI YAPACAKTIR.
İşiniz zordur. Önce dürüst olmalısınız. Doğru yöntem alanda sürekli ikamet edecek ve o ülkede gerekirse evlenerek kalacak insanlarla kalıcı kalıcı kurumlar ve “maliyetine çalışan hizmet kurumları” ile “halkın geçimine yardımcı olacak” tesisler üretmekten geçer. Bunun için de o ülkeyi iyi bilen uzmanlardan bu insanların yemesi, içmesi, lisanı, ekonomisi, siyasi ve idari düzeni, tarihi, milli karakterleri üzerinde çalışarak doktora yapmış elemanları yetiştirmek için Türkiye Dış İşleri Bakanlığı ile sıkı fıkı işbirliği içinde köylerde Kuran Kursu ve Türkçe eğitim merkezli köy-kentler inşa etmekten geçer. Konunun iki yönü vardır; birincisi bir taraftan ülkeyi iyi tanıyan uzmanlar üretmek diğer taraftan alanda kalıcı olarak bulunacak eğitim öğretim tesisleri merkezli barınma ulaşım, giyinme, beslenme ihtiyaçlarını giderecekleri merkezler inşa etmek gerekir. Bu daha işin başıdır. Bu işlerin hiç birisinden de gelir temin etme amacı güdülmemelidir. Eğer adına “Allah rızası” diyorsanız. Gördüğünüz gibi işiniz zordur. Uzun ve zahmetli bir yoldur. Emin olunuz yeryüzünde imparatorluk kurmuş milletler içinde en asili olan Türk milletine de yakışan budur. Siz önce Türk olmak zorundasınız.
Neden “Türk” diyoruz. Amacımız “ırk” vurgusu yaparak değil “imaj” vurgusu yaparak yola çıkmaktır. Neden ” imaj” diyoruz. Bakınız İngiliz imajına; hep iyi ve ideal kavramlar akla geliyor diy mi? Ama gerçek böyle mi? İşte biz de bunu başarmak zorundayız. Bunun için önce “Türk” olmak zorundayız.
EY HİZMET ETMEK İSTEYENLER; EĞER GEMİLERİ YAKACAKSANIZ DOĞRU YÖNTEMİ BULMAK ZORUNDASINIZ
Önünüzde bir sürü ciddi engeller vardır: Rüşvet, iklim, sağlık koşulları, müslüman ama hırsızlığın mübah olduğu bir din zihniyeti, müslüman ama diye başlayıp şu satırlara yazamadığımız bir sürü hayadışı etkinlikler gibi. Ancak bu insanlar dindaşımızdır. “Türk” deyince de bir kurtarıcı imajı vardır. Kısaca gideceğiniz ülkelerde ilk planınız en azından 5 yıllık olmalı ve “sabrı cemil” içinde hareket edilmelidir. Girdiğiniz köyü atalarınz gibi ruhtan ve mideden fethetmelisiniz. Bu da önce Kuran Kursu açmakla değil, sosyal tesisler açmakla olur. Yoksa amacınız; cemaate adam yetiştirmekse enaniyetiniz, hizip zihniyetiniz önünüzdeki en büyük engeldir. Bakınız İslâm ülkelerine durumu göreceksiniz. Önce millet, sonra ümmet olunacaktır vesselâm. Onlar ise ayaklarında bir dolarlık terlik yok, cennet vadediyorlar millete.