ALLAH ŞERİATI YARATTI, KUL LAİKLİĞİ KESBETTİ
İSLAM ÜMMETİ YUTTURMACASI
İslam dünyasında ve aslında tüm dünyada “aramızda fazla bir fark yok, ayrıcalıklarımız zaten devam etmektedir, uzlaşmamak üzere uzlaştık” tavrının egemen olduğu cehaletin ise dizboyu hüküm sürdüğü bir Dünya’da ortak bir tavır aramanın ne kadar zor olduğunu ve güçlü olmanın gerekliliğini idrak ettiğimizi burada kaydediyoruz. Ümmetçilik zihniyeti uygulamada nedir?
Tam bir rüya ve İslam adına yazanların gerçekçi olmayıp ısrarla devekuşu gibi inadım inad önümden başka bir yer görmem tavrından başka bir şey değildir. İslam dünyasında neler olup bittiğini sadece bunu yorumsuz gazetelerinde yazsalar İslam ümmeti için de kendileri için de daha hayırlı ve daha mantıklı olan bir yolu izleyeceklerine inancım ve umudum vardır hala. Endonezya 2012 Ramazan ayına her yıl olduğu gibi bir kaos ve kargaşa içinde fasit daire gibi çözüm üretmeyen bitmez tükenmez tartışmalar içinde başladı. Üç cemaat üç ayrı tarihte Ramazana başlayacağını ilan etti. Rüyet üzerinde yani göz ile görme yönteminde uzlaşan ama hangi günde başlanacağı hususna uzlaşamayan bir ülkeyi gözlemledik. Ramazan ayının başlangıç gününde bile uzlaşamayan İslam dünyasının en büyük ülkesidir burası. Kendi içinde birlik ve beraberliği sağlayamamış bir ülke ile İslam Ümmeti kavramı üzerinde nasıl bir uzlaşma sağlanacağını siz tahmin ediniz. Aslında sorun İslam Ümmeti kavramından ne anlandığı hususunda ve nasıl bir somut uygulama yapılabileceğini mütalaa edip bir uzlaşma zemini aramak gerektiğinde kilitlidir. Bu hususta da İran’ın tavrı zaten bellidir. Sorun “ümmet” kavramına bakış noktasında kilitlenmektedir. Tıpkı “rüyet” kavramına bakış noktasında kilitlenen Ramazan ne zaman başlayacak ne zaman bitecek tartışmasının biteviye süregelip devam ettiği İslam ülkelerindeki dram gibi. Rüyet ifadesi Kuranı Kerim’de görmek anlamı yanısıra idrak etmek anlamında da defalarca kullanılmasına rağmen körü körüne inad etme ahlakının “şeriat” zihniyetinden kaynaklandığını ibretle temaşa etmekteyiz. “Liberal” “laik” düşünceli müslümanlarda ise böyle bir sorunun olamayacağı da ortadadır. Bırakınız liberal ve laik düşünceli müslüman olmayı birazcık saygı ve hürmet kavramından nasibi olanlar ülkelerinde rüyete dayalı bir kargaşanın olmaması için “bir gün” “bir tarih” üzerinde anlaşmak ve uzlaşmak mecburiyetinde olduklarını idrak edebilirler. Ama sonuçta böyle olmadığına göre hastalığı şeriat zihniyetinde kim daha çok müslüman mantığın olacak zihniyeti egemen olacak ellerinde bir iman ölçme aleti ile sağını solunu zındık, fasık ilan etmenin yolunu arayacaklardır. Geçmişte öyle olmuştur, şimdi de öyle olacaktır. Aslında hastalığın nedenlerini aramaya devam etttiğimizde ise önümüze daha da felaket bir durum çıktığını “rüyet” ”idrak” etmekteyiz. Ülkelerinde ikicillik, üçlülük ve kargaşanın devam etmesi din önderliği yapanların çıkar evreleri ile olan ilişkilerinin sürmesi ile de doğrudan ilişkili olduğunu görmekteyiz. Kargaşa devam etmeliki mevcut ekonomik sömürü İslam adına sürmelidir. Sürmeli ki rüşvet, adam kayırma, yolsuzluk üzerine kurulu düzenden oturdukları yerden alın teri dökmeden paralar gelip keselerine kendiliğinden konuversin. Milyonlarca fakir fukaradan toplanan bağışlarla yurt dışına gidip ahkam kesip gezi yapsınlar keyif sürsünler. Ülkelerini yabancı güçler işgal ettiklerinde yine “şeriat” düşüncelerine dayanaraktan işgalci güçlerle işbirliği yapsınlar. İhanet, dalalet içinde davransınlar. Halk kamplarda yaşarken onlar hizmetçileriyle birlikte içinde havuzlar olan saraylarda yaşasınlar. Endonezya’da böyle olmaktadır. Bunlar mübalağa değil, satırların yazarı tarafından bizzat müşahede edilmiş gerçekler olup bu yazıyı da eline alıp Tanrı’nın huzuruna çıkacağına iliklerine kadar ilan etmiş bir aciz müslümana aittir.
Hastalıkları görmeden veya görmezlikten gelerekten İslam ümmeti rüyası yazanlara en azından vereceğimiz cevap İslam dininin şartı kaçtır? sorusunun cevabında yatmaktadır. İslam dininin şartı beş diye cevap verdiklerini görünce biz de ilave ediyoruz altıncısı “insaf”
Sistem laik olunca sorunlar kendiliğinden halledilmekte ülke örgütlenmesinin içinde yer almayan “şeriat” tasarımcılarının kargaşa üreten fetvaları İslam dininin de sevecen ve hoşgörüye dayanan insancıl yönünü açığa çıkarmakta ve İslamiyetin hür bir ortamda gelişmesine doğal olarak destek vermektedir. Laiklik nefes borumuzdur. Kesersek veya zedelersek ne kadar yaşayacağımızı tahmin ediniz.
Bu hususu o kadar net, o kadar berrak görmekteyiz ki mübarek peygamberimiz yeryüzüne teşrif buyursa gelip de İslam ülkelerini görse Türkiye’de şunu söyleyeceğinden eminiz: “Aman aman Türk kardeşlerim siz bu düzeni sakın bozmayın, ama sakın bozmayın bu laik düzeni. Diğerlerini de gördüm.” Onun adına konuşma cesaretini gösterip de O’nu incitebileceğimi düşündüğümüzden mücella, mübarek, aziz ruhu şeriflerinden özür dileyerek ve ayaklarına kapanaraktan bu ifadeleri buraya kaydediyoruz. Bu yazıyı alıp O’nun mübarek huzuruna çıkacağım.
ŞERİAT REJİMİ OLMASI DURUMUNDA
DİN ADINA YAPILAN TÜM TARTIŞMALAR AYNEN ÜLKE
ÖRGÜTLENMESİNİN İÇİNE GİRECEK
TARTIŞMALAR ALEVLENEREK VE YAYILARAK DEVAM EDECEKTİR
Türkiye eğer adına şeriat veya islami devlet dedikleri bir safsatanın içine düşerse; İslam tacirlerinin tartışılmasını istediği tüm dini konular ekonomi-finans konuları hariç olmak üzere her alanda tartışılmaya başlanacak ve tartışmalar da çatışma derecesine çıkacak kadar sertleşecektir. Örneğin Sağlık Bakanlığı örgütünde hastaların nasıl dua etmesinden tutunuz da ameliyat işlemlerinde anladıkları din zihniyeti izin verdiği ölçüde uygulanabilecektir. Milli Eğitim Bakanlığı’nda kız erkek çocuk ayrımı hemen başlayacak daha çocukluğunu bile yaşayamayan kız çocukları genç kadın muamelesi göreceklerdir.
Ekonomi ve finans işleri ise tacirlerin istediği doğrultuda “katılım” adı altında Endonezya’daki banka dramı gibi şeri şerife tam uydurulmuş ve insanlar uyutulmaktadır. Olay çözülmüştür. Tartışılması istenmemektedir. Bu hususta dudak uçuklatacak derecede modernite hastası ve modernist olan tacir ve ulemamız günlük yaşam söz konusu olunca tıslamakta hiç seslerini çıkarmamaktadırlar.
İSLAM DİNİNİ BAYRAK YAPTIĞINI SAVUNANAN GAZETELERİN TUTUMUNA BAKINIZ
LAİKLİĞİ SAVUNMANIZIN EN BÜYÜK DAYANAĞI ONLAR OLACAKTIR.
En büyük trajlısından tutunuz da diğer irili ufaklı tüm İslam referanslı gazetelerin ortak tavrını gözlemlediğinizde laikliğin ne derecede önemli ve ülkemiz için de derecede nefes borusu kadar kıymetli bir ilke olduğunu idrak edeceksiniz. Myanmar’da, Tayland’da azınlık durumunda olan müslümanlara yapılan saldırıları, zulümleri anında hem de birinci sayfadan haber olarak verirler ama Endonezya’da hiristiyanlara yapılan zülmu pas geçerler. Haberleri izleyenler sanırlar ki dünyada sadece müslüman azınlıklara zulmediliyor. Hoşgörü dedikleri de budur. Pakistan’da hristiyan bir annenin müslüman iki çocuğa su verdi diye “bir gavur müslüman çocuğa su veremez” gerekçesiyle idam ile şeriat mahkemesi tarafından yargılandığını hiç görmezler. Tarafsız yayın dedikleri de budur. Kadıncağızı hapiste iken ziyaret eden valinin de aşırı İslamcılar tarafından katledildiğini hiç mi hiç görmezler. Haber değeri yoktur. Somali’de, Malezya’da olanları sadece olanları haber yapsalar hem kendilerine olan güveni hem de karşılarıdakilere olan güveni artıracaklar. Evet sadece olanları yazsınlar. Görmek istediklerini değil. Şeriat sistemi geldiğinde mezkur gazetelerin zihniyeti ülke yönetimine egemen olacaktır. Durumu tahmin ediniz. Caminin içinde bile görmek istediği yeri arayıp gezi programlarına koyanlardan genişlik, ufuk beklemek safdillik olur. Satırların yazarı yıllarca bu safdilliği yaşamış bir kişi olduğunu itiraf etmek gereğini bu noktada hissetmektedir.
Özetle söylemek istediğimiz şudur: En ünlü alimleri sütunlarında konuk edenler en ünlü din falsosu yapanlarımızdır. Bunlara bakarak diyoruz ki din adına bayraktarlık yapanlarla, laiklik adına bayraktarlık yapanlar halka karşı önyargılarını terkedip 12. asırdan İslam topraklarından seslenen İmam Gazali ile 18.asırda Almanya’dan seslenen Imanuel Kant’ın değişik dinlerden olmalarına rağmen aynı ciddiyet ve görev ahlakı noktasında birleştiklerini görürlerdi. Hergün milyonlarca yalanı milyonlarca bastıkları gazetelerde İslam adına dile getirmezlerdi. Ülkemizde şu anda laiklerin devri tükenmişe benzer. İslam adına ise soytarılar at koşturmaktadır. Bu süreci izlemekteyiz. Bunlar dönemimizin ilmiye sınıfıdır. Nasılki ilmiye sınıfından olan bazı ulema III. Selim'e karşı “askere setre pantolon giydirip imanına halel getiren, önlerine muallim diye Frenkleri düşüren padişaha Allah tevfikatını (yardım başarısını) çok görür” diye mırmır ederek eleştirmişlerse bugün de bizim gibi düşünenlere de hemen “zındık” yaftasını vurmaktadırlar. Böylece bizlerin de ıslahat çabalarını kışkırtmaya neden olmaktadırlar. Laik ve liberal İslam düşüncesi taraftarı olarak bu sürecin kısalmasının bir an önce kuluçka dönemini atlatıp olgunlaşma ve yok olma dönemine erişmesini, gücümüz yettiği oranda kuluçka döneminde iken foyalarının açığa çıkması için “tık” seslerinin artması için çalışmaktayız. “Tık” sesleri yani bilgisayar tuşlarının click leri arttıkça “hür düşünceli müslüman” kardeşlerimizin sayıları artacak laiklik de milletin vicdanında güçlenecektir.
(Başlama: 27.05.2012, Bitirme: 17.08.2012, Endonezya, Tangerang Selatan, Pondok Aren, Kalimongso)