Ardılımız olsaydı her caminin yanında bir cemevi inşa edecek zihniyete sahip olurduk. En azından devlet parası ile koca koca cami inşa ederken bir kültür merkezi gibi düşünüp cami, cemevi,kilise, havra bir arada yapılırdı.
Selefimiz vardır. Halefimiz yoktur. Hep selefiyun üretiriz.
Mütesellim üretiriz. Bilirsiniz mütesellimleri. Osmanlı döneminde fakirimiz askere gider zenginimiz de bedel öderdi. Mütesellim de böyle. Paşanın oğlu Anadolu kasabalarında idarecilik yaparak stajını geçirmesin diye yerine adam gönderip stajını yaptı diye kitabına uydururduk. Kısacası mütesellim üretiriz de aslını üretemeyiz. ;Halef-selef vardır, ama selef üretiriz halef üretmeyiz.
Ardıl yoktur, bizim siyasi düzenimizde. Selefin nasıl yok edileceğine dair siyasi, idari bir düzen kurarız da selefin nasıl halef üreteceğine dair bir düzen kuramayız.
Hazreti Muhammed’in makamında oturan o yüce padişahı nasıl öldüreceğimize dair hilei şeriye ile fetva vermişiz “boğularak öldürülürse kansızdır, helâldir” demişiz de nasıl yaşatılacağına dair fetva vermemişiz. Tıpkı Sıffın Vakası gibi. Bir tarafta Hazreti Ali diğer tarafta Hazreti Ayşe.Hep düşünüyorum 250 kusur neslini süren Japon imparatorunun ataları içinde yamyam, cinsel hastalar vesaire vardır. Ama hiçbir zaman yok etmeyi düşünmedikleri gibi Tanrı diye de taptılar. Yeryüzünün en asil hanedanıdır Osmanlı.
Hiç kimse dememiş ki boğarak öldürdüğümüz bu insan, yüce padişah Hazreti Muhammed’in yerinde oturuyor. Zinhar, her koşulda bu insanın yaşatılması gerekir, boynumuzun borcudur çünkü bu kurumun yaşatılması demektir. Milletimizin haysiyetidir. İslâm’ın geleceğidir. Hiçbir şekilde öldürülemez. Bu fetvayı verecek bir ulama çıkmadı.
Siz; ülkemizde hiç sevilen bir belediye başkanı gördünüz mü, zeki ve üniversite kazanmış gelecek vadeden hemşerilerinden olan ama akraba-hısımlık ilişkisi olmayan 20 yaşlarında bir genci kendi yerine yetiştirdiğini. Belediyede yetki verip padişahların musahipleri gibi kendisini izleyen ve onunla birlikte hayat mektebinde kendini yetiştiren bir genç. Başkanlarımız kurnazlık peşinde gezer, kendi yerlerine ardıl üretmezler. Rakiplerini nasıl yok edecekleriyle meşguldür kafaları.
Ama ortaokul ikinci sınıfta okuyan Türk çocuğunu yerine yetiştiren bir Japon arkeolog var ülkemizde. Ankara Esenboğa Havaalanı’na 150 km. güneyde Kırşehir Kamankale kazısını yürüten Japon Omura hoca “80 yaşını aştım kazının bittiği o günleri göremeyeceğim bir ortaokul öğrencisi yetiştireyim ” dedi ve orta ikideki Türk çocuğunu yetiştirip elinde kart verip kazı şefi yaptı. Japon ardıl üretiyordu. Türk ise ardılı yok ediyor. Yıl 2000 di galiba. Bu sözleri kendisinden dinledim.
Rahmetli Alparslan Türkeş, rahmetli Necmettin Erbakan, rahmetli Turgut Özal, rahmetli Süleyman Demirel’e ve yerlerine geçenlere bakınız. Olağanüstü koşullarda ve olağandışı yöntemlerle görevlere başladılar.
Neden kendi sulbumuzden ve siyasetimizden olana öncelik veriyoruz? Bu mudur sılaı rahim? Bu mudur ilâhi adalet? Bu mudur hakkaniyet?
Bizde aidiyet veya mensubiyet duygusu sinei millet olarak yoktur. Siyaset yeri (idam yeri) vardır.Yedikule Zindanları’na gidiniz görünüz.
Millete aidiyet duygusu yoktur. Mensubiyet duygumuz din, akraba duygumuzun emrindedir. O nedenle de birbirimizi deta imanla yok ediyoruz. Kısacası bizim felsefemizde bir sorun var.
Bir iyi tarafımız var. Düşmanlarımız bizimle uğraşınca bir araya geliyoruz.
Monteskiyo diyorki bu “Türklerle uğraşmayın. Onlarla uğraşınca bir araya geliyorlar. Bırakın onları kendi haline birbirlerini kırsınlar. “
Her zaman diyorum. Bizde yetenek var. Zekâ var. Hırs var. Sabır var. Azim var. Ama bizde koyun yünü olma ahlâkı yok. Koyun yününden her şey üretiliyor. Eğriliyor, büğrülüyor da ondan. Museviler 3 bin yıl bu şekilde azınlık ama millet olarak ayakta kaldılar. Yok edilemediler. Domuzun kılından ise sadece kaşağı üretiliyor. Ha bir de atalarımız fetva vermiş; domuzun kılı ile top temizlemek helâldir diye.Domuz olarak gördüğümüz gayri müslimi (gavuru) öldüreceğiz diye.
Kısacası sorunu kendimizde arayalım. Düşmanlarımız nasıl olsa uyumayacak her şeyi yapacaklar. Su uyuyacak, düşman uyumayacak. Biz aramızdaki sorunları çözelim. Sonra seyredin Türkü. “Toplu vurdukça yürekler onu top bile sindiremez.”
Ardıl üretmek; arkamızdan geleni önümüze alacak bir idari ve siyasi düzen kurmak “her gördüğün İsa,her gecen Kadir” diyen tasavvuf düşüncesi ile mümkün. Biz de bunu canlandıralım.
Yoksa birbirimizi boğazlamaya devam edeceğiz.