Trabzon, tabiî ve coğrafî güzellikleri kadar, kültürel zenginlikleriyle de, Türkiye’nin câzibe merkezlerinden biridir. Asırlardan intikal eden târihî kültür değerleri yanında, edebî sahada da, çok sayıda şâir ve edip yetiştiren güzîde bir şehrimizdir.
Kaldı ki; ilk cihânşümûl mayasında, aynı zamanda, kendileri de birer büyük şâir olan Fâtih Sultan Mehmed Han, torunu Yavuz Sultan Selim Han (İkinci Bayezid’in oğlu) ve Yavuz’un oğlu Kanunî Sultan Süleyman ile, Yavuz’un annesi Gülbahar Hâtun’un da maddî ve mânevî hâtırası vardır.
Hepimizin bildiği bir husustur ki, şehirler; yetiştirdiği ilim, san’at ve devlet adamlarıyla hüviyet ve mertebe kazanırlar. Konya’yı Mevlâna’sız, Eskişehir’i Yûnus Emre ve Nasreddin Hoca’sız, Sivas’ı Âşık Veysel’siz, Yavuz Bülent Bâkiler’siz, Diyarbakır’ı Ziya Gökalp’sız, Süleyman Nazif’siz, Ali Emiri’siz, Cahit Sıtkı’sız, Samsun’u Hasan Umur'suz, Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’siz ve Dr. Fethi Tevetoğlu’suz, İstanbul’u Nedim’siz, Yahya Kemal’siz, Necip Fâzıl’sız...düşünemeyeceğimiz gibi, Trabzon’u da, meselâ, Fâtih’siz, Yavuz’suz, Muhibbî’siz veya İbrahim Cudî Efendi’siz (1863-1926) düşünmemiz mümkün değildir.
İlgimi çeken bir bilgiyi nakletmeliyim: Aynı zamanda çok değerli bir romancımız da olan Prof. Dr. Nazan Bekiroğlu, Nar Ağacı adlı romanının 82. sayfasında şöyle der: “Hacıbey İstanbul’dan bahsederken derdi ki: “Her şehrin hatta her semtin bir sahibi vardır. İstanbul’da Üsküdar’ın sahibi Aziz Mahmud Hüdayî Hazretleri’dir meselâ. Bütün İstanbul şehrinin sahibi ise şeksiz şüphesiz Hazreti Eyyub-el Ensari.”
Zehra’ya öyle gelirdi ki her şehrin evet, bir sahibi vardı ve hepsi de er kişilerdi. Fakat Trabzon’un bir sahibesi, bir hanımefendisi vardı ve o da işte şurada, vakur, soylu yalnızlığında, gül çiçek, filiz çemen, bir bahar saltanatında yatan Gülbahar Sultan’dı.”
Türk Edebiyatı Dergisi’nin Kasım 1997 sayısında yayınlanan “Gülbahar Hâtun” başlıklı dörtlüğümde O’nu şöyle ifade etmişim:
“Hâlâ gül bahçesinde, hâlâ bülbül sesi;
Ve pırıl pırıl akıyor gönül çeşmesi.
Ne mutlu sana, ey Sultan Selim’in
Gülbahar adlı mübârek annesi!..”
Büyük târihçimiz Yılmaz Öztuna da, 8 Şubat 2006 tarihli Türkiye Gazetesi’nin birinci sayfasında yayınlanan başyazısında, Trabzon’la ilgili olarak şunları söyler: “Fâtih Sultan Mehmet, yalnız İstanbul’un (1453) değil, 8 yıl sonra (1461) Trabzon’nun da fâtihidir. Bizans Roma İmparatorluğu’ndan sonra, Trabzon Rum İmparatorluğuna son verdi. Kayser-i Rum=Roma İmparatoru titrini, unvanları arasına kattı. Torunu Yavuz Sultan Selim 24 yıl Trabzon’da valilik yaptı. (1487-1511). Oğlu Kanuni Sultan Süleyman, Trabzon’da doğdu (1495). Yavuz’un annesi Dulkadiroğlu Ayşe Hâtûn Trabzon’da öldü ve gömüldü (1505). Bu kadar şeref taşıyan Trabzon’nun da bir imparatorluk şehri olduğu anlaşılır”.
İşte, Trabzon budur ve Trabzon’u bu gözle temâşa edip, bu târihî derinlikle tahlil ederek geleceğe taşımakla vazîfeli olduğumuzun idrâkinde bulunmalıyız.
Bu cümlelerimle, sözü, çok önemsediğim, takdir ettiğim ve her şehre numûne olmasını arzu ettiğim örnek bir faaliyeti takdîm etmek istiyorum. Trabzon şehrine lâyık fakat Trabzon şehrini aşan bu mükemmel faaliyet, uzun süredir çalışmaları devam ederek başarıyla sonuçlanan “TRABZON MUHİBBİ EDEBİYAT MÜZE KÜTÜPHÂNESİ” dir.
“Muhibbî”; yabancıların, “Muhteşem” lâkaplı Türk Sultanı Kanunî Sultan Süleyman’ın mahlası’dır. Bu mekânın, O’nun mahlası ile düşünülmesi ve takdîm edilmesi de, “edebiyat müze kütüphânesi”ne aynı bir mânevî kuvvet, ufuk ve muhtevâ kazandırmaktadır.
Şüphesiz ki, böyle bir eserin meydana getirilmesi hiç de kolay olmamıştır. Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Ayvazoğlu’nun öncülüğünde, İl Halk Kütüphânesi Müdürü Ahmet Emin Bey’in de bizzat şâhidi olduğum çırpınırcasına/canhıraş gayreti, böyle bir muhteşem mekânın vücûd bulmasını sağlamıştır.
İbrahim Cudî Efendiler’den başlayarak bugüne kadar, aralarında benim de bulunmakla iftihar edip, bir Trabzonlu olarak şeref duyduğum elli civarında Trabzonlu şâir ve edibin yer aldığı “TRABZON MUHİBBÎ EDEBİYAT MÜZE KÜTÜPHÂNESİ”, bulunduğu mekânla bütünleşen bir târih hazînesine dönüşmüş vaziyettedir.
Zîra; Fâtih Câmisi ve Kanuni Parkı’na nazır olan bu müze - kütüphâne, sâdece okumaya verilen ehemmiyetin değil, mâzîye hürmetin ve geleceğe ümidin de kalıcı bir nişânesi durumundadır.
Türk kültürünün bu tür eserlere büyük ihtiyacı vardır. Şâir ve edebiyatçılarımızın yakın muhitlerinde tanınıp okunması ve onlarla hemhâl olunması, millî edebiyat hamlemize hız kazandırıcı bir unsu olarak takdire şayandır.
Bu örnek müzenin hizmete sunulmasında emeği geçen herkesi, başta, Trabzon İl Kültür ve Turizm Müdürü Ali Ayvazoğlu ve İl Halk Kütüphânesi Müdürü Ahmet Emin Akgün olmak üzere tebrik eder, Trabzonlular’a hayırlı olmasını temenni ederim.