Sevgili dostlar. 24 Haziran seçiminin üzerinden beş gün geçmesine rağmen, gerek radyo ve televizyonlarda, gerek basın yayın organlarında (Gazeteler v.s) ve gerekse halk içinde hala toplumu ayrıştırıcı hareketler şiddetle devam ediyor.
Evet yazımın başlığında dediğim gibi bu “Toplumu ayrıştırmak, kutuplaştırmak kime fayda sağlar”
Öncelikle tüm partilerimizi seçimlerde hak ettikleri sonuçlardan dolayı kutluyorum. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı adaylarımızı da kutluyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ı da başkanlığa seçildiğinden dolayı kutlarım.
Her şey seçimden 5-6 gün önce başladı. Anadolu Ajansı bu sonuçlara yakın seçim sonuçlarını bir televizyon kanalında açıklamasıyla toplum içinde bir huzursuzluk başladı. Daha sonrasında da “test yayını yapıyorduk, programı deniyorduk” dendi. Bu da tuhaf bir durum ve tuhaf bir ülkeyiz doğrusu.
Devletin Yüksek Seçim Kurulu varken Anadolu Ajansı ne oluyor açıklıyor üstelik bir yerel kanalda onu da anlamış değilim. Seçim akşamı her şey garabetle başladı zaten. Saat 20 dediğimizde sandıkların yüzde sekseni açılmış, sosyal medyaya servis edilmiş tam onbeş dakikalık İstanbul’da ellerinde kaleşnikof tüfek, tabanca, pompalı silahlı kadınlı, erkekli çatapat savaş mı yapılıyor, kutlamamı yapılıyor ürperti ile baktık. Aynı zamanda Samsun’da da aynı hararetli silah atılıyor. Hatta Samsun’da bir abimizin arabasının tavanında kaleşnikof mermisi cuk diye gömülmüş! Bu devletin güvenlik kuvvetleri yok mu? Bu bir kutlama mı? Başka bir şey miydi? Birileri çıkar bir şeyler açıklar herhalde.
Yine C.H.P. Genel Başkan yardımcısı Bülent Tezcan kendi veri tabanlarında bir seçim programı yaptıklarını beyan ederek “biz yüzde 33 filanını ancak girdik, ıslak imzaları genel merkeze getirsin” gibi tuhaf bir açıklama yaptı. O programı yapmak için ne kadar para sarf edildi! Çalışmıyorsa niye harcama yapıldı! Partide duyarlı olan vatandaşlarımız bunun hesabını sormalıdır! Bizim şu ekonomik sıkıntılarımızın içinde ona buna para kaptırma lüksümüz var mıdır! İktidar partisine savurganlıktan bahsediyorsa kendi içinde de bunu sorgulamalıdır.
Tamam parti kazanmış olabilir sevinebilirsiniz. 15 Temmuz’da müşterek nasıl kutlanıp sevinildiyse o şekilde kutlama olamaz mıydı? O zaman birlikte sokaklarda, meydanlardaydık. Tankların önündeydik de şimdi ne oldu! Bu bir seçim biri kazanacak, birisi kaybedecek. Bir birimizin gözünü oyacak şekilde, gözü dönmüş şekilde böyle nereye gidiyoruz.!
Gece saat 22 C.H.P. sözcüleri televizyonlara çıkıp daha “sandıkların yüzde 38’i açıldı sandıkların üzerine oturun”açıklamasından sonra ne Muharrem İNCE ne de Meral AKŞENER’den tık yok kayıplar. Halk akıbetlerini öğrenmek istese de kendilerinden ses seda yok. Daha sonra Fox Televizyonu anchormanı İsmail KÜÇÜKKAYA’nın Muharrem İNCE ve Meral AKŞENER’den açıklama beklemesiyle Muharrem İNCE’den Twitterden iki cümlelik bir açıklama gelmiş o’da canlı yayında açıkladı. Niye açıklamasın ki bundan daha büyük haber mi vardı! Reytingleri söz konusuydu. İki cümlelik açıklama “Adam Kazandı” Yarın saat 12’de açıklama yapacağım” dendi.
Peki toplumu diken üstünde oturtmak neyin nesi. Halk ellerine almış kaleşnikof tüfekleri kutlamamı ne yaptıkları belli değil rastgele ateş açarken toplumu geren, toplumu ateşlendiren açıklamalar neyin nesi. Bu bir seçim çıkın biriniz “Sevgili halkımız Ak Parti seçimi kazandı biz kaybettik” diyemez miydiniz? Ya sizin açıklamalarınızla halk bir kıvılcımla bir birbirine girseydi bunun vebalini kim ödeyecekti!
Şu hale bakın “Muharrem İnce’nin eşi yok kaçırıldı.” Yok bilmem şu oldu bu oldu! Bu nasıl devlet adamlığı anlamış değilim. Gündüz saat 12’de Muharrem İNCE’nin yaptığı açıklama gece yapılsaydı daha iyi olmaz mıydı? Demek ki beyefendilikle yapılan açıklama toplumu sakinleştiriyormuş. Bu açıklama gece yapılmalıydı. Sonrası “İsmail KÜÇÜKKAYA’nın samimiyetine inandım o da mesajımı açıkladı” tam bir amatörce açıklamaydı. Nihayetinde o muhabir, bir televizyon kuruluşunda görevli. Reytingi yüksek olursa kalır olmazsa paso verilen bir sunucu. Nihayetinde onlar haber atlatma ile diğer televizyonların üzerinde olmak ister. Onların arkadaşlığı olmaz. Önüne kim gelirse kullanmak ister. Onların samimiyetleri sınırlıdır. Bende köşemde yazıyorum böyle bir haber elime geçince neden kullanmayayım! İnsan bu kadar amatör olmaz ki!
Daha sonrası olanlar ise daha garabet.
“Bize oy veren vermeyenleri işaretledik. Oy vermeyenlere hizmet yok!” Hizmet vermeyeceğiz diyorsun orada ki insanlar vergisini vermiyor mu? Ver hizmetini onlar mahçup olsun. Karşında vatan haini düşmanın mı var! Vermediyse vermedi. Kendi kendine hesabını sor “acaba neden vermedi hatamız nerede var” diye!
“Vur mehteri”
Sayın İnce sana el kalktıysa bize bir işaret ver sokağa inelim!
“Yok geçirdik, yok bilmem ne yaptık”
Birbirimize yok fetöcü, yok pkk li suçlamalar, ithamlar. Bu ithamlar kan akıtır, cinayet işletebilir insanlara. Şahsen birisi bana o şekil öyle itham etse üzerimde silah varsa kullanmayı düşünürüm. Bu gidiş gidiş değil aklımızı başımıza alalım.
En son M.H.P. Genel Başkan Yardımcısının absürt açıklaması da tam üzerine tuz ve karabiber oldu.. Bir ülkücü olarak ağzım açık ibretle okudum açıklamasını. Allah’dan Devlet Bahçeli onu görevden aldı.
Sanki Kuzey Kore ve Güney Kore devletinde gibi düşman gibi davranışlar neyin nesi!. Neredeyse bir birimizin gözünü oyacağız. Tüm siyasetçilerin artık basiretli davranmaları gerekiyor. Toplumun huzur ve sükunete kavuşturulması gerek. Yoksa bu gidiş gidiş değildir. Bu tür davranışlar, ithamlar bizi kutuplaştırır, ayrıştırır. Allah korusun bir kıvılcımla halktan birbirine giren, kan döken olabilir.
Yazılacak o kadar çok şey var ki bunları yazdığım için bana kızanlarda olabilir. Varsın kızsınlar. Her zaman söylüyorum ne kadar ülkücü olursam olayım vatanım, milletim söz konusu olunca ülkücü kimliğim kenarda kalır. Önce Vatan ve Millettir aslolan.
Kaç köşe yazımda “Türk milletinin yüzlerce devlet kurduğundan” bahsederek, siyaset v.s sebeplerle birbirimize hakaretler ederek kutuplaşmayalım diye yazmaktayım.
Artık yeter diyorum!
“Herkes eline diline sahip çıksın. Siyasetçilerimizde basiretli davransın. Bir çocuk gibi birbirilerine sataşmasınlar, nerede hata yaptıklarını kendi içlerinde araştırsınlar. Halkı kendi hatalarına alet edip, bizi birimize kıydırmaya sevk etmesinler. Yoksa bu devlet bir çökerse hep beraber bunun altında kalırız.”
Birbirimizden kız alıp kız verdik. Bir ekmeği birlikte bölüştük. Düğünde cenazede birlikte olduk hala da olmaktayız. Daha kız alıp verecek, yapılacak düğünlerimiz var bizim. Eline silah alıp kadınlı erkekli sokaklara çıkmanın ne anlamı var!
Sen bir devlet memuru Milli Eğitim Müdürüsün kalkıp ta Atatürk’e bilmem ne gibi! tehdit vari açıklamamın ne anlamı var! O’nu da seven var. Ne olacak şimdi onu sevenleri öldürecek misin? Devletin savcıları nerede anlamıyorum. Yarın birisi de çıkıp diyecek ki Yavuz Sultan Selimi, Osman Gazi’ yi de ben tanımıyorum derse bu işin sonu nereye gidecek. Hiç mi bir daha bir birimizin yüzüne bakmayacağız!
Son kez diyorum ki:
“Sevdiklerinizle siyaset yapmayınız. Zira siyaset dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam ederken siz dostlarınızı yitirdiğinizle kalırsınız!”