Başkent Ankara’yı Güney Doğu Anadolu illerimizden birisine taşıyalım.
Yeni başkent ilan edelim.
Ülkemizin ciddi değişiklikler arefesinde olduğu şu günlerde beynimizin içini kemiren ama korka korka sözlendirdiğimiz “acaba bölünür müyüz?” endişesi bedenlerimizi, beynimizi, ruhlarımızı kemirmektedir. Gelecek 30, 50, 100 yıla bakamıyoruz. Baktığımızda bölüneceğimiz endişesi için de bir şey diyemiyoruz. Ama endişemiz mevcuttur. Yükseleceği de kesindir. Hep bu günleri ve şu anı düşündüğümüzden, hep bir anlık geçici tahminlerle ve ani dürtülerle garip ve tuhaf hareket ediyoruz. Türk milletinin kendi aklı, yeteneği, becerisi, örgütlenme ve paylaşma, fedakarlık ve gayretinden başka dostu yoktur. Bunu da adam kayırmanın önüne geçerek tüm Dünyaya kanıtlayabiliriz. En büyük dostumuz biz; en büyük düşmanımız o da biziz.
BİR İNGİLİZ DİPLOMAT NELER DEDİ?
Bir İngiliz diplomatının dediği gibi; Türkler şöyle yaparlar. “Tartışırsınız. Günlerce, aylarca, yıllarca. Artık sonunda şuna kani olursunuz. Türkler bu fikirde kararlı hem de çok kararlıdır. Biz fikrimizden vazgeçelim. Müzakereyi kesersiniz. Olay biter. Ama aradan çok kısa bir süre geçer. Ne oldu? Şaşırıp kalırsınız. Sizin söylediğiniz noktadan da çok daha ileride kendileri için saçma sapan bir çözümle altın bir tepsi içinde sizin de vicdanınızı bile kendi kendinize sorgulayabileceğiniz bir çözüm ile karşınıza gelirler.” Gelin İngilizin dediği gibi yapmayalım. Tekrar şaşırtalım insanları ama kendi lehimize sonuçlanacak bir karar ile: Yapacağımız basit bir değişiklik Türkiye’yi çimento gibi harmanlar ve birleştirir sanırım ki. Size bir soru soracağım. Çok basit bir soru: Yangın nerede çıktı? Antalya’da mı? İzmir’de mi? Trabzon’da mı? Denizli’de mi? Kütahya’da mı? Edirne’de mi? Hayır, hiçbirisinde çıkmadı. Ama bu kentleri de yakıp kavurdu. Peki “yangının merkezi” neresidir? Diyarbakır diyebiliriz, diymi? Bitlis; yangının çıktığı yere Denizli’den çok daha yakındır. Şırnak hakeza. Edirne’den çok daha yakındır. Böylece Güney Doğu’daki illerimizi teker teker saymak mümkündür. Bunda herkesin mutabık olacağını düşünüyorum. Özetle Diyarbakır’da söndürülecek uzun yıllar süren bir yangının kavurmakta olduğu batı illerimizi de huzura erdireceği kesindir. Öyleyse Diyarbakır yeni başkentimiz olsun. Veya Van Gölü kıyılarında merkez alınacak bir küçük kasaba çevresinde 70 km.lik bir kıyı şeridi ve karaya doğru 50 km.lik bir dağlık alan yeni başkentimizin merkezi olsun. Böylece kürt insanımızı da onore etmiş ve bölünmez birliğimizi bütünleştirmiş olmaz mıyız?
Ülke dışında kaybettiğimiz bir diplomatik savaşı üke içinden yapacağımız bir hamle ile karşılayalım. En azından 30 yıl kazanacağız. Amerikalı Polonya asıllı profesör George Modelski kuramına da uygun bir hamledir.
BAŞKENT ANKARA’YI GÜNEYDOĞUYA TAŞIYALIM,
YENİ ANKARA ADIYLA YENİ BİR BAŞKENT İHDAS EDELİM
Dünyada gelişmiş ve iç savaş veya benzeri süreçleri yaşamış ülkelere baktığımızda neler olduğunu 2010 yılından 500 yıl gerilere giden bir tarihi süreç ölçeği içinde baktığımızda, onlardan çıkarılacak ve önümüzde 500 yıla bakacak bir ufku yakalayabiliriz. Örneğin Japonlar şu anki başkentleri Tokyo’yu bulana kadar Osaka, Nara, Kyoto adlı kentlere taşımışlar. Niye? İç savaş, siyasi ve sosyal nedenlerle anladığımız kadarıyla...
Biz de bu kan dökme savaşına böyle bir değişiklikle son verebiliriz. Getirileriyle, götürüleriyle konuyu uzun uzadıya tartışabiliriz. Ülkece tartışıp bir referandum (halkoylaması, plebisit) ile halka sorabiliriz. Kentin adını da koyabiliriz: Diyarbakır, Şırnak, Bingöl, Van Gölü Batı kıyılarında bir kent merkezi Ahlat, Adilcevaz, Balaban gibi. Van doğusunda Çavuştepe, Güzelsu (Hoşap) ovası gibi. Adıyaman gibi. Bu yerleşim merkezlerinden birinin yeni başkentimiz olup olamayacağını tartışsak ve ülkemizi milli birlik ve beraberlğimizi pekiştireceği kesin olan bu yeni Güney Doğu illerimizden veya kentlerimizden birinde inşa edilecek başkentimizi adeta bir tedavi merkezi gibi inşa etsek ne kaybederiz?
NEDEN BAŞKENTİ YENİ ANKARA’YA TAŞIYALIM?
Açık konuşalım. Diplomatik açıdan kürt olgusu yurt dışında çok güçlendi. Sanal ortamda sadece başlığını okuyabildiğim bir Japon araştırmacı şöyle diyor: Türkiye yol ayrımındadır. Millet mi olacak?
Dışarda uluslararası alanda kaybettiğimiz bir savaşı içerden bir hamle ile lehimize çevirebiliriz. Çünkü Dünyada bağımsız bir kürt devletini istemeyen yok gibi. Sadece Türkiye istemiyor. O nedenle başkenti taşıyarak ekonomik ve siyasi cazibe alanınını cerahatın aktığı mekreze kurmak yoluyla zaman da kazanacağız. Çünkü ülkemizin bölünmesini istemiyoruz.
Açık konuşalım toplumsal bir histeri, bir travma, bir sendrom içindeyiz. Yeni başkent Türkiye’nin hafızasını geri kazanmasına, insanımızın birbirine sarılıp kucaklaşmasına neden olabilir. Güneydoğu bölgemize de getireceği ekonomik canlılık ve modern bir kent de bizi Dünya’ya daha iyi temsil edecektir. Mustafa Kemal Paşa’nın ruhunu da şad etmiş olacağımızı düşünüyorum.Yeni Anayasa sözlerinin edildiği şu günlerde ülkemizin geleceğini tefekkür etmek ve Dünya ile birlikte nefes almak için neler yapmamız gerektiği sadece kendi kendimize Edirne ile Kars arasında nefes alıp vererek yerellikten ölmeyi değil de evrenle birlikte nefesli ve uyumlu olursak sonuca gidebileceğimizi düşündüğümüzden aşağıdaki ilkelerin yeni Anayasa’da yer olması gereken olmazsa olmaz koşullar olduğunu kabul ediyoruz.
1. Türkiye’nin Başkenti Ankara’dan Diyarbakır’a taşınacaktır. Diyarbakır, Şırnak, Hakkari, Muş, Çaldıran Ovası hattında bir ova ve kent olmaya uygun bir bölgede olabilir. Van Gölü batı kıyısında Selçuklu kenti Ahlat da olabilir.
Kürt kökenli vatandaşlarımızın yaşadığı yörede yeni başkent ihdas edilerek ülkenin bölünmesinin önüne maddeten ve somut bir uygulama ile geçilecektir. Yeni başkent idari ve eğitim merkezi olacak şekilde tasarımlanacaktır. Başkentin idari ve kütürel kent olmasına dikkat edilecek göç konusunda eokonomik, idari yaptırım ve önlemler alınacaktır. Ülkenin mill birlik ve bütünlüğü için tek ülke, tek vatan, tek millet ülküsünden asla vazgeçilmeyecektir.
2. Türkçe tek resmi lisan olacaktır.
3. Türkiye’de konuşulan yerel kimlikli lisanları incelemek amaçlı başta Kürtçe olmak üzere bağımsız bir Yerel Lisanlar Üniversitesi açılacaktır. (Kısmen gerçekleşti)
4. 17-21 yaş arası adına Ülke Sınavı denen bir sınava tüm yurttaşlar 17-22 yaş arasında katılacak sınavlara üç kez girme hakkı olacak üç kez sınav sonucunda elde edilen en iyi puan ömür boyu geçerli olacaktır. Mezkur Sınav ile her türlü yerleştirme, işe girme, memur, üniversite, devlet elemanı alma geçerli olacaktır. (Adam kayırmanın önüne geçilecektir.)
5. Türkiye devlet idaresi laik olacaktır.
Bu hususta hiçbir şekilde taviz verilmeyecek laik bir devlet yapısının gerekliliği en başta din adamlarımıza anlatılıp benimsetilmek için İslam ülkelerine teşvik ve eğitim gezileri düzenlenecektir.
6. Ülkede adam kayırmanın kökünü kurutmak için elemanın temin edildiği aile, sermayenin temin edildiği kamu ve özel kurumlar, akademik idarenin temin edildiği araştırma kurumları olmak üzere üç ayaklı bir sistem kurulacaktır.
Ülkenin dünya ile rekabet edebilmesi için şirket ve kurumların geleceğe yönelik beklenti ve ülkesel hedefler üç ayak üzerinden tek başlı idare ile yönlendirilecektir. Bunun için de aileden temin edilen eleman 17-22 yaş arası gençler olup en fazla üç kez girdiği ve en yüksek puanı aldığı Ülkesel Sınav şimdiki ÖSYM 20 ömür boyu geçerli olacak ve tüm dağılım ve atamalar bu esas üzerinden yapılacaktır. (Okullardaki öğretmen ve idarecilerden tutunuz her türlü kamu görevlisi için geçerli olacaktır.)
9. Kamu ve meslek birlikleri örgütlenmesinde tek tip sendika ve kamu örgütü esası getirilecektir.
Resmi muhatap alınacak örgüt Türkiye sıfatını taşıyacak ve ülkede o meslekte söz sahibi tek örgüt olacaktır. Muhalif olanların demokratik hakları kısıtlanmayacak ancak ülkenin resmi muhatap alacağı örgüt Türkiye sıfatlı tek örgüt olacaktır.
Makalenin hazırlandığı süreç: 24.Eylül.2010. Cuma, 05.27 İstanbul, Ataşehir, 08.06.2015, 25.2.2016 Samsun İlkadım.