2018 Mayıs-Haziran Ramazan umresi notlarımıza devam ediyoruz. Bu yazımızda Medine- Mekke karayolu hakkında tuttuğumuz notları okuyucularımızla paylaşmak istedik.
Okuyucularımızın sanal ortamdaki rakamlara bakarak aldanmamalarını isteriz. Biz verdiğimiz kilometreleri otobüsün kilometre göstergesinden ve yol üzerindeki kilometre bilgilendirme levhalarından bakarak teyid edip yazdık.
2.Haziran.2018 Cumartesi günü saat 6.15 de Medine’den yola çıktık. Mescidi Nebi’nin 7 numaralı Selam Kapısına yaklaşık 5 yüz metre mesafedeki Grand Marmara Oteli’nden hareket ettik. Söz konusu otel Medine tarihi istasyonuna yaklaşık 7 yüz metre mesafede idi. Saat 11.25 de Mekke Maabde mevkiindeki Grand Nour otele vardık. Grand Nour Oteli Kabe’ye 5 km. kadar mesafede Cebeli Nur’u gören bir vadide idi.
Buna göre yaklaşık 5 saat süren bir yoldu. Sadece mikat yerinde 1 saat kadar ihram namazı molası vermiştik. Notlarını da aşağıda verdik.
Mesafeye gelince otobüsün kilometre göstergesinden teyit ettim: 431 km. mesafe idi.
Demek oluyorki Mekke-Medine arasını otobüs yolu olarak Medine’de istasyonu Mekke’de ise Maabde mahallesini esas alarak yaklaşık 435 km. diyebiliriz.
Yol ise ulaşıma son derece elverişli ve 3 gidiş gelişliydi. Medine 650 metre rakımda olduğuna göre Mekke 250 m. rakıma kadar 400 metre kadar yokuş inmiştik. Yol kıvrımlı değildi, düz ve işlekti.
Ana yola neredeyse sıfır noktada olan Abyar Ali (Abarı Ali, Bir Ali) denen yerde ihram giymek için mola verdik. Tek mola yerimiz burası idi. Medine’ye yaklaşık 10 km. mesafede geniş ve büyük bir camisi olan ve ağaçlıklı hoş bir yerdi. Endonez sürücümüze sordum buranın adı nedir diye Endonezce “Sumur Ali” dedi. Ali’nin Kuyusu demektir. Arapça “Bir Ali” de aynı anlamdaydı. Aqiq Vadisi’nde idi. Akasya türü ağaçlar olmasından dolayı buraya ;Ağaç Camisi (Masjid Şajara) da deniyor dedi sürücümüz. Arapların semure dediği ağaç bu olmalıydı. Bir adı daha vardı: Bir kuyunun adı olan Zül Hüleyfe yöresinde olduğundan bu adla da anılıyordu. Kuyuları ile ünlü bir yerdi. Ayr dağı yakınlarında idi. Peygamberimiz burada gusül almıştı. Hurma ağaçları da vardı ve Endonezlerin yeşillikli yer (tanaman rindang) dedikleri bir alandı.
Yol zaman zaman kuru vadilerden geçiyor vadi tabelaları da göze çarpıyordu. Wadee Reem, Wadee Al Furre (Yutamah Medikal Center yakınları) Wadee Arn Villages (Mekke’ye 237, Cidde’ye 213 km. mesafede ve iğdeye benzer ağaçlar var) gibi yerler Peygamber Efendimizin hicret ederken uğradığı vadileri hatırlatıyordu.;
Yol zemini ile çevrede uzanan sırtlar arasında orantısal yükseklik pek fazla değildi. Çoğunlukla 50-100 metreye varan tepelik alanlar sıra sıra diziliyordu. Volkanik kayalar ile çevrili taşlık bir arazi ana karakteri idi. Tahmini 700-1000 metreye ulaşan tepelik dağlık alanlar parmakla sayılacak kadar azdı.
Medine’den 25 km. kadar sonra Bedir, Yanbu sapaklarını geçip yola devam ettik. Sapaklardan itibaren Mekke’ye 409 km. mesafe levhasını gördüm.
Medine’den itibaren yaklaşık 200 km. kadar yol taşlık ve volkanik arazi ile çevrili idi. Sonradan çöl karakteri iyice belirginleşiyordu.
Orta Anadolu’da Aksaray’dan Nevşehir’e giderken Acısu tarafında yolda görülen 10 milyon yıllık kayaları andıran taşlık arazi yolun ana karakterini belirliyordu. Yanardağlardan kalan tüftler gibi kayalardı.
Yolda beni en çok düşünceye sevk eden büyük tabelalarda gözden kaçmayacak şekilde yazılmış İngilizce şu uyarılardı: Attention! Sand Storm Area
“Dikkat kum fırtınası alanı”
Yol boyunca tespit edebildiklerim şunlardı: (Medine’den Mekke’ye yaklaşırken)
1. Yutamah yakınları: Yutamah’a yaklaşık 10 km. Mekke’ye 380 km. kala.
2. Mekke’ye yaklaşık 100 km. Cidde’ye 95 km. kala. Kırmızı uyarı tabelaları olduğuna göre sert ve tehlikeli fırtınaların olduğu yörelerdi.
Sıcaklığın 40-50 derece arasında dolaştığı bir çöl alanında kum fırtınası uyarılarının ne demek olduğunu Mekke’de 17. katında kaldığımız Diyanet’in kiraladığı Grand Nour Otelin restoran pencere pervazlarındaki kalın kum tabakalarını görünce anladım.
Kadınlarınve erkeklerin neden kafalarını örttüğünü de düşündüm durdum.
Acaba iman ile ilgili bir esas mıydı? Yoksa coğrafi ve iklimsel bir gereksinim miydi?
Kuranı-Kerim Arabistan çölüne değil de bir başka dönence kuşağı memleketine gelseydi tesettür” esası böyle mi olurdu diye kendi kendime düşündüm durdum. Müslümanlar Kuran düşüncesini çöl içine sıkıştırmak yerine bu hususlara kafa yormalıydı. Evrensel bir din bu iddiayı gütmeliydi. Bizim asla ve asla Allah’ın ilkeleriyle bir alıp vereceğimiz yoktur. Ama erkeğe hizmet eden bir dinin de önümüzde olduğu ortadadır. Ben Suudi topraklarında ana, kız, gelin, sevgili, eş, baldız gibi bir şey göremedim. Kısaca insan olan kadını aradım bu kutsal yerlerde. Mezarlara gidemeyen varlıklardı.
20 günlük konaklamamızda 3 defa kum fırtınası yaşadık. İncecik tozlar eğer maske takmazsak –taksak bile- boğazımızdan aşağı işleyip durdu. Nitekim ikinci haftadan sonra. hanımlardan rahatsızlanmayan yok gibiydi.
Kum fırtınaları Mekke vadisini kasıp kavuruyordu. Öylesine ince tozlar işliyorduki insan fırtınanın akabinden havada kalıp da yere düşmeyen tozları havanın kapalı yağmur havası gibi kapanmasından anlayabiliyordu.
Çok sert bir iklim vardı. Bunu yol boyunca düşündüm. Çöl ve kutup aynı şey olmalıydı. Birisi sıcakta diğeri de soğukta zirve yapıyordu.
Medine’de rüzgar, Mekke’de ise kum fırtınası farkını yolda kum fırtınası tabelalarını görünce anladım.
Çöl bitkileri yolda vadi gibi yerlerde kayaların diplerinde 2-3 metreye varan boyları ile yeşili hatırlatıyordu. Anadolu’da ve Doğu Karadeniz’de 2000 metreden sonra gördüğümüz dağ çayırları (Alpin Planet) gibiydiler. Dünyaca meşhur Hazreti Muhammed’in tıb bilgilerine kaynaklık eden bu çalı ve çayırlardı.
Mekke^ye 120 km. kala yoldan görülen manzara artık tam bir kumul alana doğru ilerlyor ve taşlık alanlar tepelerin olduğu içerilerde kalıyordu.
Bir de “Horse Raice Course” tabelası yolda dikkatimi çekti. Yoldan epey içerde bir at yetiştirme alanı idi. At harası Arabistan çölünde meşhur Arap atlarının yetiştirildiği yerdi.
Dünyaca ünlü Arap yarış atları anavatanında yetiştiriliyordu. Arabistan adasında deve ve at yarışları meşhurdu.
Mekke’ye yaklaşık 25 km. kala 2 adet devasa hacı kontrol ve rehberlik merkezleri (Pilgrim Guidance Center) göze çarpıyordu. Aralarında 5 km. kadar mesafe vardı. /p>
Mekke’ye 90, Cidde’ye 72 km. mesafede Osfan yakınlarında karakol kalıntısı olduğunu düşündüğümüz tarihi bir yer vardı. Osmanlı döneminden kalma olduğunu düşündüğümüz gözetleme yeri ana yoldan 300 metre kadar içeride bir tepenin üzerinde idi. Ribat denen karakolları hatırlatan yer bize Osmanlı dönemindeki “Cerde Başbuğluğu” denen askeri birlikleri hatırlattı. Arap eşkiyalara karşı hacıları korumak ve yol emniyetini temin etmek için kurulmuş askeri birliklere ait olabilirdi.
Toyota cumhuriyetinde seyahat ediyorduk sanki. Otobüslerde Alman diğerlerinde kesin Japon egemenliği vardı.
İslâm tarihinde son derece önemli hicret yolu üzerindeydik. Gadir Hum, Cuhfe, Kuba, Osfan ile ilgili en azından bir iki cümle bilgilendirme levhası aradık, raslamadık.
Bir adet vardı: Sürücülere para toplanıyor ve bahşiş veriliyordu. Suudiler yabancıları düşük ücretle çalıştırıyormuş. Türklerde bahşişi bol olması nedeniyle tercih edilen bir milletti. Sürücümüz için 70 lira kadar para toplanmıştı. Görevli takdim etti.