İslam Dünyasının en büyük iki ülkesine baktığımızda ulama sınıfının temiz bir toplum için örnek olamadıklarını görürüz. “Beşik ulaması” “mütesellim” düzeni gibi adalet ve eşitliği yok eden uygulamalara izin veren Türkiye ulama sınıfı ile “ben rüşvet alırım” diyecek kadar azan Endonez türdeşleri; İslam ülkelerinde sorunun “İslam zihniyeti” olduğunu alenen kanıtlar. İran’dan bahsetmeye gerek bile yoktur. Ayetullah düzeni olduğu müddetçe rüşvet ve fuhuş hiç mi hiç bitmeyecek sürüp gidecektir. İslam ülkeleri “vatandaş” “insan hanım” merkezli bir laik düzen üretmediği müddetçe sürünüp gidecektir. 100 sene sonra da bu yazılar aynı anlamını muhafaza edecektir, emin olunuz. Keşke yanılsak da hata yaptık desek. Emin olunuz ki İslam adına “fuhuş” İslam adına “akrabacılık ve adam kayırma” İslam adına “cinayet ve katliam” işlenen topraklardır İslam ülkeleri. “Birey” yoktur. Böyle olduğu müddetçe de 100 sene sonra da olsa aynı şeyleri tartışmaya devam edeceğiz. Türkiye’deki vicdanında iman insafında İslam olan din adamlarına sesleniyorum. Hazreti Muhammet bugün yerinde yeller bile esmeyen saray dikilmiş olan 70 metrelik Ebu Kubeys tepesinde ne ifade buyurdu ise son nefesinde Medine’de de aynı ruhla hareket ederek Allah katına kavuştu.
Lütfen düşününüz. Hac ve umre turculuğu yapanlara karşı tavır geliştiriniz. Bu millet artık sizin hiç bir lafınıza değer vermeyecek ve Tokyo’da barlarda adam arayan rahiplere dönüşeeksiniz. Avrupa zaten malum.
Aşağıdaki uzun yazımızda konuya Endonez ilahiyatçılarının mikro ölçek yaparak 12 bin kilometre uzaktaki en büyük İslam ülkesi üzerinden bakarak ufuk vermek istedik.
NEDEN ENDONEZ İLAHİYATÇILARI (KIAI) YOLSUZLUK İÇİN BİR TEMEL ÖNLEM OLAMAZLAR?
İlahiyatçılar ve 1965-1966 Geçiş Dönemi denen (Masa Transisi) Sukarto rejiminden Suharto rejimine geçiş sürecini bir arada değerlendirdiğimizde; ilahiyatçıların (kiai) yolsuzlukla mücadele hareketi önderleri arasında temel bir eleman olmalarının mümkün olmadığını görüyoruz. İslam Bilginlerinin İntibahı (Nahdetul Ulama) ve Hazreti Muhammed’in İzleyicileri (Muhammediye) adlı cemaatler bir süre önce yolsuzluk karşıtı hareketi kamuyouna deklere ettiklerinde bu soru gündeme geldiydi. Söz konusu hareket Padang (Batı Sumatra) ve Malang’da (Doğu Jawa) birlikte duyuruldu. Bir girişim (insiyatif) hareketi olarak da çok iyiydi. Böyleydi ama, şimdilerde yolsuzluk uygulamaları yaygınlaşmış ve de kök saldığı izlenimi vardı. Her ne kadar Jakarta merkezi hükümet uygulamaları döneminde rüşvet odağı oldu ise de şimdilerde taşraya da yayılıp kök saldı. Gerçekten 2001 den beri uygulanan yerel özerklik ile kök salma olanakları temin edilmiştir. Ademi merkeziyet; (otonomi daerah; merkezi hükümet yetkilerinin devri ve zayıflatılması, özerklik) bazı hükümet yetkilerinin yerel hükümetlere devri ile yolsuzluk taşrada büyüyüp serpildi. Aslında yetkileri yaymak, yolsuzluk uygulamalarının yaygınlaşmasına fırsatlar sağlamıştır. Yani ademi merkeziyet (yerel özerklik) yolsuzluğu tetikleyip adeta aşılayıp besledi. Bu durum hakkında başka bir görüş serdedeceğiz. Belki de muhtemelen yolsuzluğa girişenlerin ve muhtemel zanlıların tamamı yerel özerklik nedeniyle yolsuzluk zanlılarına eklenip ilave oldu. Ancak merkezi idare düzeyinde rüşvetçiler tarafından icra edilen usulsuzlüklerin bununla beraber yine de yolsuzluk olgusunun terkedilip bırakılacağı hususunda aynı görüşte değiliz. Yolsuzluğu azaltmak ve bu milletin geleceği için iyi bir yönetim modeli oluşturmak için özel önlemler alınmalıdır. Sorun yolsuzluk uygulamalarının nasıl önleneceği veya azaltılacağı hususunda kilitlenmektedir. Yolsuzlukla mücadele hareketinin bir parçası olarak dini kuruluşların kullanımı aslında iyi niyetli bir harekettir. Ama etkinliği tartışılmaktadır. Mesela, İslam Bilginlerinin İntibahı (Nahdetul Ulama) camiasında; halkın patronu olan ilahiyatçılar baskı unsuru olarak bürokraside yolsuzluk uygulamalarını azaltmak için kullanılabilir. Ama bu sadece bir kültürel hareketin sınırları içinde Kiai tarafından yürütebilecektir. Yani, onlar halka yolsuzluk davranışlarından sakınıp kaçınmayı ayırt edebilme şuurunu verebilir. Durum böyle gözükmektedir ama ne yazık ki ilahiyatçılar yolsuzluğu def edip yok etmek için hiçbir gelenek ve birikime sahip değildir. Neden? Çünkü yolsuzluk uygulamalarının en önemli özelliklerinden birisi özel ve kamusal alanlarda sıkıca ayrım veya sınıflandırma, ayıklama, ayırma, sıralama olmasındandır. İlahiyatçı geleneğinde böyle bir durum yoktur. Yani özel ve kamu ilgi alanları yönetimindeki İlahiyatçılar camiası arasında; yolsuzlukla
kaynaşma (ittifak, bir araya gelme, yakınsama) eğilimi vardır. İlahiyatçılar ikbal amaçlı, erk ile bir arada hareket etmekte; sadece ordu ve devlet adamları ile bütünleşmekle kalmayıp aynı zamanda ilahiyatçı kimlikleri yanısıra asker ve devlet adamı işlevi de üstlenerek adeta eritilmiş bir kimlikle başka bir kişiliğe bürünmektedir. Özetle ilahiyatçılar yolsuzluğu ayrımsamıyor aksine benimseyip kavramlaştırıyorlar. Böylece din inancı içinde doğal karşılanan bir gayri meşru bir yaşam tarzı canlanıyor. Bir de ortak (müşterek) sorumluluğun aslında sorumsuzluk olduğu ortadadır. İlahiyatçılardaki hesap verebilme sorumluluğu yataylamasına özellikte değil dikeylemesinedir. Kısaca sorumluluk duygusu yoktur. Karşısında kişilik ve cemiyet görmeyen ama sadece aile veya sülalaler federasyonu gibi bir çerçeve içine hapsedilmiş bir dünyada; ilahiyatçılar mali kaynakları halktan alıp halka veren bir sorumluluk üstlenme gerekliliği geleneğine sahip değildir. İlahiyatçılara verilen tüm mali kaynakların, kendisi ve kamu için anlamlı önemliliği olabilir. Biraz da şöyle düşünmek zorundayız: Yolsuzluğa karşı idarede kültürel engeller ilahiyatçılığı veya ideal din zihniyetini savunmasız kılar. Sorun; ilahiyatçılar bürokrasi ve siyaset camiası içine girdiklerine daha da karmaşık bir hale gelir. Tüm ilahiyatçılar kaymakam veya kaymakam yardımcısı olmaktadırlar. Ayrıca hem merkezi hükümette hem de taşra hükümetlerinde siyasetçi ve parlamentoda milletvekili oldular. Yolsuzluk sistemi içine daha kolay sürüklenen ilahiyatçılar için geleneksel uygulamalarda özel ve kamu alanları arasında hiçbir ayrım yoktur. Bu nedenle, yolsuzlukla mücadele hareketinde dini kurumların kullanımı durumunda kendi iradeleriyle yolsuzluğu bırakıp terketmeleri mümkün değildir. Bu nedenler de yolsuzluk fırsatlarını hemen hemen daraltıp kısıtlayan hukuki ve yasal bir sistem oluşturulması gibi yapısal önlemlerin dengeli olması gerekmektedir. Islahatı ve iyileştirmeyi sürdürmek için uzun bir nefes gereklidir. Tüm bunlara rağmen yine de yolsuzluğu ortadan kaldırmak için her türlü çabanın takdir edilmesi gerekir. Dini kuruluşlar aracılığıyla girişilen ahlaki hareket, en azından yolsuzluk uygulamalarının yayılmasını önlemek için farkındalık (uyanış) hareketi olabilir. İlahiyatçı camiası çevresi içinde özel ve kamu alanlarında mücadele hareketi için gerekli bilinci veren bir atılım olabilir. (Surabaya, 1 Ağustos 2004) Özetle ilahiyatçıların (kiai) yolsuzluk önünde engel olmalarını gerektiren bir konumda bulunmalarına rağmen bırakınız engellemeyi ve kösteklemeyi, gelişip serpilmesine ve kök salmasına neden olan ana etmenlerden birisi olmasını birkaç temel üzerinde inşa edeceğiz: Birinci temel istikamet; ilahiyatçılar ikbal amaçlı ve merkezli bir dini zihniyet ile yaşamı algılamalarıdır. Böylesi bir zihniyetin içinde gratifikasi denen hediye yolu ile rüşvet almayı bile açıkça mübah gören kiai önderlerine raslamaktayız. Karşısında insan, cemiyet, doğa olmayan insan ve vicdandan yoksun bir ilahiyat zihniyeti ikbal safında yer almanın doğal bir sonucu olmakta; İslami ülkülerin buharlaştığını ortak sorumluluk adına ortak sorumsuzluğa dönüşmekte, olması gereken yataylama sorumluluk dikeyleme sorumsuzluk olarak gerçekleşmektedir.
Halk ifadesiyle söylersek kiai ile korupsi itu ibadah berjamaah yolsuzluk hep birlikte ibadet etmektir denecek derecede sloganlaşıp ilahiatçı yani kia ile özdeşleşen bir olguya dönüşmektedir. İkinci temel istikamet; politika, devlet adamı, asker ile ilişkileri veya bu meslekleri birarada icra etmeleridir. Böylece hoca efendinin kürsüsünde oturan bir kişi devlet kürsüsüne de oturmakta iki kürsüden nizamat vermenin ağır yükünü taşımakta ve kaldıramamaktadır. Üçüncü temel istikamet; ilahiyatçıların ekonomik, mali ilişkilerinin berrak olmadığı bir toplumda ister istemez ikili işlev bir tarafta ana söylem olan İslam ülküsü istikameti diğer tarafta da olmazsa olmaz mali gereksinim ile bir araya gelmekte Tanrının ışığı paranın peşine takılmaktadır. (Sayfa 106. Japon Atasözü: Tanrının ışığı bile paranın peşinden gider. Amida no Hikari mo Kane Shidai. 阿弥陀の光も金次第. Nitto Kotowaza Jiten, Ali Osman Muş - Mariko Erdoğan – 1996 İstanbul 1996- 288+LX Sayfa, 28X20 cm. ISBN 975-95042-0-0 Yeni Asya Matbaacılık 日土諺辞典) Cemiyete ve tabiata ışımayan İslam’ın sesi olan kiai’ler sülale ve kabile çerçevesi içine sıkışıp kalmaktadır. Örneğin Açe Şeriatı düzeninde daha yaygın olan gayri meşru düzen yarı şeri Java düzeninde ise kıyaslandığında biraz daha azalmaktadır. Tanrı’nın sesini gürleştirenlerin ortamında tam bir istismar gözlemlenmektedir. Kiai zihniyetinin en zayıf noktası maliye (akar, varidat) hususunun meşru zemine oturtulmaması hatta yasal düzenlemelerde bile, meşru olmayan zemini dahi meşrulaştıracak maddeler ikame edilmesi iki zıt yükü bünyesinde taşıyan kiai’lerin acizliğe düşmesini temin etmektedir. Endonezya toplumundaki derin mi derin iliklere kadar işlemiş güvensizlik düzenini dünyevi ve uhrevi saadeti dillendiren İslam zihniyetinin içinde ve önderlerinde aramamız gerekmektedir.
NEDEN KIAI’LER YOLSUZLUK İÇİN BİR TEMEL ÖNLEM OLAMAZLAR?
Kiai’ler her herde ve her zaman hassas terazi ile tarttıkları bu Dünya’da ebedi saadet anahtarlarını da vermeyi üstlenmiş bir işlev içinde din vaz ederler. Endonezya siyasi, idari ve sosyal tarihinde itici, çekici, öncü ve belirleyici bir unsur olarak etkin oldular. Fikri beslenme alanları ise tarihi olarak birçok rüşvet ve istismar yanında on yıla varan eziyet ve zahmet süreci içine sıkıştırılmış rıhle fil ilm bilim için gurbete gidiş yöntemi içinde kutsal topraklardan alabildikleri ve kazanabildikleri dini, ulusal yetenek ve felsefe oldu. Arap-Nusantara zihniyeti harmanlandı. Gözlemlediğimiz kiai ulusal Endonez İslami sesi olup tek hanımlı veya nyai denen cariyeli yaşam tarzlarıyla da ataerkil (pederşahi) Arap ve anaerkil (maderşahi) Endonez aile yapısı karmaşası içindeki kaotik yapıda merkez etmenlerdir
Böylece ekvator kuşağı üzerinde gelişen bir İslami düşünce çağı yakalama arzusu içinde öncelikle bağımsızlık için gerçek bir mücadele vermemiş olsalar da beyin altlarında hep bir rüya olarak kaldı. 1930 lardan sonra açıkça seslendirmeye başladıkları Japonların da desteklediği bağımsızlık özlemi kiai etkisi ile sürdürüldü. Çözemedikleri halen devam edegelmekte ve de devam edeceğe benzeyen maliye-ilahi değer ilişkisinin (amiyane tabirle cüzdan-vicdan ve insaf) müphemliği olup hem yaşam tarzında geleneksel zihniyette hem de yasal yapı içinde aynen kargaşa ve karmaşanın merkezinde yer almakta olmalarıdır. Kiai’lerde vicdan ve insaf gözlemlediğimiz kadar eksik olanın felsefe, akıl ve düşünce bazında böylesine sanat ve espri yeteneği yüksek bir toplumda, idrak eksikliği olacağını hiç düşünmedik.
KIAI SORUMLULUK –SORUMSUZLUK MANZARASI
Endonezya’da idrak gecikmesi, idrak intibahı, idrak yanılması, idrak tutulması gibi kavramlarla izah edebileceğimiz sürecin ise yüzyıllardır sürmekte olduğu da ortadadır. Musiki, resim gibi sanatları İslam ile bağdaşıp bağdaşmadığını düşünmeyecek kadar ileri ve sanat düşkünü bir ulusal kimliğin gayri meşru bir yaşam tarzından kolaylıkla sıyrılıp kurtulabileceğine adımız gibi eminiz.
Durum Türkiye’deki din satıcılarına benzer. Aslında daha da insaflı olursak tüm dinlerde durum böyledir. Temiz toplum önündeki en büyük engel din zihniyeti ve o zihniyetin temsilcileridir.
Kiai’lerin neden rüşvet karşısında bir engel olarak düşünüldükleri hususunda iki konuya dikkat çekeceğiz. İslam dini idealitesine aykırı olan bir söylemin temsicileri olmaları kadar Endonezya tarihinde ve edebiyatında efsaneleşmiş bazı kişilik ve kahramanları simgelemeleri; toplumun ruhuna kadar işlediklerini kanıtlar. Örneğin Serat Centini diye bilinen seyahat ve cinsellik ağırlıklı menakıbnamede geçen Kyai Ageng Selo eski rivayet tarihi kitaplarına göre İslam'ın kabul edilmesinden sonra Mataram Krallık hükümdarlarının atası olduğuna inanılan bir kişiliktir. (Sayfa 138-142. İşte Benim Nusantara Medreselerim (Endonezya Makaleleri) Inilah Madrasah Nusantara Saya (Tentang Indonesia artikel) Ali Osman Muş Aralık 2013, Waru Jaya, Bogor, Parun, Endonezya, 21X29.5 (A4) Sanal Ortam Kitabı 154+IV Sanal sayfa Sanal hacmi: 1.23 cigabayt ISBN: 978-605-85492-0-3)
Demek oluyorki bugün bile toplum içinde sevilen ve etkin olan kiai’ler destansı kişilikleri ile ülkücü ve kamil insanı simgeleyen bir konumda olmaları nedeniyle bir başvuru ve medet kapısı olmaktalar.
ENDONEZ İLAHİYATÇILARININ (KIAI) TEMİZ TOPLUM İÇİN ANA İSTİKAMETLERİ VE AŞMALARI GEREKEN DUVARLAR
Durum geri ve ilkel toplumlarda daha net ve tartışmasızca ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de ise son yıllarda özüne dokunulduğu için kuluçkalama döneminde olup yeşerip serpilmekte ve büyümektedir.
Endonezya ise batağın içinden çıkacak çareyi bile arayacak irade yoluna girememiştir. Özetle sorunu çözmek için din adına önümüze engel dikenler aynı zamanda sorunu çözmesini istediğimiz sınıftır.
Kelin merhemi olsa önce kendi başına sürer misali kiailere yüklenmek yerine kiai zihniyetini üreten yaşam düşüncesi irdelendiğinde, olağanüstü kahraman beklentisinin, esatiri öykülere kadar girdiği kiai zihniyetinin iflas ettiği yeri daha kolay buluyoruz. Din put olmakta kiai de din putu olarak doğru düşünmenin önünde engel olmaktadır. Hazreti Muhammet defalarca buyurduğu gibi ben de sizin gibi insanım noktasından İslam kapısından içeri girilince insanı ve keşfedecek bir İslam zihniyeti, ortak akıl ve müzakere ortamına kavuşacak dünyada cehennemde yaşamak için ilmihal üretilmeyecektir. Kiai’ler korupsi dedikleri yolsuzluk noktasında bize ders vermektedir. Kialerin tarihi zenginliğine ve engin geçmişine yakışanı arayıp bulmak Endonez insanının boynunun borcu olduğu kadar, İslam dünyasının önde gelen ülkesi Türk müslümanlarına da düşmekte olan bir görevdir. Neden din adamları, yolsuzluk, korupsi; adam kayırma; nepotizm, lalettayin iş yapma; collution noktasında bir hiç olmaktadır? Bu soruyu soran Endonez aydın Arief Afandi bize de cesaret veriyor. Biz de soruyoruz. Adam kayırma deyince hiç lafı bile edilmeyen ama imanın şartlarından biri gibi uygulanan ülkemizdeki resmi ve gayri resmi dini camialarda din anlatma iştahından çok neye ihtiyacımız olduğunu düşünmenin zamanı geldi. Biz daha da ileri giderek diyoruzki ülkemiz laik olduğu için bu kadarına engel olabiliyoruz. Eğer laik değil de kiai zihniyetli ilahiyatçılarımızın elinde kontrol edilen bir resmi ortamlı din olsaydı adam kayırmadan daha fazlası, rüşvete helal fetvası verebilecek derecede ileri giden ve azan Endonez din adamları gibi fetva ve uygulamalara şahit olacaktık. Şükürler olsunki laiklik dizginliyor.
Kaldı ki Şii Şeriatının ödünsüz uygulayıcısı İran’daki Ayetullah dramının resmen yasaları bile ikil işlevi kıldığı ortamda yeryüzünün en zalim bir yolsuzluk ve sui istimal ortamı yaşandığı ayan beyan ortadadır.
Eğer hocalarımız, ilahiyatçılarımız laik kafalı olurlarsa o zaman korupsi denen yolsuzluk, collution denen adam savma, nepotism denen adam kayırma hastalığından kurtulmak için din adamlarımıza daha çok güvenebiliriz. Devletin veya ülkenin bütçesinden geçinip emekli olup devletin aleyhine atıp tutan din adamlarına diyeceklerimiz var: Size o parayı da vermeyecek ve hayatınız dahi tehlike içinde olacağı şeriat düzenlerine bakınız. Ülkeniz ve milletiniz varsa bakınız. Dininiz buna engel değilse bakınız. Eğer dininiz aile, sülale sınırları içinde yok olıp gidiyorsa, dininiz var, ülkeniz ve milletiniz yok ise bakmayınız. Sanmayınızki ümmetiniz var. O da din kargaşası içinde yok olup gidiyor. İslam ülkelerinde böyle olmaktadır. Hepsinde böyledir.
Türkiye laiktir; nefes borusu can alıp vermekte olduğundan yaşamaktadır. Ancak alttan alta içi oyulduğu şu süreçte o da tartışılmaktadır. İlahiyatçı olarak aşmamız gereken duvarları zaten laiklik kendiliğinden yok etmekte olduğundan şu ifadeleri yazacak cesareti özellikle ikbal arayan din adamlarına ve camiasına karşı söyledik. Nefes borunuzu keserseniz ne kadar yaşayacağınızı siz hesap ediniz.
Laikliğin erdemini arayan ve uzun sürede de bulamayacağa benzeyen kiailerden öğrendiğimiz en önemli derstir. Tıpkı satırların sahibi gibi 56 yaşına kadar laikliğin ne olduğunu bilmeden yaşadıktan sonra Endonezya deneyiminde öğrenmesi gibi. Evet Türkiye eğitim kurumlarından öğrenemediğini Endonezya sokaklarında bir ayda öğrenmesi gibidir diye yazıp teyit ettik bir kere daha.
Ülkesi ve milleti olmayan cemaat adlı cerahatlar bu işin önündeki en büyük engellerdir. Köleler ve din putları üreterek gelişmenin önünde engel, içinde kadının ve insanın olmadığı bir cehennem yaratmak için var güçleriyle çalıştıklarından bizim gibi laik kafalı ilahiyatçılar karşılarına dikilmelidir, diyoruz.
Yukrıdaki makale ana hatlarıyla aşağıdaki eserden tercüme edilmiş ve yorumlanmıştır: Arief Afandi (Pemimpin Redaksi Jawa Pos) Kiai Dan Korupsi Di Masa Transisi: Kiai Dan Korupsi, Drs. H. Mundzar Fahman MM., Andil Rakyat, Kiai dan Pejabat dalam Korupsi İlahiyatçılar ve Yolsuzluk, Halkı Paylaşım, İslam Bilginleri ve Memurlar Arasında Rüşvet Sayfa Vİ, Pengantar: Arief Afandi, Pemimpin Redaksi Jawa Pos. Cetakan I, September 2004, Penerbit Jawa Pos Press Surabaya, Endonezya Milli Kütüphanesindeki Yeri: Kayıt Numarası: 364.1.323-364.1.132.3. MUNK Judul; Kiai dan korupsi : Bulunduğu Kat: Lantai 3B den alınıyor. Lantai 10 E de bulunuyor. Deposit Monograf. Penyunting, M. Mufti Mubarok ISBN, 979-3487-44-5 Pengarang, Mundzar Fahman, Haji Judul Penerbit, Surabaya: Jawa Pos Press, 2004. Deskripsi Fisik, XX, 268 hlm.; 20X13X2 cm)
Kiai’ler her herde ve her zaman hassas terazi ile tarttıkları bu Dünya’da ebedi saadet anahtarlarını da vermeyi üstlenmiş bir işlev içinde din vaz ederler. Endonezya siyasi, idari ve sosyal tarihinde itici, çekici, öncü ve belirleyici bir unsur olarak etkin oldular. Fikri beslenme alanları ise tarihi olarak birçok rüşvet ve istismar yanında on yıla varan eziyet ve zahmet süreci içine sıkıştırılmış rıhle fil ilm bilim için gurbete gidiş yöntemi içinde kutsal topraklardan alabildikleri ve kazanabildikleri dini, ulusal yetenek ve felsefe oldu. Arap-Nusantara zihniyeti harmanlandı. Gözlemlediğimiz kiai ulusal Endonez İslami sesi olup tek hanımlı veya nyai denen cariyeli yaşam tarzlarıyla da ataerkil (pederşahi) Arap ve anaerkil (maderşahi) Endonez aile yapısı karmaşası içindeki kaotik yapıda merkez etmenlerdir
Böylece ekvator kuşağı üzerinde gelişen bir İslami düşünce çağı yakalama arzusu içinde öncelikle bağımsızlık için gerçek bir mücadele vermemiş olsalar da beyin altlarında hep bir rüya olarak kaldı. 1930 lardan sonra açıkça seslendirmeye başladıkları Japonların da desteklediği bağımsızlık özlemi kiai etkisi ile sürdürüldü. Çözemedikleri halen devam edegelmekte ve de devam edeceğe benzeyen maliye-ilahi değer ilişkisinin (amiyane tabirle cüzdan-vicdan ve insaf) müphemliği olup hem yaşam tarzında geleneksel zihniyette hem de yasal yapı içinde aynen kargaşa ve karmaşanın merkezinde yer almakta olmalarıdır. Kiai’lerde vicdan ve insaf gözlemlediğimiz kadar eksik olanın felsefe, akıl ve düşünce bazında böylesine sanat ve espri yeteneği yüksek bir toplumda, idrak eksikliği olacağını hiç düşünmedik.
KIAI SORUMLULUK –SORUMSUZLUK MANZARASI
Endonezya’da idrak gecikmesi, idrak intibahı, idrak yanılması, idrak tutulması gibi kavramlarla izah edebileceğimiz sürecin ise yüzyıllardır sürmekte olduğu da ortadadır. Musiki, resim gibi sanatları İslam ile bağdaşıp bağdaşmadığını düşünmeyecek kadar ileri ve sanat düşkünü bir ulusal kimliğin gayri meşru bir yaşam tarzından kolaylıkla sıyrılıp kurtulabileceğine adımız gibi eminiz.
Durum Türkiye’deki din satıcılarına benzer. Aslında daha da insaflı olursak tüm dinlerde durum böyledir. Temiz toplum önündeki en büyük engel din zihniyeti ve o zihniyetin temsilcileridir.
Kiai’lerin neden rüşvet karşısında bir engel olarak düşünüldükleri hususunda iki konuya dikkat çekeceğiz. İslam dini idealitesine aykırı olan bir söylemin temsicileri olmaları kadar Endonezya tarihinde ve edebiyatında efsaneleşmiş bazı kişilik ve kahramanları simgelemeleri; toplumun ruhuna kadar işlediklerini kanıtlar. Örneğin Serat Centini diye bilinen seyahat ve cinsellik ağırlıklı menakıbnamede geçen Kyai Ageng Selo eski rivayet tarihi kitaplarına göre İslam'ın kabul edilmesinden sonra Mataram Krallık hükümdarlarının atası olduğuna inanılan bir kişiliktir. (Sayfa 138-142. İşte Benim Nusantara Medreselerim (Endonezya Makaleleri) Inilah Madrasah Nusantara Saya (Tentang Indonesia artikel) Ali Osman Muş Aralık 2013, Waru Jaya, Bogor, Parun, Endonezya, 21X29.5 (A4) Sanal Ortam Kitabı 154+IV Sanal sayfa Sanal hacmi: 1.23 cigabayt ISBN: 978-605-85492-0-3)
Demek oluyorki bugün bile toplum içinde sevilen ve etkin olan kiai’ler destansı kişilikleri ile ülkücü ve kamil insanı simgeleyen bir konumda olmaları nedeniyle bir başvuru ve medet kapısı olmaktalar.
ENDONEZ İLAHİYATÇILARININ (KIAI) TEMİZ TOPLUM İÇİN ANA İSTİKAMETLERİ VE AŞMALARI GEREKEN DUVARLAR
Endonezya ise batağın içinden çıkacak çareyi bile arayacak irade yoluna girememiştir. Özetle sorunu çözmek için din adına önümüze engel dikenler aynı zamanda sorunu çözmesini istediğimiz sınıftır.
Kelin merhemi olsa önce kendi başına sürer misali kiailere yüklenmek yerine kiai zihniyetini üreten yaşam düşüncesi irdelendiğinde, olağanüstü kahraman beklentisinin, esatiri öykülere kadar girdiği kiai zihniyetinin iflas ettiği yeri daha kolay buluyoruz. Din put olmakta kiai de din putu olarak doğru düşünmenin önünde engel olmaktadır. Hazreti Muhammet defalarca buyurduğu gibi ben de sizin gibi insanım noktasından İslam kapısından içeri girilince insanı ve keşfedecek bir İslam zihniyeti, ortak akıl ve müzakere ortamına kavuşacak dünyada cehennemde yaşamak için ilmihal üretilmeyecektir. Kiai’ler korupsi dedikleri yolsuzluk noktasında bize ders vermektedir. Kialerin tarihi zenginliğine ve engin geçmişine yakışanı arayıp bulmak Endonez insanının boynunun borcu olduğu kadar, İslam dünyasının önde gelen ülkesi Türk müslümanlarına da düşmekte olan bir görevdir. Neden din adamları, yolsuzluk,korupsi; adam kayırma; nepotizm, lalettayin iş yapma; collution noktasında bir hiç olmaktadır? Bu soruyu soran Endonez aydın Arief Afandi bize de cesaret veriyor. Biz de soruyoruz. Adam kayırma deyince hiç lafı bile edilmeyen ama imanın şartlarından biri gibi uygulanan ülkemizdeki resmi ve gayri resmi dini camialarda din anlatma iştahından çok neye ihtiyacımız olduğunu düşünmenin zamanı geldi. Biz daha da ileri giderek diyoruzki ülkemiz laik olduğu için bu kadarına engel olabiliyoruz. Eğer laik değil de kiai zihniyetli ilahiyatçılarımızın elinde kontrol edilen bir resmi ortamlı din olsaydı adam kayırmadan daha fazlası, rüşvete helal fetvası verebilecek derecede ileri giden ve azan Endonez din adamları gibi fetva ve uygulamalara şahit olacaktık. Şükürler olsunki laiklik dizginliyor.
Kaldı ki Şii Şeriatının ödünsüz uygulayıcısı İran’daki Ayetullah dramının resmen yasaları bile ikil işlevi kıldığı ortamda yeryüzünün en zalim bir yolsuzluk ve sui istimal ortamı yaşandığı ayan beyan ortadadır.
Eğer hocalarımız, ilahiyatçılarımız laik kafalı olurlarsa o zaman korupsi denen yolsuzluk, collution denen adam savma, nepotism denen adam kayırma hastalığından kurtulmak için din adamlarımıza daha çok güvenebiliriz. Devletin veya ülkenin bütçesinden geçinip emekli olup devletin aleyhine atıp tutan din adamlarına diyeceklerimiz var: Size o parayı da vermeyecek ve hayatınız dahi tehlike içinde olacağı şeriat düzenlerine bakınız. Ülkeniz ve milletiniz varsa bakınız. Dininiz buna engel değilse bakınız. Eğer dininiz aile, sülale sınırları içinde yok olıp gidiyorsa, dininiz var, ülkeniz ve milletiniz yok ise bakmayınız. Sanmayınızki ümmetiniz var. O da din kargaşası içinde yok olup gidiyor. İslam ülkelerinde böyle olmaktadır. Hepsinde böyledir.
Türkiye laiktir; nefes borusu can alıp vermekte olduğundan yaşamaktadır. Ancak alttan alta içi oyulduğu şu süreçte o da tartışılmaktadır. İlahiyatçı olarak aşmamız gereken duvarları zaten laiklik kendiliğinden yok etmekte olduğundan şu ifadeleri yazacak cesareti özellikle ikbal arayan din adamlarına ve camiasına karşı söyledik. Nefes borunuzu keserseniz ne kadar yaşayacağınızı siz hesap ediniz.
Laikliğin erdemini arayan ve uzun sürede de bulamayacağa benzeyen kiailerden öğrendiğimiz en önemli derstir. Tıpkı satırların sahibi gibi 56 yaşına kadar laikliğin ne olduğunu bilmeden yaşadıktan sonra Endonezya deneyiminde öğrenmesi gibi. Evet Türkiye eğitim kurumlarından öğrenemediğini Endonezya sokaklarında bir ayda öğrenmesi gibidir diye yazıp teyit ettik bir kere daha.
Ülkesi ve milleti olmayan cemaat adlı cerahatlar bu işin önündeki en büyük engellerdir. Köleler ve din putları üreterek gelişmenin önünde engel, içinde kadının ve insanın olmadığı bir cehennem yaratmak için var güçleriyle çalıştıklarından bizim gibi laik kafalı ilahiyatçılar karşılarına dikilmelidir, diyoruz.
Yukrıdaki makale ana hatlarıyla aşağıdaki eserden tercüme edilmiş ve yorumlanmıştır: Arief Afandi (Pemimpin Redaksi Jawa Pos) Kiai Dan Korupsi Di Masa Transisi: Kiai Dan Korupsi, Drs. H. Mundzar Fahman MM., Andil Rakyat, Kiai dan Pejabat dalam Korupsi İlahiyatçılar ve Yolsuzluk, Halkı Paylaşım, İslam Bilginleri ve Memurlar Arasında Rüşvet Sayfa Vİ, Pengantar: Arief Afandi, Pemimpin Redaksi Jawa Pos. Cetakan I, September 2004, Penerbit Jawa Pos Press Surabaya, Endonezya Milli Kütüphanesindeki Yeri: Kayıt Numarası: 364.1.323-364.1.132.3. MUNK Judul; Kiai dan korupsi : Bulunduğu Kat: Lantai 3B den alınıyor. Lantai 10 E de bulunuyor. Deposit Monograf. Penyunting, M. Mufti Mubarok ISBN, 979-3487-44-5 Pengarang, Mundzar Fahman, Haji Judul Penerbit, Surabaya: Jawa Pos Press, 2004. Deskripsi Fisik, XX, 268 hlm.; 20X13X2 cm)