Türk hilafeti yeryüzünün en asil hanedanının elinde hakkaniyet peşinde şerefli bir tarih yazdı.
İslâm dünyasında neden Türklerin bir numara olduğunu ve olmak zorunda olduğunu Yogyakarta özerk idaresini (DIY) incelerken anladık.
Bizim ürettiğimiz halife her sene en az 50 kilo altını Mekke ve medine halkına bağışladı.Bizim halifemiz vericiydi. Her zaman da bağışlayıcıydı. Hakkaniyet peşindeydi.
Bizim İslâm zihniyetimiz her açıdan Güneydoğu Asya Islâm zihniyetiyle farklılık gösteriyor. Amacım ayrımcılık yapmak değil sadece gerçeğe vurgu yapmak ve dindaşlarımızı anlamaktır.
Bizim halifemiz dağıtırken Cava İslâmı evrendoğum bilimi (kosmogoni) hükümranlık zihniyeti esasları böyle düşünmez. Oranın halifesi toplar ve de toplar.
Halk ona getirir o da lütfundan verirse verir. O Tanrı ile eş değer bir halifedir.
Cava hükümranlarının arka yüzünde yatan temel istikamet; Birinci Mataram İmparatorluğu'ndan günümüze kadar gelen Cava tarihsel gelişimi sürecinde başlangıçta Hindu ardından Hindu-Budizm ve son dönem İslâm din ve yaşam zihniyeti içinde yeşeren ve benimsenen bağdaştırma ve devşirme vasıflı Cava kültürel kavramlarının korunma eğilimini ısrarla sürdürmesidir. Süreçte örgün eğitim ile batıdan gelen kavramlarla temas nedeniyle modern politika ve milliyetçilik, kapitalizm, sosyalizm, demokrasi ve benzeri gibi çeşitli ideolojilerin girişi temin edilse bile Cava ruhunun özü ve temel güzergâhı ihmal edilmedi. Temel sorun siyasî güç ve hükümranlığın Cava değerler dizisi içinde Surakarta ve Yogyakarta saray seçkinleri tarafından ne ölçüde benimsenmiş olduğudur. Zihniyetin üç temel istikameti
Endonezya antropolojisinin babası olarak bilinen Prof. Dr. Koentjaraningrat (1923–1999) araştırmalarına göre Cava zihniyetinin önde gelen öncelikli vasfı (berciri) şudur:
“... soyut ve fotoğraflanamıyor çünkü kafalarda ya da başka bir deyişle, söz konusu kültürün yaşadığı insanların zihninde.”
Adıl mevcudiyeti var ama özdeksel mevcudiyeti yok. Açıklamasına şu şekilde devam eder: "... Bu ideal kültüre özel davranış biçimi ya da kısaca özel anlamda çoğul olarak örf adet (adat istiadat) diyebiliriz. “
Teorik yapılanma hem aşkın (transandantal) hem de içkin (imanen) olan Cava kültürüyle ilgili çeşitli nitelikler; salnameler, menakıpnameler, (babad) söylenceler, (serat) gölge oyunu öyküleri (kisah wayang) gibi edebi ve geleneksel kaynaklarla öğretilerde (piwulang) gözlemlenebilir. Cava siyasi gücünün çerçevesini ilâhî mutlak kudret, büyülü ve çekici doğaüstü güç merkezi (adiduniawi, gaib, spiritual) olarak görülen kral, vahiy ve imparatorluğun bilgisinin rolü ve kralın gücünü yadigârlar, geleneksel danslar, dini ritüeller ve değerler gibi simgesel kaynaklarla özetlenebilir.
Cava gücü kavramı, güç kaynağı toplumdaki insan etkileşiminin sonucu olan modern Batı güç kavramından farklıdır. Cava gücü doğada doğaüstü ve aşkın olmakla birlikte, gücünün kaynağı insan ilişkilerinin bir sonucu değildir, ancak Tanrı'dan gelir, böylece bu gücü destekleyen tüm kaynaklar aynı zamanda aşırı veya doğaüstü ve ruhsaldır.Kozmik ve mistik gücün merkezi olan hükümdar için vahiy (wahyu) çok önemlidir, çünkü vahiy sayesinde bir hükümdar meşruiyetini kazanır. Vahiy olmayan güç anlamsız kabul edilir.
Cava hükümdarı, omuzlarındaki görevin, sadece hükümdarın bir vahiy olması durumunda mükemmel olacak olan, mikrokozmosun dünyası ile makrokozmos arasında bir uyum, denge yaratmak olduğuna inanır. Kral, tüm krallığın manevi güç merkezi olarak kabul edilir, çünkü sadece kralın doğal çevreden kozmik güçleri emebileceğine inanılır. Kral vahiy ile özdeşleşmiş olağanüstü bir varlıktır.
Vahiy elde etmenin yolları veya koşulları ilmen mükemmellik (Ngelmu Kasampurnaan) kazanmak, davranışları ve hevai nefs yani nefsin gelip geçici arzu ve isteklerini (tapa brata) dizginlemektir. Buna ek olarak, uygulama mükemmel ilim aracılığıyla hükümdarın krallığında ve hükümetinde istikrar yaratması beklenir.
Bir kralın makro ve mikrokozmos doğasının bir aracısı olarak başarısı, düşman tehditleri, savaş, kuraklık, hastalık, kıtlık ve doğal afetlerden arınmış bir krallık doğurur. Vahye sahip olmayan bir hükümdar kozmosun ikinci aracısı olamayacaktır. Bu yüzden bir kralın mutlak gücü olmak zorundadır.
Doğa veya insanlarla uyum yaratmak çok önemli bir eylemdir. Kendisiyle, toplumla ve Tanrı ile uyum içinde ahenk hali yaratmak bir başarıdır ve görünmez olan ama görünmez güce sahip olan şeyleri kontrol edebilen manevi bir güç üretmektir. Bu gerçekleştiğinde, bir kişinin çevresini sıkı bir şekilde kontrol etme gücü veya gizemli kudreti olduğu varsayılır. Bunun anlaşılması, kozmolojik kavramın etkisinin bir sonucudur.
Bir kralın gücü mutlaktır, çünkü gizemli, gaybî ve semavî güç (adiduniawi) ona özgüdür. İşte bu nedenle halk kraldan bir hak iddiasında bulunamaz. Dinî Cava iktidar ideolojisi kendini haklı çıkarır. Krala itiraz edilemez, çünkü o bir Allah’ın halifesidir. (warana atau khalifatullah) Halkın kraldan sorumluluk isteme hakkı yoktur. Kral kendisini kontrol etmelidir, böylece yoğunlaştığı güç azalmaz, böylece elde ettiği ilâhî ilham ve sezgiler (wahyu)yetkililere veya başka yerlere taşınmaz. Kadiri mutlak güç büyük bir kralı doğurur, böylece çevredeki krallıklar kendilerini chakravartin adı verilen çok güçlü bir krala teslim ederler.