DERT-NÂME
Baştanbaşa bozuk bütün saatler;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
Hakîkat mi oldu, söyle, vaatler;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Deve çekmez, senin çektiğin yükü;
Yediğin zehirdir, zıkkımın kökü.
Her yandan geliyor pimpis bir koku,
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Ahlâk fesadından kurudu zaman;
Nice zamanlardan zorudu zaman.
Tutuşmaya durmuş korudu zaman,
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Bir ucûbe şimdi şu demokrasi;
Mülâyim adamlar oldu hep âsi.
Gariban itilmiş, hırsızlar vasî,
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Şu gençlik, şu gençlik, şu gençlik n’apsın!
Düz yolu terkedip, nereye sapsın!
Reçete verdin mi, senden hâl kapsın?
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Yazıktır, yazıktır, yazık ve günâh!
Almayın milletten daha fazla âh!
Muzdarip oluyor, gönüller-ervâh!
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Birine diyorsun, gözümün nûru!
Başkasına atma, zillet çamuru!
Çıkar beynindeki küflenmiş uru;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Alnındaki değil kömür karası;
Cebindekine bak haram parası.
Gocunur diyorlar, olan, yarası;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Gamlar-elem uzun, sevgiler kısa!
Bu işler gelmiyor hiç iltimasa.
Nice koç yiğitler gitti kumpasa;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
S(ı)tadyum açmakla karın mı doyar?
Sâdece, insanın, gözünü boyar!
Bilinmez, burada kim kimi soyar;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Anlamadın gitti med ve ceziri;
Muhtar seçip, tâyin edip veziri.
Vâli olsan, olsan muhtar kiziri...
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!..
***
Uydurmadın dargın, kırgını, küsü!
Kurdurmadın asla, gönül köprüsü.
Yalanı belledin insanlık süsü;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Senelerdir yedin, elde hazırı;
Liyâkatsiz yaptın memur, nâzırı!
Dost edindin bölücüyü, muzırı.
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Fil(i)mler; cinâyet, aldatma, zinâ!..
Ana, söz diyemez, oğul-kızına.
At izi karışmış, itin izine;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Türkçe’yi bir düşün, nasıldır hâli?
Ve ne iş yapıyor bunca ahâli?
Gönlü kırıkların kimde vebâli?
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Hakkı mı yok, insan gibi, yaşamak?
Sâdece size mi, tanınmış bu hak?
Bir de dönüp bana diyorsun ahmak:
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Keyfinden uçuyor, bu sıra, zarcı;
Ne hâlde bilinmez, yorgun pazarcı.
Virüs belâsıyla hemhâl mezarcı;
Sen, yine debelen bu dünya diye!
***
Millete dönünce sırtını, oy-baz;
İşini yürütür, hem yoz, hem yobaz.
Bu millet asîldir, sirkte oynamaz.
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Maârifte irfân var mı acaba?
İlimsizlik, bunun, üstüne caba!
Bunca genç hayatı olmuşsa hebâ,
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Hele gez, esnafın kasasına bak!
Şu fakîr garibin boş tasına bak!
Bir de haramzâde sultasına bak;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Kim diyorsa bu iş hukuka uygun;
Bil ki, seriyordur, ipe, uygun un.
Soygunun peşinden, yeni bir soygun;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Kendine görmüyor yakın, kabiri;
“Alkış!..Alkış!..” diyor, her gün, herbiri.
Bırakmıyor asla yine kibiri;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Sermaye, şu mal-mülk, zengine nehir!
Buna bal akıyor, şuna hep zehir.
Baş etmek mümkün mü, onla birebir;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Kır belini, otur, sana ne bundan!
Farkın yok derlerdi, k(ı)ral Kârûn’dan.
Her helva hoş olmaz, yağ, şeker, undan;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Siyâset meydanı, câmi kapısı;
Şu, şunun hâmisi; bunun abisi.
Çok söz, boylatıyor, hemen hapisi;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
***
Bunlara iyi bak, gör, iyice gör!
Anla bâzı şeyi; kör değilsen, kör!
Yetmezse, başına daha çorap ör;
Sen, yine debelen bu dünyâ diye!
M. HALİSTİN KUKUL