Birşeyler söylenmesi gerektiğinde veya mecburen bu konuda bir açıklama yapılması gerektiğinde “yarım laf” ile işi geçiştirmek, “yarım sorumluluk” oluyor. Siyasetçilerimizin hali böyledir. Esasında da siyasetçilere özenenlerin hali de böyle demeyi gerektirmeden milletçe halimz böyledir, demek en dobura dobur ifade olur.
Din anlatanlara gelince 12. asırlarda bir yerlerde yaşıyorlar. “Zekât vermiyoruz o yüzden havalar kurak gidiyor.“ “Namazını kılmayan kişi hayvandır” “kız çocuğuna bilmem ne hisseden babanın fıkhi hükmü” gibi konularla meşguller. Yıl 2017, Türkiye. Dünya, yer ve zaman olarak.
Hocaefendilere ilâhiyat yanında biraz da basit coğrafya öğretmeli herhalde, küresel ısınma, çarpık kentleşme gibi.
Ne hikmettense Türkiye’nin 690 mm. olan yıllık yağış oranının 3 misli yağış yağan Japonya’da “afet” “sel” pek görülmez. Afet olduğu zamanda “ben suçluyum” diyen onlarca kişi çıkar. 1700 mm. yağış alan ülkede bizim hocalar gibi izah eden rahipler vardır belki ama onları kim dinler ki. Neden acaba? Onlar zekâtı çok veriyor da ondan mı? Norveç hakeza, Kanada desen o da öyle. Bizim hocaefendilere soruları sormadan önce rakamlara bakalım: 18.7.2017 sabah saatlerinde İstanbul’a yağan yağış miktarı İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden yapılan açıklamaya göre metrekareye 65 kilogram idi.
27 Temmuz 2017 akşam vakti İstanbul 9 gün aradan sonra ikinci kâbusu yaşadı. Yaklaşık 20 dakika yağan dolu ve yağmur dakikada fırtına ve dolu ile birlikte 30-40 kilogram arasında yağış oldu. Avrasya Tüneli kapandı.
Buraya kadar her şey normal ama bu işin nedeni hocaefendinin dediği gibi “zekât ödememek” ile mi ilgiliydi? Yağışın nedeni küresel ısınma ve felâketin nedeni de alt yaıpısı olmayan yeryüzünün en büyük köylerinden biri olan İstanbuldaki çarpık kentleşme idi.
Allah’a saygısı olan Allah’ı aptal bir varlık gibi insanlara zulmeden bir varlık olarak nitelendiremez. Başımıza gelen belâyı biz kendimiz üretiyoruz. Allah değil. Feemmel insanu iza mebtelaahu ayeti de bu durumu izah eder. Fecir suresi 15.ve 16. Ayeti kerimeye bakalım:
Ama insan, Rabbi onu her ne zaman imtihan edip de kendisine ikramda bulunur, nimetler verirse: «Rabbim bana ikram etti.» der. Ama her ne zaman da sınayıp rızkını daraltırsa, o vakit de, «Rabbim beni zillete düşürdü.» der. Kısacası biz kesbediyoruz. Tanrı yaratıyor.
Biz sebebi üretiyoruz. Yoksa Allah bize eziyet etmek için zulüm etmez. Allah’a saygısı olan böyle düşünür.
Bu insanlar bu ülkede herhalde ilâhiyat tahsili de yapmıştır. Sorumsuzluk ve ciddiyetsizlik din adına olunca adamlar layüsel oluyor. Tam bir enaniyet ve nefis haleti ruhiyesi içinde insana ve cemiyete adeta düşman kesiliyorlar. İçlerinde ne sevgi, ne de vicdan var. İnsaf hiç yok. Okudukları Kuran bir başka Kuran olmalı. Bizim okuduğumuz Kuran’da bunlar yazmıyor. Bu tam bir sorumsuzluk. Azıcık üzerlerine gittiğiniz zaman ya inkâr ediyorlar ya da onu demek istemedim şöyle demek istedim diyorlar.
“Akıl” ve “insan doğasının” dışında insan psikolojini tamamen yok eden, özünde eşrefi mahlukat insanı tanımayan din adamlarının en tepesindeki kişinin ifadeleri de böyledir. Yarım laf bile etmez. “Hakkınızı helâl edin” demek bir pişkinlikten öteye geçmiyor. Adam açıkça şunu diyor “ben sorumsuzum.” Hayır etmiyorum hakkımı helâl, sen turistik mevlit turları düzenlersen yurt dışına sonra da kalkıp kul hakkından bahsedersen o zaman bana düşen şu oluyor; yarım laf, yarım din, yarım din, yarım iman, yarım iman da yarım adam demektir.
Papa da aynı. En iyi istismar ettiği varlık insan. Daha dün papanın emriyle bir milyon insan Afrika Ruanda’da katledildi. Dün dediğim 1996 olmalı galiba. Ama aynı papa mevkisindeki komedyen gibi şimdi dünyayı geziyor tam bir istismar içinde gidip “hırsız ve fahişenin ayaklarını öpüyor” “Bak benim merkezimde insan var” propagandası yapıyor. Ağzı sevgi, içi kin dolu. Tam bir yalan makinası. Komedyen gibi bir şey.
Neden böyle? Yarım lâf dolu ağzı. Bu adamın yatacak yeri yok. Papazların bakire seks partileri ve pedofilisi de işin cabası.
Din işi yapmak demek yarım lâf üretmek demek oluyor. Sorumluluk yarım. İfade yarım. Din yarım. İman yarım. Atalarımız boşa dememişler; “yarım din imandan yarım doktor candan eder” diye.
Dini sömüren siyaset, tarikat ikilisi tüm ülkelerde böyledir. Önemli batılı ülkeler gibi bu hesaplaşmayı bitirmektir. Bitirmeyen İslâm ülkeleri birbirine düşman dindaşlar üretiyor.