Osmanoğlu gücünü kaybetmeye başlayınca saray kuşatılır.“RİCAL-İ DEVLET” ağır ağır dönme, devşirmelerin kontrolüne geçer. Saltanat kayığına binenler sarayın nimetlerine gark olur. Haremde hanım ağalar saltanatı ellerine geçirmek için saray içi kavgaları başlar. Osmancılık maskesi takılarak Türklük yok edilmeye çalışılır…
Saraya hâkim olanların yanında Türk, Türk’ün dili, kültürü, medeniyeti yok sayılmaya başlanmış, Türk’e “barbar Türk”,”akılsız Türk” denilmiş, Türk’ün ekmeği yenilip peşinden Türk’e hakaret edilmesi pirim yapar hale gelmiştir.
Cumhuriyetle birlikte” Türk Tarih Kurumu”,”Türk Dil Kurumu” gibi kuruluşlarla birlikte Türk milletine kimliğini tanıtmak için harekete geçilmiş… Ancak Türk varlığını yok sayanlar, “TÜRK’Ü” bitirmek isteyenler bundan rahatsız olmuş, Türk’üm demek adeta suç sayılmaya devam etmiş ve ettirilmek istenmektedir.
ÜLKÜ OCAKLARI VE TÜRKEŞ:
Türk devlet adamı, MHP genel başkanı ALPARSLAN TÜRKEŞ “Ülkü Ocakları” okulunu açarak Mustafa Kemal’den sonra Türklüğü sahiplenen ve bunun mücadelesini veren ilk siyasi lider olmuş, Türk gençliğine de şu mesajı vermiştir: “ TİTRE VE KENDİNE DÖN!”
Türkeş, Türk gençliğine İslam’ın şuurunu, Türklüğün gururunu vermeye çalıştığı için ırkçılık, kafatasçılık, faşistlikle bölücüler, solcular ve akıncılar tarafından suçlanmış, zaman zaman dinden geçinenler tarafından kâfirlikle itham edilmiştir…
Türkeş’in ömrünü verdiği mirasını bozdurup bozdurup harcayan, derinliklerle bağlantılarından bahsedilen, icraatlarıyla iddia sahiplerini doğrulayan, MHP liderliğinden çok görevli olduğuna inanılan DEVLET BAHÇELİ kaptan köşkünü işgal etmiştir…
Türkeş bir ömrü Türk ve Türk dünyası adına düşünen, araştıran bir gençlik yetiştirmenin hesaplarını yapıp “Ülkü Ocakları” okulunu açmıştır… Bu okulun öğrencileri bütün hükümetler döneminde görev yapan devlet adamları olarak kendilerini hizmetleriyle ispatlamışlardır...
“Bizim çocuklar” darbe yaparak Türkeş’in ve gençliğinin üstünden tank gibi geçmiş, Devlet Bahçeliye ismini soran bile olmamış, ancak 1980 öncesi arabasının bagajının açılıp kapanması hafızalarda karanlık bir nokta olarak kalmış, hakkında çok şey yazılıp, çizilmiştir…
Devlet Bahçeli, Türkeş’in ülkenin geleceği adına açtığı “Ülkü Ocakları” okulunun içini boşaltarak bir tabela hareketi haline getirmiştir. Bu hareketi de “BAHÇELİ” ülkücüleri sokaktan aldı alkışlarıyla süslenmiş, kendisine övgüler yapılmıştır…
“Bahçeli ” de bu arada boş durmamış, televizyonunun başında “püsküvütüyle” çayını yudumlayıp, bir ağanın çocuğu olarak birikimlerini ülkücülere beyaz çorap ve giyilecek ayakkabılar hakkında talimatlar vererek mizah konusu olmuştur…
“Ülkü ocakları” okulunun bir tabela hareketi haline getirilmesi “FETÖ” hareketinin önünü açmış, PKK’lıları şımartmış,”FETÖ” gibi birtakım karanlık cemaat yapılarına meydan bırakılmıştır. Ocakların içi boşaltılmamış, liyakatli elerin kontrolüne verilip ülkücü gençler yetiştirilebilmiş olsaydı devlet ve millet böyle zarar görmeyecek, yuvalar yıkılmayacak, ocaklar sönmeyecek, emperyalistler sevindirilmeyecekti.
Cemaatler sokağa inmeden adam yetiştirebiliyorlarsa, bu hareketin kurmayları onun en iyisini yapacaktır. Gerektiğinde kanunlar çerçevesinde sokağa inmek de bir hak değil midir ?.
“Ülkü Ocakları”, sokak hareketleri gençliği organizasyonu olarak planlanmış bir hareket değildir! Bu hareket, Türkeş’in milli hedeflere götürecek, milli bir gençlik yetiştirerek kadro oluşturma hareketidir. “Ülkü Ocakları” okulunu pasif duruma sokanlar, bozuk düşüncelilere, milliyetçiliği ayaklar altında görmek isteyenlere bahçıvanlık yapmışlardır…
Ülkücünün ocağını kapatıp ocağa İncir ağacı diken, kendine bırakılan mirası iyi kullanamayan, bu ocaklardan yetişip şehit düşen ülkü devlerine yapılan hakaretler karşısında “sükût ikrardandır” kabilinden susan “DEVLET BAHÇELİ NEREYE KOŞUYOR?”
Sağlık içinde kalın; “HAYIR”LI günler!
Devam edecek...