İnsanoğlu yeter ki, istesin; güzellik isteyince, niceleriyle muhatap oluyor, nelere vâkıf oluyor, elinden ne hârika eserler meydana geliyor ve bunları, birer ikrâm olarak dostlarına, yaşadığı cemiyetin mensuplarına ve hattâ bütün insanlığa sunabiliyor.
Evet; yeter ki, istesin!..Aslında; çevremizi dikkatlice incelediğimizde ve tabiatı iyi okuduğumuzda, aradığımız her şeyin, bize, bir ni’met olarak da takdîm edilmiş olduğunu idrâk ederiz.
Diyeceğim şu ki; önünde, “Büyük Türk Padişahı Yavuz Sultan Selim 1489-1511 Yılları Arasında Şehrimizde 22 Yıl Sancak Beyliği (Valilik) Yapmıştır” yazılı, atı üzerinde Yavuz Sultan Selim heykeli bulunan, Kanuni Evi ve Fatih Câmi ile de bütünleşen bir külliye hâlinde, asırlık ağaçlarla donanımlı bir bahçe içinde, Trabzon Muhibbî Edebiyat Müze Kütüphânesi, Türkiye’de numûnesi az bulunan bir kültür mekândır ve iftihar edilmesi gereken bir çalışmanın netîcesi olarak, beni, târihî köklerimize çekerek, muhteşem hisler yaşamama vesîle teşkil etmiştir.
Kuzgun Dere’nin aktığı Zağanos Vâdisi’yle ayrılan fakat vâdinin üzerindeki târihî Zağanos Paşa Köprüsü’nün bağ kurduğu Zağanos Paşa Burcu’yla dâimî olarak gözgöze olan Muhibbî Edebiyat Müze Kütüphânesi, güney yamaçlarındaki Trabzon Kalesi’nde dalgalanan Türk bayrağıyla da her dem muhabbette, her ân târihin kollarında coşmaktadır.
Bu muhteşem hâle, târîften ziyâde, seyirle doyulur; ve bu hâl, ancak böylece gönüllere siner!..
Yabancıların, Soliman Le Magnifique/Muhteşem Süleyman dedikleri, Kanunî Sultan Süleyman, Yavuz Sultan Selim’in oğludur, Trabzon’da doğmuştur, dünyâya nam salmış büyük bir Türk Padişahı’dır ve aynı zamanda, “Muhibbî” mahlâsıyla da şiirler yazan büyük bir şâirdir.
Muhakkaktır ki, “Muhibbî” ismi de, buraya çok yakışmıştır!..
“Trabzon, tabiî ve coğrafî güzellikleri kadar, kültürel zenginlikleriyle de, Türkiye’nin câzibe merkezlerinden biridir. Asırlardan intikal eden târihî kültür değerleri yanında, edebî sahada da, çok sayıda şâir ve edip yetiştiren güzîde bir şehrimizdir.
Kaldı ki; ilk cihânşümûl mayasında, aynı zamanda, kendileri de birer büyük şâir olan Fâtih Sultan Mehmed Han, torunu Yavuz Sultan Selim Han (İkinci Bayezid’in oğlu) ve Yavuz’un oğlu Kanunî Sultan Süleyman ile, Yavuz’un annesi Gülbahar Hâtun’un da maddî ve mânevî hâtırası vardır.
(...) İbrahim Cudî Efendiler’den başlayarak bugüne kadar, aralarında benim de bulunmakla iftihar edip, bir Trabzonlu olarak şeref duyduğum elli civarında Trabzonlu şâir ve edibin yer aldığı “TRABZON MUHİBBÎ EDEBİYAT MÜZE KÜTÜPHÂNESİ”, bulunduğu mekânla bütünleşen bir târih hazînesine dönüşmüş vaziyettedir.
Zîra; Fâtih Câmisi ve Kanuni Parkı’na nazır olan bu müze-kütüphâne, sâdece okumaya verilen ehemmiyetin değil, mâzîye hürmetin ve geleceğe ümidin de kalıcı bir nişânesi durumundadır.
Türk kültürünün bu tür eserlere büyük ihtiyacı vardır. Şâir ve edebiyatçılarımızın yakın muhitlerinde tanınıp okunması ve onlarla hemhâl olunması, millî edebiyat hamlemize hız kazandırıcı bir unsur olarak takdire şayandır.”
(Bknz. M. Halistin Kukul, Trabzon Muhibbî Edebiyat Müze Kütüphanesi Hakkında, www.kapsamhaber.com- 04 Ağustos 2019; Çağrı Dergisi, Sayı: 720, Kasım 2019, Sf. 5-6)
Güneşli bir Eylül gününde (15 Eylül’de), bu kültür hazînesi mekânı ikinci defa ziyâret ettim. Doğrusunu söylemem gerekirse, kitap denilince gönlüm fazlasıyla coşar, heyecanlanır ve bu heyecanla ısınır. Bilirim ki, kitaplar, birer gönül ferahlığı, birer zihin ışığıdır. Böyle olmak zorundadırlar. Şaşırtıcı maksat ve hedef taşıyanlar elbette ki, müstesnâdır!..
Burada gördüm ki, bu kütüphâne, Trabzon İl Halk Kütüphânesi Müdürü Ahmet Emin Akgün’ün gayretiyle, gelişerek hizmetini sürdürüyor. Müdür Akgün, müthiş bir heyecanla çalışıyor.
Bu ziyâretim vesîlesiyle; son yayınlanan ‘Uyanmak Zamanı’ adlı şiir kitabım ile, ilk dönem gençlik hâtıralarımı mevzû edinen ‘Darbelerde Harbiyeli Olmak’ adlı kitabımı, bana ayrılan bölümde teşhir edilmek üzere kendilerine takdîm ettim.
Sohbetimizde; koronavirüsü salgınından önce, öğrencilerin g(u)ruplar hâlinde ziyârete geldiğini, şâir ve yazarlarla buluştuğunu ve kütüphânedeki kitapları inceleme imkânı elde ettiklerini ve onlardan istifade ettiklerini ifade eden Ahmet Emin Akgün; gençlerin, Trabzonlu şâir ve yazarları yüzyüze tanıma fırsatı bulduğunu ve bu târihî mekânın adına lâyık bir şekilde değerlendirildiğini hattâ dîğer şehirlerimize de örnek teşkil ettiğini söyledi.
Daha ne olsun!..
Muhakkaktır ki; bir şehir, ‘kültürüyle’ vardır ve onunla yaşar. Ancak; bu kültürü ortaya çıkarıp, halkın hizmetine sunmak da aynı üstün değerde bir faaliyettir, bunu idrâk etmemiz lâzımdır.
Ne yazık ki, Türkiye’miz, ‘okuma bahsinde’ , hâlâ çok gerilerdedir.
Bunun teşviki; elbette ki, önce, ilkokuldan üniversiteye köklü yâni okumaya önem veren bir eğitim sistemi’yle ve okur-yazar münâsebetinin geliştirilmesiyle mümkündür.
‘İlkokuldan üniversiteye’ diye ifade ettim ammâ, maalesef, bu da yeterli değildir. Müşâhede ettiğim ve yaşadığım hâdiselerle bizzat gördüm ki, hâlâ kayıplardayız. Üniversite bitirmişimizde de, okumaya karşı aynı ‘uzaklaşma’ mevcuttur. Bu soğukluğun çâresinin düşünülme vaktinin geçmekte olduğunu da ifade etmeliyim.
Artık, bu yorgun, bitkin ve uyuşuk p(i)sikolojiye son verilmelidir!..
Şahsî gayretlerin, bizi nereye kadar taşıdığını, yaşadıklarımızla, ap-açık görmekteyiz!..Görmeyenlere ve görmek istemeyenlere ise, hiçbir diyeceğim yoktur!..
Muhibbî Edebiyat Müze Kütüphânesi ziyâretim, başta Müdür Ahmet Emin Akgün olmak üzere, ilgililerin dost tavırlarıyla, çok müspet düşüncelerle güzel bir gün geçirmeme vesîle olmuştur.
Bana ve benimle berâber gelen misâfirlerime bu güzellikleri yaşatanlara tebrik azdır, diye düşünüyorum. Başarıları devamlı olsun istiyorum!..
Bu münâsebetle; son yazdığım, BİR ŞEHRE VARILIR FÂTİH YÜREKLİ şiirimle sözlerimi bitiriyorum:
BİR ŞEHRE VARILIR FÂTİH YÜREKLİ
Seyrân dağlarında kıştan kalma kar,
Tahta oluklardan akan su benim.
Yayla güneşiyle kavuran efkâr,
Horon kıvamının duygusu benim.
***
Bâzen çise başlar, bâzen sis, yağmur;
Yeşil vâdilere çöker bir duman.
Tahayyül ufkunda aşk billûr billûr;
Renk renk çiçeklerde, kaybolur zaman!
***
Çıkarsınız gece, samanyoluna...
İnmek yoktur ordan sabahlara dek.
Yalnızlık lâzımsa insanoğluna,
Ümit toplarsınız hep bekleyerek.
***
Saadetin, kalbde, zaferdir adı;
Bir hâl yaşarsınız, geçip kendinden.
Düşer gönlünüzün her istidadı,
Dupduru sulara kendiliğinden.
***
Bir türkü dolanır, ismi cânandır;
Gönülden süzülür, düzülür dile.
Coşkunun zirvede, ânı, bu ândır;
Aşar sarp dağları vurur sâhile!..
***
Bir şehre varılır Fâtih yürekli;
Mavi gök bakışlı, deniz gözlüdür.
Yemyeşil endâmlı, temeli köklü,
İnsanı civanmert, doğru sözlüdür...
***
Sokakta genç kızlar, birer Gülbahar;
Delikanlı; Fâtih, Yavuz, Kanûnî...
Ah, o şanlı günler, o hâtıralar,
Her gönle nakşolmuş, öyle derûnî!..
M. HALİSTİN KUKUL