Türkiye her gün şehit vererek kan ağlıyor. Şehitlerimiz mezara, gazilerimiz Hastanelere gidiyor. Analar, babalar, yakınlar vatan sağ olsun diyor. Şehit kanlarıyla alınan topraklar, şehit kanları vererek de korunacaktır ve korunuyor. Çünkü Hıristiyan âlemi bu toprakları “Hıristiyan Azizlerinin” dolaştığı kutsal toprakları olarak kabul etmekteler.
Hıristiyan dünyası ve İsrail’in besleyip, büyütüp, desteklediği bölücü PKK’lıyı “Kürt” sorunu gibi görüp terör sorununa “Kürt” sorunu dersek ,“Kürt” vatandaşı incitir, hastalığa da yanlış teşhis koruz. Sonra da “KÜRT” sorunu yok, terör sorunu var demek zorunda kalırız. Efendiler! Yanlış teşhisle doğru tedavi yapılamaz…
Yıllarını terörle mücadeleye vermiş, terörü ve teröristi iyi tanıyan asker, emniyet mensubu ve sivil insanlardan istifade etmek yerine AB, ABD ve İsrail’in projelendirdiği cemaatlerin tezgâhlarıyla yola çıkılıp “Hep beraber yürüdük bu yollarda” şarkısı söylenirse, sonra da elin adamı insana “Niye çattın kaşlarını” türküsünü söyletir!..
Sevr’de Türk Ordusunun terhis kararının altına imza attıranların projeleri Lozan’da çöpe atılmış; ancak unutulmamıştır. Bu topraklarda “Türk Ordusunu” saf dışı bırakmadan hedeflerine ulaşamayacaklarını bilenler orduyu Ergenekon, Balyoz, Oda TV, Islak İmza, Poyraz köy, Kafes, Casusluk, Amirallere Suikast, Fuhuş gibi operasyonlarla saf dışı bırakmayı başarmışlar ve aileler perişan edilmiş, intihar eden insanlar olmuştur…
Abdulhamid’in Osmanlı donanmasını Haliç’e hapsederek devre dışı bırakıp, bırakmadığı belki tartışma götürebilir! Ancak Cumhuriyet ordusunun Türk Deniz Kuvvetleri’ndeki 48 Amiralin25’nin tutuklanarak Hasdal’a hapsedilişi,”Balyoz” operasyonu adıyla “Hükümeti devirmeye teşebbüs” iddiasıyla 365 Türk subay, astsubayının yargılanıp 3.5.20 yıl arasında hapis cezası verilmesiyle orduya büyük bir darbe vurulmuştur. Bu tartışma götürmez bir durumdur. Kahraman savcılarımız da, hâkimlerimiz de bavulu toplayıp yurtdışının yolunu tutmuştur.
Dünyanın her tarafında teröristin anladığı dil kafasının kırılmasıdır. Bütün inanç sistemleri içinde de en ağır cezalar devlete karşı ayaklanıp, devletini yıkmak için ayaklananlara verilir. İslam inancına göre devletine karşı ayaklanıp öldürülenlerin cenaze namazları kılınmaz. Acı olan akil adam diye seçilen zavallının “PKK’lılar niçin şehit olmasın diyebilmesidir!
Teröristle mücadele yerine müzakere tercih edilip, din kardeşliğimiz öne çıkarılarak meselenin halledilebileceğini düşünenler ”OSLO” görüşmelerinin, “İMRALI” görüşmelerinin faturalarını ödemek zorunda kaldılar. Bu arada görüşmelerin olduğunu söyleyenlere karşı “İspatlamayanlar şerefsizdir.” Sözü gelecek nesillere dedelerinin mirası olarak bırakılmıştır. Allah ve tarih unutmaz!
2002’de bitme noktasına getirilmiş olan PKK terörü,”Kürt sorunu”, “Demokrasi sorunu”, “Özgürlükler” diye ele alınıp “Demokratik Açılım Projesi”, “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” gibi toplumu uyuşturup, narkozlayan dış kaynaklı projeler devreye sokulunca “HABUR” rezaleti yaşandı; çadır mahkemeler kuruldu. Türkiye,”Büyük Ortadoğu projesi” kapsamında hızlı bir bölünme kapsam alanı içine alındı.
“Terörle bir yere varılmaz” denilip, teröristle masaya oturuldu; mücadele yerine “müzakere” yapılınca güvenlik güçlerinin eli kolu bağlandı. Teröristler kimlik kontrolü yaptı, mahkemeler kurdu, vergi topladı, ülke cephanelik, kasaba ve şehirlerimiz de PKK’nın karargâhı durumuna geldi. Pirincin taşını ayıklamak ta şehitler vererek güvenlik güçlerimize kaldı.
Çocuk katili Öcalan müzakere için muhatap alınarak çıkış yolu aranınca, taviz üstüne taviz istendi. Bölücüler şımardıkça şımardılar. Çok milletli ve çok dilli” bir devlet yapısı istediler. Sırrı Sakık askerlere dönerek “Haddinizi bileceksiniz, bize yan bakmayacaksınız. Halkın emrinde olacaksınız.” Leyla Zana “Kürtler kendi topraklarında geleceklerine karar vermelidir ”diyor ve daha ileri giderek : “artık özerkliğin kendilerine yetmeyeceğini, bağımsızlığın Kürtlerin hakkı olduğunu, kendi topraklarında(!)geleceklerine karar vermek istediklerini” söyliyor.
Kaçakçı 34 vatandaşın cenazesinde (BDP) Genel başkanı S. Demirtaş “Bu ülke bugün bölünmüştür.Bu toprakların adı Kürdistan dır” ve sonraki bir konuşmasında “Genelkurmay Başkanı bizim nazarımızda onbaşıdır ”diyebilmiştir. Açılımda silahların tesliminden bahsedenlere Leyla Zana :”Silah Kürtlerin sigortasıdır. Bu sorun var olduğu müddetçe silah Kürtlerin sigortası olarak var olacaktır.”diye meydan okumaktadır.
Açılım adına alınan kararlar neticesi denilenlerin yapılmadığında “APO” da tehdit ederek şöyle diyor:” Hükümet adım atmazsa siyaseten bunun bedelini çok ağır öder. Bugüne kadar 50 bin kişi öldü. Bir 500bin kişi daha mı ölsün!”Şunu herkes aklına soksun ki: ” Türk Milleti için vatan söz konusu olduğunda gerisi teferruattır.” Bu millet üç buçuk soysuza boyun eğseydi 20’nin üstünde devlet kuramazdı. Herkes kiminle dans ettiğini bilmeli!